Bu millete bir asır boyunca tarih kitaplarında, "JÖNTÜRK" ibaresinin niçin batıcı, yenilikçi ve ilerici Türkler olarak anlatıldığı bilinmez ama belliki birileri Jön Türk ibaresini kullanarak, Osmanlı'yı yıkan zatı muhteremleri cilalayıp parlatmanın derdine düşmüş. Oysaki, yarım saatimizi ayırıp, o döneme ait bir kaç tane gazete küpürüne göz atmış olsaydık, TIPKI BUGÜN KENDİLERİNİ KAMUFLE ETMEK İSTEYEN BİR TAKIM TERÖR ÖRGÜTLERİNİN DİN VE CEMAAT İBARESİNİ  KULLANDIKLARI GİBİ, OSMANLI DÖNEMİNDE DE GİZLİ GİZLİ TERÖR FAALİYETİ YÜRÜTEN BÖLÜCÜ TERÖR GRUPLARININ KENDİLERİNİ KAMUFLE ETMEK İÇİN JÖNTÜRK İBARESİNİ KULLANDIKLARINI ÖĞRENMİŞ OLURDUK.

Bizler bu gerçeği bilmediğimiz için, 1909'da Abdülhamit Han'a yapılan darbenin içimizdeki Batı yanlısı yenilikçi "TÜRKLER" tarafından, onu tahtan indirmek için yapıldığını, hatta hatta YENİLİKÇİ TÜRKLER tarafından yapıldığını zannettik durduk. Oysa ki bu darbeyi icra edenler ne yenilikçi idi ne de TÜRK idi. Bu darbeyi icra edenlerin özellikle Jön Türkler ibaresini kullanarak 1909 darbesini meşrulaştırma ve cicileştirme gibi bir maksatlarının olduğu aleni ve su götürmez bir gerçektir. Nitekim bu darbeyi organize edenler, izledikleri bu stratejik planda başarılı olmuşlar. Tamı tamına 1 asır boyunca bu milleti 1909 darbesini jön dediğimiz, Türkler'in yaptığı yalanına inandırmayı başarmışlar. Böylece kendilerini kamufle etmeyi de becermişlerdir.

1909 darbesi İtalya'nın yani HAÇLI DEVLETLERİNİN ANA ÜSSÜ OLAN ESKİ ROMA İMPARATORLUĞUNUN kurucusu olan Garibaldi ailesi tarafından, balkanlardaki Osmanlı karşıtlarını ayaklandırmak ve organize etmek kaydıyla tezahür etmiş bir HAÇLI DARBESİDİR. Darbenin ana üssü olarak Makedonya seçilmiş, darbe girişimini organize etme işi de Makedonya'da kurulmuş ve organize edilmiş terör örgütleri tarafından üstlenilmiştir. İşin daha da ilginç tarafı, bizim tarihçilerimizin bir tanesi bile çıkıp, açık açık bu darbenin İtalya'nın kurucusu olan Garibaldi Ailesi (HAÇLILAR) tarafından organize edildiğini açıklamamış olmasıdır. Bu arada İtalya'nın  HAÇLILARIN ANA ÜSSÜ OLDUĞUNU BELİRTMEKTEDE FAYDA GÖRÜYORUM. Aslında herşey 4 Mart 1876 yılında Garibaldi'nin balkan ülkelerine gönderdiği bir mektupla başlamıştır.

Garibaldi, bu mektubunda Osmanlı'nın Bursa'ya kadar kovalanması gerektiğini, Osmanlı'nın artık balkanlarda hâkimiyetinin kalkması gerektiğini, balkanların ancak böyle bir yolla özgür olabileceğini yazarak, balkanlarda fitne ateşini yakmıştır. Yalnız bunu da şuradan özellikle belirtmek gerekir ki balkanlarda yaşayan Türklerin hiçbiri böyle bir girişimin içine dahil olmamış. Hatta hatta bu fikre karşı çıkanlarda zulme maruz kalmıştır. Bu ideolojinin en büyük destekçisi Makedonya'da Osmanlı'ya karşı ayaklanarak İstanbul'u ele geçirmeyi hedefleyen terör örgütleri ve Osmanlı'nın vakti zamanında İspanyol zulmünden kurtararak, getirip Selanik'e yerleştirdiği SABETAYİST YAHUDİLER olmuştur.

Hatta hatta Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirmeye gelenler, Sabetayist Yahudilerdir. Sabetaist Yahudiler'in en belirgin özelliği ise bukalemun gibi girdikleri ortamın dini, milli, anneannevi ve geleneksel kimliklerine çok çabuk bürünebiliyor olmalarıdır. İsimlerini değiştirerek içine girdikleri toplumdan ayırt edilemeyecek kadar sinsi yanlarının olmasıdır. Benim yazılarımda özellikle üzerine bastıra bastıra belirttiğim bir nokta vardır ki; bizler hep o noktayı göz ardı ettiğimiz için büyük resmi göremeyip, ayrıntılarda boğuluyoruz. Bunun içinde hep geçici planlar yapıp, günübirlik, günü kurtarmaya yönelik hamleler yapıyoruz. Bu da bize hem güç hem de zaman kaybettiriyor.

Üzerine bastıra bastıra bir kez daha belirtiyorum. Hem batılılar hemde siyonistler, asla ve asla kısa vadede planlar yapmazlar. Günübirlik yaşamazlar, onların planları hep uzun vadede gerçekleşecek planlardır ama nihayetinde, kesinlikle ve kesinlikle sonuca erdirmeyi hedefledikleri planlardır. Nitekim, Osmanlı'yı yıkmak konusundaki planları da aynen dediğim gibi uygulamaya koydular. Öncelikle kendi elleriyle kurdukları tüm terör örgütlerine Jön Türkler ibaresini kullandırarak, tıpkı bugün Fethullah Gülen örgütüne yaptırdıkları gibi yapacakları işgal girişiminin altyapısını oluşturdular.

İşgal girişimini kimin üstüne yıkmak istiyorlarsa, önce o ismi meşrulaştırdılar ve halkın kafasına yazdılar. Bu olayı öyle profesyonelce organize ettiler ki kendilerine ait gazetelerde işgal girişiminin alt safhalarını zamana yayarak olgunlaştırmaya çalıştılar. Mesela o dönemde bir gazetenin attığı başlık aynen şöyleydi; "halk Jön Türkler'in saraya yürümesini destekliyor." Bu başlık size bir şey anımsattımı bilmiyorum ama bana tarihin tekerrürden ibaret olduğunu ve şimdilerde de ülkemizi işgal etmek isteyen batılıların, aynı yöntemi kullandıklarını, yani medya organları ile işgallerin alt planını oluşturdukları fikrini anımsattı.

Altyapısını oluşturdukları planları artık devreye sokulmak için hazırdı. Nitekim öyle de yaptılar ve planlarını devreye soktular. Osmanlı'ya karşı ilk işgal girişimi 1905 yılında gerçekleşmiş olup, balkanlardan hareket eden işgal ordusu ilk önce Midilli Adası'nı ve birkaç adayı işgal edip, Osmanlı'nın kendisine karşı yapılacak olan işgal girişiminde, nasıl bir taktik izleyeceğini tecrübe etmiş oldular.. Ondan sonraki stratejilerini de buna göre belirlediler.

Abdülhamit Han zeki bir devlet adamıydı. Onların niyetinin ne olduğunu çok iyi anlamıştı fakat Osmanlı İmparatorluğu öyle karışık bir dönemden geçiyordu ki, bazı yerlerde Abdülhamit Han'ın dahi eli kolu bağlanıp kalmıştı. 1909 işgal girişiminden 3 ay önce Abdülhamit Han, İtalyan ordularının yani bugünkü batılı devletlerin Osmanlı'ya bir işgal girişiminde bulunacaklarını anlamış. İtalya'nın tüm post ofislerini kapatma kararı almıştı. Böylece İtalya'nın Osmanlı toprakları üzerindeki bağlantılarını kesmeyi hedefleyen Abdülhamit Han'a karşı, İtalyalılarda boş durmamış. 19 tane savaş gemisini ve 50000 tane askerini Osmanlı'ya karşı savaşmak üzere yola çıkarmıştır. Yola çıkan bu Haçlı donanması, kıyılarımıza varır varmaz gizli bir işgal girişimine kalkışmış ve nihayetinde Abdülhamit Han'ı tahttan indirmeyi başarmışlardır.

Bize hep Yıllarca tarih kitaplarımızda 50000 tane Jön Türk'ün ayaklanarak Abdülhamit Han'ı tahttan indirdiği anlatılıp durulur ya... Ha işte o 50000 tane Türk diye bahsedilenler, Türk değil, haçlı donanmasının birer askeridir. O dönemde imparatorluk içinde görevli olup, gerçekten Abdülhamit Han'ı istemeyenler yok muydu? Tabiiki vardı. Ama genel olarak tüm Türk halkı, tıpkı bugün bizim başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı sevdiğimiz gibi Abdülhamit Han'ı çok seviyor. Çok sayıyordu. Abdülhamit Han'ın sevmeyen 100-200 tane kendini bilmezin de, Abdülhamit'e karşı koyacak kadar bir gücü yoktu.

Kaldı ki ortada böyle bir oluşumda yoktu. Bunun dışında, işin daha da vahim tarafı yine bizim tarih kitaplarımızda ülkemizi işgale gelen İtalyan askerlerinin, Türklerin savaşma gücüne hayran kalarak pişman oldukları ve bize tek kurşun dahi sıkmadan geri çekildikleri yalanı dikte edilip duruldu. Oysa ki işgale gelen bu 50.000 İtalyan askerinin akibetleri ve nerede oldukları hala muğlak. Kimse bu askerlerin geri dönüp dönmediğini de bilmiyor. Yani anlayacağınız 1909'da Abdülhamit Han'ı tahttan indiren Türkler değil. Haçlı donanmalarıdır. O dönemde Haçlı donanması olarak bildiğimiz Roma askerleride, bugünkü İtalyadır, Amerikadır, İngilteredir, Hollandadır, Almanyadır, Fransadır, Romanyadır, Sırbistandır, Makedonyadır. Yani anlayacağınız çok büyük terör örgütleri ve bu örgütlerin ideolojisi ile karşı karşıyayız.

Ve maalesefki batı yanlısı bu ideoloji, halen devletin resmi kurumlarında egemen halde. O günlerde Jön Türk ismi kullanılan bu örgütlerin bugün dilimizde karşılık bulan isimleri FETÖ'cüler, ulusalcılar, Kemalistler, İslamoğlucular, ocular, burcular olsada zihniyetleri hep aynı zihniyettir. Ve FETÖ nasıl darbe girişimine kalkıştı ise, bu örgütlerde, her an kalkışma yapabilirler fakat bu örgütler, 15 Temmuz gecesi halkın darbecilere karşı tepkisini gördükten sonra aleni bir darbe girişimi yapamazlar. Onlar, herşeyin farkındalar.

Erdoğan sonrası için hazırlanıyorlar. Tıpkı 1909'da olduğu gibi bir karışıklıktan faydalanıp ortaya çıkacaklar ve daha da ileri giderek bir şeyi daha iddia ediyorum. 15 Temmuz gecesi, FETÖ terör örgütü tek başına değildi. Daha önce ismini verdiğim bu örgütler FETÖ terör örgütü ile beraber organize ettikleri, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olduğunu görünce, bu örgütler kendilerini geriye çekmiş ve bu girişim sadece FETÖ terör örgütünün üzerine yıkılmıştır. Darbe bildirgesinde sıkça telaffuz edilen "Yurtta Sulh Konseyi" ismi öylesine telaffuz edilmiş bir isim değildir. Bu isim, FETÖ'cülerin, Kamalistlerin, ulusalcıların ve cümle vatan hainlerinin  tamamını içinde barındıran bir yapının ismidir.

Ve bütününde bu yapı, FETÖ'den daha tehlikelidir. Bugün Yurtta Sulh Konseyi diye adlandırdığımız bu yapının altında GARİBALDİYAN dediğimiz zihniyetin parmağı vardır. Anlayacağınız, "GARİBALDİYAN"lar Bütün terör örgütlerinin ağa babasıdır. ROMA menşeilidir fakat bu bildiğiniz ROMA değil.

Yahudilik, masonluk veya illimunati diye bildiğimiz en tehlikeli kavramlar bile, GARİBALDİYAN'ların kamuflajlarıdır. Onları ne duyarsınız ne de görürsünüz. Ama bu zihniyet her yerdedir, kısa bir zaman dilimi içerisinde 40'a yakın ülkeden asker toplayarak, kocaman bir ordu oluşturabilirler. GARİBALDİYAN, dediğimiz bu yapıyı asıl tehlikenin ne taraftan geleceğini düşünemez. Tehlike zuhur ettidiğinde ise bu tehlikenin kimden geldiğine bir türlü anlam veremez. Uzun zamandır güneyimizde konuşlanmış olan savaş gemilerini toplayanlar, Polonya ve civar ülkelere silah stoğu yapanlar bunlardır. YAKIN BİR ZAMANDA MISIR ASKERLERİNİ, KIBRIS ÜZERİNDEN, BİZE KARŞI LEJYONER OLARAK KULLANACAK OLANLAR YİNE GARİBALDİYANLARDIR. Sözcüleri ise "STAFFAN DE MİSTURA"dır. Bu isim görünüşte, Birleşmiş Milletler Suriye özel temsilcisi olarak görev yapmaktadır ama özünde garibaldiyanların sözcüsü ve arabulucusudur.

Şunu unutmayın ki 24 Haziran seçimleri bu ülke ve toplum için bir MİLAD'tır. Bunun sadece bizler farkında değiliz, tüm dünya farkında  ve emin olun 15 Temmuz gecesi ön deneme için gelen GARİBALDİYAN'ların içimizdeki uzantıları, tıpkı 1909'da yaptıkları gibi ana işgal için tekrar gelecekler. Onlar gelene kadar, bizler kendi içimizde kadrolaşmalı, bütünleşmeli ve safları sıklaştırmalıyız. Bunun için de öncelikle safların arasına sıkışmış olan şeytanları temizlemeliyiz.

Uzun lafın kısası, diyeceğim o ki, devlet kadroları sadece FETÖCÜLERDEN değil, aynı zamanda KAMALİSTLERDEN, SABETAYİSTLERDEN, ERMENİ DÖNMELERİNDEN VE ULUSALCI DİYE BİLDİĞİMİZ TÜM GARİBALDİYANCILARDAN TOPLU OLARAK temizlenmelidir. Bir yapıyı temizleyerek, diğerlerini bir sonraki safhaya bırakmak aptallıktan başka bir şey değildir. Eş zamanlı temizlik şart.

Devletin amacı bundan sonra, kendisine çalışacak eleman bulmak değil. Kendisi için seve seve canını verecek vatan evlatlarını arayıp bulup, devlet kadrolarını birer milli orduya çevirmek olmalıdır.