ÖSYM Başkanı Ali Demir, geçtiğimiz günlerde çoktan seçmeli sınavın insanı robotlaştırdığını söyledi. Bunu zaten herkes biliyor. Eğitim sistemimizi eleştirip durmamızın bize hiçbir faydası yok. Zaten eğitimden anlayanı da anlamayanı da sistemimizi ağzına sakız yapmış durumda. Toplum olarak bu sistemi yönetenlerden yapıcı reformlar bekliyoruz. Ama onlara da hak vermek lazım. Böylesine kökleşmiş bir sistemi değiştirmek kolay olmasa gerek. Zor ama mümkün.
 

 Hedefimiz robotlar yapıp günlük hayatı kolaylaştırmak, teknolojiyi geliştirmek iken kendimizi robotlaştırıyoruz. Sistem robot, insan robot ve her şey robot oldu. Sadece komutlara uyan düşünme yetisi olmayan bir makine. Açıkçası ÖSYM başkanının açıklaması, onların bile bu sistem içerisinde ne kadar çaresiz kaldıklarını gözler önüne seriyor. Sanki bazı soruları tam cevaplayamıyoruz. Eğitim nedir? Devlet için, o devletin geleceği için ne ifade eder? Eğitimin işleyişi nasıl olmalıdır? Şimdi gelin bir analiz yapalım. Okullar, sınıflar, üniformalar, öğrenciler ve öğretmenler. Daha da yaklaşalım. Dosyalar, planlar ve müfettişler. Şimdi bir robot fabrikası kuralım. Öğrenciler ham madde, öğretmenler işçi; planlarda öğrencileri işleyen makineler. Müfettişler de devleti temsil eden patronlar. İşletimi çok geçerli bir fabrika, sistemli bir şekilde binlerce robot üretiyor. Temeldeki sloganı da şu; Dur çocuk! Senin kafanı çalıştırmana gerek yok! Bizim bir planımız var, biz ona göre hareket ederiz; ona göre gerekli olanı kafana yerleştiririz! Sabret, yaklaşık olarak 17 yıla kadar hazır olursun. Sonra sende işçi olursun.

Adama sorarlar, madem durum bu kadar vahim sence ne yapmalıyız? Emin olun ben de bu yanlış işleyişten çok büyük zararlar gördüğüm ve bunun farkına vardığım için bu kadar sert çıkıyorum. İnşallah üniversiteyi bitirdiğimde eğitimci olacağım. O yüzden birçok kişiyle bu meseleyi tartışıyorum. Dediğim gibi herkes bu durumun farkında. Tartışırken bazı hocalarımda bu durumdan çok rahatsız olduklarını, hatta gençken çok mücadele verdiklerini ama işin içine girince çaresiz ve yetersiz kaldıklarını söylüyorlar. Bana da bazen tebessüm ediyorlar. Ben de o tebessümden şunu anlıyorum: ‘Sen böyle konuşuyorsun iyi de, işin içine girdiğinde seni de görürüz’. Bende şimdiden bunu hesap etmeye başladım ve harekete geçtim. İlk işim düşüncelerimi sizlerle ve çevremle paylaşmak. Tabii bir de üzerinde çalıştığım projelerim var.

Öncelikle şunu iyi anlamamız lazım. Eğitim bir gönül işidir. Vatanını seven, sorumluluk sahibi insanların işidir. Aslında siz eğitimle yeni bir gelecek inşa edersiniz. Bu bilinçte olan duyarlılık sahibi vatanseverlerin olduğunu ve onların geleceğe yön verebileceğini düşünüyorum. Sadece onlar olması gerektikleri yerde değiller. Birinci adım bu gönüllü insanları olması gerektikleri yere koymak. Eğitimci sıradan bir memur olmamalıdır. Memur kendisine verilen somut işlerden, eğitimci ise yetiştirmekle yükümlü olduğu insanlardan ve o ülkenin geleceğinden sorumludur. Bir sonraki yazım da bu konunun devamı niteliğinde olacaktır. Yine benim daha önce yazdığım ‘Eğitim Sistemimiz ve Yanlış İşleyişi’ adlı yazımı okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca Küçük Prens adlı kitabı da okumalısınız.  Bu konu hakkında çeşitli düşünceleri olan okuyucularımın bana mail yoluyla düşüncelerini iletmelerini istiyorum. İşimiz zor, şimdiden kolay gelsin…