Toplum olarak acip ve garaib bir akıl tutulması içindeyiz sanki. 15 Temmuz hain darbe girişimi umumi bir travmaya sebep olmuş gibi. Bazı kesimleri anlamak mümkün olabilir ancak kendisini dindar olarak tarif eden camiayı anlamakta zorlanıyoruz.

Evet, maalesef cemaat ve tarikatlar üzerinden yürütülen proje tartışmalarını ve karalama kampanyalarını kastediyorum.

Ne çabukta unuttuk! Dini değerlerimiz hırpalanırken, dört koldan bu aziz millet dininden uzaklaştırılmaya çalışılırken herşeyi göze alıp dinimize hizmeti hayatının en önemli gayesi olarak kabul eden mübarek ve muhterem cemaat ve tarikatları.

Üniversite çağına gelmiş ancak namaz kılmayı bilmeyen, imanın rükûlarından bihaber pek çok (dindar) genç gördüm. Türkçülük ve Kürtçülük hastalığından muzdarip, gayr-i meşru heva ve heveslerin saldırılarına mağlup olmuş pek çok genç kardeşimizin iman hizmeti terbiyesi ve tedavisiyle sıhhat bulmasına şahit oldum.

Şunu mutlak surette kabul etmemiz gerekir ki ülkemizin manevi sigortası mesabesinde olan cemaat ve tarikatlar hususan genç neslimizin manevi ve milli değerlerimiz çerçevesinde yetişmesinde çok önemli bir fonksiyon icra etmişlerdir ve halen etmektedirler. Allah rızasından başka hiçbir gayesi olmayan bu hizmetlerin icrasında ve istifadesinde ihmal gösterilmemelidir. Geleceğimiz olan gençlerimize sahip çıkmazsak yarın çok geç olabilir.

Elbette ki cemaat ve tarikat ismini lekedar eden bazı oluşumlar mevzumuzun haricidir. Bunula beraber 15 Temmuz üzerinden fırsatçılık yapan bazı kesimlerin niyetleri ehl-i şuur ve insafın malumudur. Bu azınlık ama azgın bazı kesimlerin cemaat ve tarikatlar üzerinden yürüttükleri mücadele hiç vazgeçmedikleri din ve dini değerlere olan düşmanlıklarının tezahüründen başka bir şey değil.

Bu huffaş korosuna son tahlilde dâhil olan sözüm ona bazı din adamı kılıklı, modernist lakaplı ulama-i su’lar hiç şüphesiz çok daha fazla zarar vermekteler. Bugün dinimiz ve dini hizmet teşekkülleri hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmış durumdadır.

Bir tarafta ifrat diye tabir ettiğimiz zamanın insanlarını mazinin dehlizlerine götürüp fıtratı zorlayan hikmetsiz ezberlerle, bu asırda İslam’ı yaşanamayacak bir din şeklinde sunan meczuplar…

Diğer tarafta tefrit diye tarif edilen esasata, muhkemata, açıktan naslara dahi dil uzatmaktan çekinmeyen ve tartışmaya açan modernist din adamı kisvesinde ki lakayt bidatçılar…

Ağızlarında kudsi kavramlarımızı hoyratça çiğneyip duruyorlar tıpkı geçmişteki selefleri olan hariciler gibi. Zira onlarda sözüm ona bazı ayetlerin tevili ile Hz. Ali’yi (rh) küfürle itham edecek kadar ileri gitmiş azgınlardı.

Hariciler demişken, dinimizin menettiği bütün vahşilikleri ve zulümleri din adına icra eden DEAŞ ve benzeri terör unsurları Kur’an okuyor diye, Resulullahın (asm) mührünü bayrak yaptılar diye, tekbir getirip namaz kılıyorlar diye Kitabımızdan, Peygamberimiz ’in (asm) yirmi üç yıllık hayatıyla tatbik ettiği dinimizden istifamı edelim? Haşa, yüzbin defa haşa…

Tûti kuşu gibi herkesin ağzında bir FETÖ’dür almış gidiyor. Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar FETÖ’ye karşı sınavlarını 15 Temmuz gecesi vermiştir. O gece millet ve memleket için canını ortaya koyan ve sokağa çıkan milyonların içinde ki büyük çoğunluğun tarikat ve cemaat mensubu oldukları unutulmamalıdır.

15 Temmuz gecesi devlet ve milletin istikbaline kast eden darbe konsorsiyumu içindeki üç sacayaktan biri olan FÖTÖ üzerinden cibillî din düşmanları tarafından dindarların rencide edilmesine müsaade edilmemelidir.

O gece Allah korusun darbe eğer başarılı olsaydı 16 Temmuz sabahı darbecilerin kimlerle ittifak kuracağı, ilk evvel dindar kesim içindeki cemaat ve tarikatların önde gelenlerinin bertaraf edileceği aşikârken dindarların, bazı eski darbeci, kafatasçıların ağzıyla konuşması ve onların telkinleri ile hareket etmesi büyük bir talihsizlik ve acizliktir.

15 Temmuz akabinde fırsatçılık yapan bazı ulam-i su’un özellikle Nurcuları ve dolayısıyla aziz Üstad Bediüzzaman Said Nursi’yi hedef alması elbette ki tesadüf değildi.

Kuruluş itibariyle Risale-i Nur hizmetinin önünü kesmek gibi bir gayesi olan bu yapının kartel medya tarafından Nurculuğa eklemlenme çabaları unutulmuş değil. Derin veya açık devletin bütün imkânlarını bu yapıya tahsis ettiği dönemlerde, Nurları kendisine alet etmesine, eserlerdeki düsturlara muhalif uygulamalarına karşı yazılı ve görsel medyada sesini yükselten Nurcuların özellikle görmezden geliniyor olması hayli manidar.

Nur talebeleri, Risale-i Nurları sadeleştiriyorum diye sahteleştirme ve tahrif etmeye tevessül eden bu yapıyla mücadele ederken, Nurcuları insafsızca bu yapı ile yan yana zikreden hatta aynı gibi görme hamakatını benimseyenlerin Türkçe olimpiyatlarında elleri patlıyordu alkış tutmaktan.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un itirafıyla bu yapı dindarları ordudan ihraç ettirirken sözüm ona bugünün FÖTÖ karşıtları aylarca randevu bekliyordu o yapının yetkileri ile görüşmek için.

15 Temmuz gecesi Dindarlar ve Nur Talebeleri yaşlı-genç imkân bulanlar millet ve memleket için sokaklara indi, imkân bulamayan dua silahına sarıldı. Benim bizzat tanıdığım kardeş ve ağabeylerim tankların üzerine çıktı. O gece kimileri el ovuştururken, her şeyi göze alarak 23.15’te ilk darbe karşıtı bildiriyi Nur Talebelerinden bir STK yayınladı.

Dindar veya dine mesafeli, toplumun hangi kesiminden olursa olsun FETÖ ile Nurcuları aynı gibi görmek veya buna hizmet eden yorum ve açıklamalarda bulunmak vebaldir ve hakka tecavüzdür, aymazlıktır ve çirkin bir fırsatçılıktır.

Bu yapının tavanını ve ortasını bilmiyorum lakin tabanda samimi dindarlar vardı. Çoğu kimse gibi onlarda yanılıp yanlış yapmıştır. İntibaha gelen ve hakikati görüp tavır alanlar ayrı tutulmalıdır. Asayişi ihlal eden, millete silah doğrultan, devletine savaş açan, her kim olursa olsun teröristtir ve haindir. Bu fiili işleyenleri tasvip eden ve onlara karşı tavır almayanlarda işlenen zulmün ortağıdır.

Dindarları hususan Nur Talebelerini töhmet altında bırakmak isteyen din ve dindar düşmanlarına fırsat verilmemeli.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı ve vefatından sonra Nur talebelerinin dünyaya baliğ iman hizmeti ve dahi Risale-i Nur eserleri ortadadır. Bir hakikat bir batman yalanı yakar kül ederken güneş gibi zahir olan bir hakikate hiçbir yalan ve bühtan, balçık ve iftira zarar vermez, veremez inşallah.

Nur Talbeleri ve FETÖ arasındaki şark ve garb kadar birbirinden uzak olan mesafeyi ve aynı fırsatçıların dillerinden düşürmedikleri pek çok asılsız iddiaların cevaplarını SELİS yayınevi tarafından çıkarılan SAYKAL kitabında bulabilirler.

Elbette ki cemaat ve tarikatlerbu bühtan ve psikolojik algı savaşlarına maruz kalmanın neticesinde“biz hangi fiilimizle kadere böyle fetva verdirdik” sorusunu sorup kendi içlerinde öz eleştiri yapma ihtiyacı da unutulmamalıdır.

Devam edecek…