Milli Eğitim Bakanlığımız 91 yıllık bir kuruluştur. Daha da detayına inilecek olursa Osmanlının eğitim sistemine Selçukluların eğitim sistemleriyle de kurumun ne kadar köklü bir gelenekten geldiği anlaşılabilir. Fakat günümüzde milli eğitim sistemimizde hala birçok sorun aşılmış değil malesef Türk milli eğitim sisteminde hala dünyadaki diğer milletlerin sistemleri başarıları bizim eğitim anlayışımızın üstünde gitmektedir. Avrupayı her zaman uzaktan takip etmek zorundaymışız gibi bir sistemin içinde eğitimi yürütmeye çalışmaktayız fakat artık bu sistem artık yürümemektedir. Başka milletler laboratuarlarda, deney gözlem odaları gibi her mesleğin kendine özgü araştırma merkezlerinde çalışmalar yaparken biz hala bir fabrikaya benzeyen okullarda 200 sayfalılık kitapları ezberletilmeye çalışmaları içinde kendi başımıza oyalanmaktayız. Bu gibi sebeplede devlet olarakta çağdaş devletlerin hep arkasından bakmaya mahkum olmuş bir devlet yapısına sahibiz çünkü yarım yamalak bir eğitim sistemimiz vardır ders derslikte öğrenilir anlayışıyla okullarımız adeta bir tekstil fabrikasından farksız binalarla inşa edilmiştir öğretmenlerimiz bir fabrika işçisinin bu fabrikadaki çalışanları gibi öğrencileri belirli kalıplara göre bir kumaş gibi kesip biçerek ortaya bir ürün koyulmaya çalışılmaktadır.

Türk Milli Eğitim sistemi köklü bir geleneğe sahiptir. Peki geçmişte dünya çapında bilim adamı yetiştiren bu millet artık neden eğitim alanında dünyaya damgasını vuramamaktadır? Bunun sebebi özgün bir eğitim sisteminin olmamasıdır bir erkeğe bayan kıyafeti giydirildiğinde ne kadar komik durursa avrupadan getirilerek milletimize uyarlanan bu eğitim sistemide o kadar yapmacık ve verimsiz bir şekilde ilerlemektedir. İnsanları sınav kaygısıyla depresyonun içine sürükleyen bir sistemdir.

Son zamanlarda eğitimde kullanılmaya başlanılan yapılandırmacı yaklaşım, öğrenci merkezli eğitim modelleriyle bu sorun aşılmaya çalışılmaktadır. Fakat bu sistemin eğitim alanımızda yerleşebilmesi için bazı şartların köklü bir değişikliğe gidilmesi gerekmektedir bu köklü değişim ilk olarak kitaplardan başlanmalıdır öğrenciler kitaba mahkum bırakılan bir sistemde bu tür yaklaşımların faydalı olması oldukça zordur. Başka bir değişiklik yapılması gereken konu ise artık okullarımız bir fabrika gibi beton bloklardan değil oturmuş bir eğitim sistemine uygun bir araştırma merkezi bilim merkezleri şeklinde inşa edilmelidir. Öğretmenin tahtaya yazıp öğrencinin deftere geçirdiği bir eğitim modeliyle yada ‘’sen bu dersi zorla alacaksın, sen bu sınavı zorla geçeceksin’’ söylemleri içerisinde ilerleyen bir eğitim sisteminin içerisinde ancak bu kadar yol alabiliriz.

Türk milli eğitiminin orasından kesilerek burasından kesilerek hadi bu yıl bunu deneyelim anlayışıyla eğitim alanı yıllardır yerinde saymaktadır. Milli eğitim özgün olmalı ve geçmişte kullanılan başarılı olunan eğitim modelleri incelenerek günümüze uyarlanmalı şu devlet böyle yapıyor bizde yapalım belki tutar anlayışı artık ortadan kalkmalıdır. Yani eğitim alanımızda kitabından dersliğine içeriğine kadar her türlü alan reform değil kenarını köşesini kesmek değil baştan aşağıya kadar değiştirilmelidir. Zorunlu okutulan dersler en baştan kaldırılmalı eğitim bir meslek sahibi olmak için değil yaşamın içinde kullanılması için eğitim alma gereksinimi insanlarda uyandırılmalıdır.