Kuranda 20 küsur peygamberin hayatlarından kesitler anlatılır. Kimi balığın midesinde, kimi putların arasında, kimi kocaman dalgaların tam ortasında tasvir edilir.

Hayatlarına dair ayrıntıları vermez kuran. Kim nedir nasıl biridir çok bilmeyiz. Ama istisnasız her peygamberin nasıl dua ettiğinin örneği kuranda mevcut.

Çünkü "duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var" diye çok keskin hatlar ile bulunduğumuz yer had sınırımız belirlenmiştir.

Hz.Musa'nın hikayesi Kur'an'da anlatılırken hiç ayrıntıya girmez. Uzun uzun onun bir gününü anlatmaz Kur'an. Ama nasıl dua ettiğinin örneğini verir.

Hz.Musa evsizdi, kanun kaçağı üstelik cinayet suçundan aranıyordu. Evi yok, elbisesi yok, yiyecek yemeği bile yok. Oturdu bir ağacın altına "Rabbim bana ne gönderirsen tarafından kabülümdür (kasas:24)" dedi.

Durumunuz öyleyken önüne gelen makarna için "yok ben rejimdeyim salata yok mu" dediğinizi, ya da işsizsiniz "ben çok yetenekliyim bu iş bana göre değil bana lâyık bir iş olmayacaksa kalsın" dediğinizi düşünsenize.

Hz. Musa öyle yapmıyor. Tam bir teslimiyet ile "ne versen kabülüm" diyebiliyor.

Hz Eyyub yara bere içinde kıvranırken rabbine yönelip "zarar bana dokundu sen ise merhametlilerin en merhametlisisin (enbiya 83)" diyor. "Bana şifa ver" demekten bile kaçınıyor. Şifanın kendisi hakkında hayırlı olup olmadığını bilmiyor tam bir teslimiyet ile ona yöneliyor.

"Dua nedir?" sorusuna cevap aramadan önce bana göre "dua ne değildir?" sorusunun cevabını bulmamız gerekiyor.

DUA fast-food sırasında bekleyip tavuklu yerine etli hamburger tercih etmek gibi birşey değildir.

DUA internetten aldığınız eteğin rengine karar vermek gibi bişey değildir.

DUA zapinglediğin kanalın istediğin yerde kalması hele hiç değildir.

DUA Rabbinin (efendi demek) kölesi olduğunu kabul etmektir.

DUA Rabbin (efendinin) önünde el pençe divan durup "ne verirsen kabulüm" demektir.

DUA Rabbin (efendinin) önünde diz çöküp "vermemeyi murad edersen o da kabülüm. Sen herşeyin hayırlısını bilensin" demektir.