Kısaca; eğitim uzun bir hikayedir...

Öğretmenler, öğrenciler ve veliler... Hepinize birden sesleniyorum. Ne birinize daha az, ne de bir diğerinize daha fazla, sözlerim herkese...

Eğitim, öğretim ve diğer kavram polemiklerinden mümkün olduğunca uzak durarak bir kaç söz söylemek istiyorum.

Toplum olarak hepimiz bir bütün müyüz? Öyleyse öğretmen, öğrenci, aile ve çevreden oluşan bir bütün olmadıkça, bir diğer parçamız hep eksik kalacaktır.

Sözlerim herkese... Herşeyi devlete bırakmayalım. Çünkü eğitim ve öğretim, devletin koltuk sevdalısı embesil bürokratlarına bırakılmayacak kadar önemli bir iştir.

Okullar açıldı... Ders zamanı... Değil işte, değil... İşte birinci yanlış. Ders bitmez. Hayatın her saniyesi ve her anı bir derstir. Uyku bile... Zamanında uyuyup, zamanında kalkmak, düzenli olmak ve sistematik çalışmak bilimsel olmanın ilk şartıdır. Düzen... Bunu unuttuğumuz her saniye geride ah çekeceğimiz yıl gibi olacaktır.

Ezberci bir eğitim ve öğretim... Dur, dur, dur... Tamam eğitimin ezberciliği olmaz. Eğitim davranış içerir ve kişiye özgüdür. Ya öğretim... Harfler, rakamlar er veya geç öğrenilecektir. Ezber bir hafıza işidir. Hafıza çalıştıkça gelişir. 5 yaşında Kuran ezberleyenler veya 4 yasında nota ezberleyip piyano çalanlar ya da üç yaşında figür öğrenip bale yapmaya başlayanların olduğu bir dünyada kimse geri zekalı gibi kalkıp "ben ezberci öğretime karşıyım" demesin. Bize hafızası sağlam insanlar lazım.

Buna kimse engel olmamalı... Ne devlet, ne öğretmen ve ne de aile...

Çocukların oyunları derslerine engel olmamalıdır... Özellikle de telefon veya bilgisayar üzerinden oynanan oyunlar... Yine yanlış. Oyuna bağımlı hale gelmiş bir çocuğun oyun oynamasına engel olamazsınız. Hapsetmeyip, teknolojiden uzak tutmayıp, okula da göndermeyecekseniz başka... O halde ne yapmalı? Çocuk ile beraber oyun oynanacak... Bu kadar basit. Hatta onu yoruncaya kadar oynanacak. O okula, siz işe uykusuz gideceksiniz, bu derecede beraber oynayacaksınız. Oyunun ne olduğu ve nasıl bağımlılık yaptığını anlamadan bölüp derse de geçmeyin. Akıl orada oldukça, ders işkence olacaktır. Çözüm, oyunun içine ders sokmak veya kısa molalar ile ders izni vermek. Hatta ödevini yapmayıp hocasından azar işitmesini sağlamak... Bu azar oyundan derse geçişte teşvik edici olmalı ve öğretmen-veli işbirliği ile olmalıdır.

Oyun değil de film veya televizyon ise problem, o da beraber yapılmalıdır. Uygulama yine aynı şekilde...

Ve en zor konu... Öğrenci okuldan mükemmel bir tüketici olarak mezun olmamalı. Sistem bunun üzerine yani öğrencilerin mükemmel birer tüketici olarak mezun edilmeleri üzerine organize edilmiştir. Ödevler, proje ödevleri ve günlük yaşam asla tüketimi teşvik edici olmamalıdır. Daha çok harcayarak daha iyi proje yapılmaz, daha fazla harcayanlar sadece daha iyi kazıklanır... Güzel bir fikri veya projesi olan öğrenci veya öğretmen varsa, önce sponsor aramalıdır. Böylece hem pazarlama, satış ve reklam öğrenir; hem de yapıp yapılacakların piyasada ne işe yarayacağı ile muhatap olur. Sponsor bulunamazsa, devlete bu rapor edilmelidir... Hiç bir veli, aile, öğretmen veya öğrenci devletten daha zengin değildir.

Mesele uzun. Daha çok madde var... Önce samimiyet ve özveri... Herkese önce bu lazım.

Geleceğimize serin bir gölge veya ateşten bir bahçe hazırlamak bizim elimizde... Bunu iyi bilelim.