Başbakan Yıldırım; "...Din hakkında konuşacak bellidir, Diyanet İşleri Başkanı, Din İşleri Yüksek Kurulu..." demişti.

Elbette İslam, Devletin emrine tabi bir kurumum tekelinde olamaz. Kaldı ki, Diyanet Devletin onayı olmaksızın bir ayeti bile hutbelesine konu edemez. Hatta bu nedenle; Diyanet, Devletin islam'a aykırı hiç bir uygulamasını veya kanunu da eleştiremez. Neticede Diyanet'in başındakiler bir memurdur. Memurda amirine itaat etmek zorundadır.

Daha özet olarak anlatmak gerekirse, Diyanet'i İslam'i beyan anlamında, bazı konularda esaret altında olan bir dini kuruluş olarak tanınmlayabiliriz. Hal böyle iken Sayın Başbakan'ın sözlerine katılmak elbette mümkün değildir.

Zaten Reis, Başbakan Yıldırım'ın bu muğlak çıkışına cevap niteliğin bir açıklama yaparak; "Milletimizin gönül dünyasını mamur eden, ehl-i tarikin, ehl-i ilmin, hikmet erlerinin zarar görmesine de kesinlikle izin vermeyeceğiz” dedi.

Yani bu şu demek oluyor. Millet, itibar ettiği âlimlerin yolundan rahatlıkla gidebilir. Tabi ki, o yollardan birinde terör emaresi varsa, devletimiz gereken tedbirleri alarak, o yolu sonuna kadar kapatır. Böyle bir durumda kesinlikle ama kesinlikle Devletimize karşı anarşist bir tavır alınamaz.

Zira, devlet cemaat kılığına bürünen bir terör örgütünü ortadan kaldırarak, İslam'ın önünü kapatmıyor. Aksine İslam'ın şerlere alet edilmesine mâni oluyor.

Ama tabi ki, Devlet İslam'ın yaşanmasına mani olacak bir politikaya meylederse, bu durum karşısında her müslüman anarşiye yer vermemek kaydıyla vede İslam'ın izzetini muhafaza etmek adına mücadele etmek zorundadır.

Mesela öyle bir durumda Diyanet'in ne dediğinin hiç bir önemi kalmaz.