466 milyar dolar olan dış borcumuzun;
325 milyar doları özel sektöre (yüzde 69'u)
141 milyar doları ise kamuya (yüzde 31'i) ait.

Kaldı ki dış borç olayı sadece bizim ülkemize has bir durum değil. Mesela Türkiye'nin kamu dış borcunun milli gelire oranı sadece %28 gibi düşük bir oran iken Avrupa ülkelerinden bu oran kat kat daha fazladır.

Örneğin; Avrupa'nın en büyük ekonomisi Almanya'da kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 68,3, Fransa'da yüzde 96, İngiltere ve İspanya'da yüzde 99,4 seviyesindedir.

Yani demem o ki, birilerinin dış borç yaygarası koparmasın tek nedeni, sanki tek borcu olan ülke bizmişiz gibi, göstererek, ekonomimiz çöktü havası oluşturmaktır.

Elbette ekonomik bir savaş nedeniyle, ekonomik bir buhranın içindeyiz. Lakin bunu büyük bir kriz olarak göstermek doğru değildir. Zira büyük bir krizin en büyük habercisi banka batma olayıdır. Mesela 2001 de yaşanan ekonomik kriz gibi...

Hem zaten dış borcun %71'in oluşturan kısmın büyük çoğunluğu da bankalara (kredili) aittir. Şöyle ki, bir vatandaş ev almak iç bankadan kredi çekiyor. Aynı bankada vatandaşa, kredi vermek için dışarıdan kredi kullanıyor. Yani %1 ile aldığı parayı %2 ile vatandaşa satıyor. Bu da demek oluyor ki, dış borcun karşılığı olarak; ev, arsa, araba vb. anlamında bir karşılığı var.

Elhasıl dış borcumuzun olması ekonomik bir kriz olduğu anlamına gelmez. Aksine, karşılığı olan bir dış borç, gelişmekte olan bir ülke olduğumuza işarettir.

Mesela bir şahıs düşünün 60 bin TL borcu var. Ama bu borcu ev almak için yapmış. Yani karşılığında evi var. Vede o borcu ödeyecek bir geliri var. Bu durumda bu vatandaşı kriz içinde mi göstermek lazım. Yoksa daha iyi bir yaşam standardına doğru gittiğini söylemek mi lazım?