Dünyanın dört bir yanına götürdüğü kan, gözyaşı, kaos ve haksızlıklarla adından sıkça söz ettiren günümüzün “hasta adamı” konumundaki Amerika, artık geri döndürülemez bir çöküş sürecini yaşıyor.

Tarihte her dönem devletleri payidar kılan unsurun adalet olduğunu bilen herkes, ayak bastığı her yere zulüm götüren Amerika Birleşik Devletleri’nin, en basit tahlille âbâd olamayacağını hatta akıbetinin berbât olacağını hesap edebilir.

Bakıldığında NATO’nun kuruluşundan bu yana iyi niyetli olmadığı ortada olan ABD, bugüne kadar bir kısım ülkeleri kendi menfaatlerine hizmet etmeye zorlarken diğer bir kısım ülkeyi ise çıkardığı savaşlara maruz bırakarak ateşe attı.

Özellikle Sovyet Rusya’nın dağılmasından itibaren yıllarca şımarık politikalarında sınır tanımayan ABD, zulümlerine zulüm kattı. Sözde öncülük ettiği uluslararası sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri kurum ve kuruluşlar üzerinden dünyanın jandarmalığına soyunarak önüne geleni haraca tuttu ve vermeyenlerin üzerinde eşkıyalıklarıyla zor kullandı.

DOSTUNU DÜŞMANINI TANIMADI

En büyük hatası içinde bulunduğu büyüklük kompleksiyle dışa vurduğu şımarıklık ve küstahlık olan ABD, bir devlet değil de çete gibi hareket ederek terör örgütlerine kucak açtı. Aklı sıra bir yandan balistik füze atışmalarıyla Kuzey Kore üzerinden Çin’e, diğer yandan Suriye’de terör örgütü PKK/YPG ile iş tutarak Türkiye’ye gözdağı vermek istiyor.

Çin’i ve Türkiye’yi kolay lokma haline getirmek için türlü kaos planlarıyla saldırıyor. Dünden bugüne Türkiye’yi Irak’la ve Suriye ile karıştırıyor. Elinden gelse bu ülkeleri bölüp parçaladığı gibi, Türkiye’ye de bölüp parçalayabilmenin hayalini kuruyor. 40 yılı aşkın bir süredir PKK ile sınırlarımızın içinde oynadığı oyunu bugün YPG ve DAEŞ ile sınırımızın öte yanında oynamaya çalışıyor.

Fakat şunu unutmamak lazım: Devletler, sistemler, uygarlıklar, politik düzenler ve imparatorluklar da insanlar gibidir. Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Zira adaletsizlik ve haksızlıkların alıp başını gittiği bu dünya düzeninin iplerini artık ABD’nin daha fazla elinde tutabilmesi mümkün görünmüyor.

Bugün devasa borç dağları, enflasyon ve eşitsizliğin Amerika Birleşik Devletleri’nin sorunlarını günden güne daha da kötüleştirdiğini ve böylelikle çöküşün kaçınılmaz olduğunun vurgulayalım.

ABD KENDİ 28 ŞUBAT’INI YAŞIYOR

Donald Trump’ın ülkenin başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana ise ABD, kendi iç savaşına sahne oluyor. Daha ilk günden beri başını ayrı çeken ülkenin Savunma Bakanlığı Pentagon ile Amerikan halkının oylarıyla seçilen ancak seçime şaibe kattığı iddiasıyla yönetim krizi yaşayan Trump arasındaki gerilim Türkiye’nin 28 Şubat’ından farksız.

Öyle ki Washington’daki yerleşik düzen Trump’ı, seçimlere Rusya üzerinden şaibe katma suçlamasıyla köşeye sıkıştırmak için elinden gelenin yapıyor. Trump’ı koltuğundan etme hedefiyle Rusya soruşturması üzerinden baskıların dozu her geçen gün daha da artıyor. Bu sürecin başını da neredeyse bizdeki 28 Şubat’ta cuntacı medyanın yaptığı gibi ABD medyası çekiyor.

ABD güvenlik birimlerinden önemli görevlerde yer almış isimler, açıkça Trump’a yönelik suçlamalarının boyutunu vatan hainliğine kadar vardırmış durumda.

Tüm bu ağır suçlama ve ithamların havada uçuştuğu Washington’da bir yönetim krizinden çok iç savaş yaşandığını söylemek dahi abartı olmaz.

HAKARETLER HAVADA UÇUŞUYOR

Washington’un son bir yılına baktığımızda 45. Başkanı olarak koltuğa oturan Donald Trump dönemi ABD artık hasta ve bitkin bir konuma geldiğini gözler önüne serdi. Ülkenin acı gerçeklerini su yüzüne çıkaran krizlerle dolu süreç 200 yıldır süre gelen başkanlık sisteminin güncellenememesi, yasama, yürütme ve yargı arasındaki keskin ayrımdan kaynaklı bir dizi zafiyetleri doğurduğu görüldü.

Özellikle ordu ve istihbarat kurumlarının giderek özerkleşen yetki alanları ile başkent Washington’da farklı klikler arasında güç mücadelelerinin derinleştiği ve ülkenin dış müdahalelere karşı gardının düştüğü artık aşikâr.

İlişkilerin iyiden iyiye yozlaştığı bir ortamda önemli konumdaki devlet yetkililerinin kendisine rakip gördüğü kişilerle ilgili bir köşeye not ettiği “kişisel bilgileri” bir şantaj silahı olarak kullandığı bu dönemde herkes bir birinin kuyusunu kazıyor.

Artık herkesin birbirinden şüphelendiği ulusal bir paranoya kâbusunun içindeki ABD, istihbarat kuruluşları cirit atarken herkesin birilerini izlettiği, dinlettirdiği, particiliğin ülke menfaatlerinden öne geçtiği kirli işbirliklerinin her yere hâkim olduğu bir dönemle çalkalanıyor.

Yalanlar ülkesi

Ürettiği yalanlarla ülkeleri savaş bataklığına sürükleyen ABD’nin İngiltere ile birlikte ortaya attıkları “Saddam’ın kimyasal silahları var” yalanı neden sonra anlaşılsa da Irak’ın nasıl hunharca yağmalandığını bütün dünya gördü. İngiltere’nin aksine zücaciye dükkânına hesapsız-kitapsız dalan fil misali, önce yakıp yıkan sonra istim arkadan gelsin diyen ABD, sözde düzen kurmak için müdahil olduğu; Afganistan, Irak, Libya, Yemen ve Suriye’nin içine düştüğü ateş çukuru ortada.

Birbirlerini yiyorlar

Trump’ı rüşvet almakla suçlayan Eski CIA Başkanı John Brennan, “Amerika seni yenecek” mesajını verirken eski FBI Başkanı James Comey de, Trump’a yönelik “şerefsiz” hakaretinin arkasında durdu. Sosyal medya hesapların acımasızca kullanan Trump, Twitter üzerinden herkese ateş püskürdü. Bütün bu belden aşağı söylemlerin zirve yaptığı ABD’de siyasetin içinin ne derece çürüdüğü gün yüzüne çıktı.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)