Kaos planlarıyla dünyayı kan ve gözyaşı haritasına çeviren ABD’nin katliamları yeryüzünde milyonlarca sivilin canına mal oldu. Bugün üstten bakmacı tavrıyla kendi geçmişindeki kara lekeleri görmezden gelen ABD’nin, Türkiye’nin kendi sınırını terörden temizleme çabasına itiraz etmeye hakkı yok.

Türkiye’nin güneyinde Suriye sınırına kilometrelerce mesafede terör kantonları kurduran ABD’nin, bölgede etkinlik arayışına girerken kendine PKK/PYD ve YPG’ye bağlı teröristleri müttefik seçmesi aslında şaşkınlık uyandırmadı.

Çünkü kuruluşundan bugüne geçen tarihi süreç göz önüne alındığında dünya üzerinde güttüğü politikalarıyla her seferinde haydut bir ülke gibi hareket eden ABD’nin kendisine yakışır şekilde müttefik olarak teröristleri seçmesi son derece doğal.

İlk yazımızda dün bu durumun Türkiye-ABD ilişkilerine nasıl yansıdığına ilişkin detayları ele almıştık. Bu bölümde ABD tarihinde yaşanan vahşetlere dikkat çekmeye gayret göstereceğiz.

HİROŞİMA FACİASI

ABD’nin bütün dünyanın zihnine kazınan katliamlarının başında 1945 yılında Japonya’ya attığı iki atom bombasıyla yüz binlerce sivili öldürdüğü vahşet gelir. Bu aynı zamanda dünya tarihinin en büyük insanlık trajedisidir. Bu vahşete imza atan dönemin ABD Başkanı Harry Truman’ın “Tarihin en büyük olayı” diye adlandırdığı Hiroşima katliamında sadece tek bir bombayla 146 bin kişi öldürüldü. Üstelik bomba atılmadan önce ABD yüksek komutanlığı Japonya’nın yenildiğini ve ABD’nin teslim koşullarını kabul etmeye hazır olduğunu biliniyordu. Tamamen keyfi ve son derece kasti bir tercihle gerçekleştirilen bu vahşi saldırı kimyasal etkisi sebebiyle 5 yıllık sürede 60 bin insanın daha ölümüne yol açtı. Toplam 200 bin kişinin ölümüne yol açan saldırının üstüne üç gün sonra Nagasaki’ye atılan atom bombası 80 bin sivili yok yere katletti.

KUZEY KORE BOMBARDIMANI

1950 yılına gelindiğinde ise ABD savaş uçakları bu kez üç yıl boyunca aralıksız olarak havadan Kuzey Kore’yi bombaladı. Ülkenin iç siyasetini dizayn ederek halkın iradesini etkilemeye yönelik bu katliamın amacı ise halkın sol ve Sovyet ittifakıyla kurulan iktidar çatısı altında ulusal birleşmesini engellemekti. Daha bombardımanın devam ettiği günlerde yaşananları değerlendiren Amerikalı tarihçi Bruce Cumings, saldırılarda sivil halkın gözetilmediğine, ABD’nin bununla savaş suçu işlediğini vurgulamıştı.

Yani günümüzde ABD Başkanı Donald Trump sınır tanımayan öfke ve iktidar hezeyanlarıyla Kuzey Kore’ye tehditler savururken “Başlarına hiç tahmin edemeyeceği şeylerin” gelebileceği yönündeki sözleri tarihi tecrübelerle sabit diyebiliriz.

VİETNAM VAHŞETİ

Her dönem başkanlık koltuğuna oturan isimler değişse de ülke olarak dünya çapında güttüğü haydut politikaları asla değişmeyen bir ülke olan ABD’nin, Vietnam’da öldürdüğü sivillerse söz konusu katliamların en büyüğü olarak görülebilir. Zira bütün dünyada yüzüne taktığı maskeyle barışın ve özgürlüğün sembol ülkesi gibi ahkâm kesen ABD, 1962-1975 yılları arasında gerçekleştirilen saldırılarda My Lai Katliamı’nda en az 3 milyon Vietnamlı, Kamboçyalı ve Laosluyu öldürdüğü bugün kayıt altında.

HAVADA KATLİAM

Takvimler 3 Temmuz 1988’i gösterdiğinde ABD’ye ait Vincennes gemisi İran karasularına girerek bir İran sivil uçağını düşürdü. Saldırıda ölen uçaktaki 290 kişiden 66’sı çocuktu ve olayın üzerinden geçen 25 yılda birçoğunun cesedine dahi ulaşılamadı. Saldırı sonrası Kruvazör Komutanı Andrew Anderson’un uçağa bir mesaj göndererek “Dost musunuz, düşman mı, kendinizi tanıtın!” sorusuna “Yolcu uçağıyız” cevabını almasına rağmen olayın gerçekleştiği ortaya çıktı. Bu saldırının amacı ise, İran İslam Cumhuriyetini ateşkese ve savaşı sonlandırmaya zorlamak için baskı yapmaktı. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan olaydan daha sonraki tarihlerde yaptığı küstah bir itirafla, Amerika tarafından İran yolcu uçağının düşürülmesinin barışın sağlanması gerekliliğini azami şekilde iki kat hızlandırdığını söyledi.

“BARIŞ” BAHANESİYLE KATLETTİ

Amacına ulaşmak için gözü kapalı sivil katleden ABD’nin gerekçesi hep aynıydı. Barış getirme bahanesiyle girdiği her ülkede sivilleri katleden ABD, 1991 yılında Kuveyt’in işgali üzerine Irak’a 6 haftada toplam 85 bin ton bomba attı. Bugün Irak’ta savaş boyunca ölen sivillerin sayısı Ürdün Kızılay’ının kayıtlarına 113 bin olarak geçti. 

1991’den 1998’e kadar ise savaşla birlikte ortaya çıkan kötü beslenme ve hastalıklar sebebiyle yarıdan fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonda fazla Iraklı Müslüman öldü. Sivillerin kanı oluk oluk akarken bölgeye Saddam paniği yayan ABD, her zaman olduğu gibi bu tehdit durumunu pazarlayarak silah tüccarlığına soyundu ve Arap yardımadasına 100 milyon dolarlık silah ile uçak sattı.

Yine 1991’deki Birinci Körfez Savaşı adı verilen süreçte tarihe ABD “ölüm otoyolu katliamı” olarak geçen bir saldırı gerçekleştirdi. 27 Şubat gecesi Kuveyt’ten çekilen Irak askerleri ile savaştan kaçmaya çalışan çok sayıda Iraklı ve Filistinli sivilin bulunduğu konvoy, ABD ordusunun ağır bombardımanına hedef oldu. Binlerce araç içindeki bütün insanlar yanı kül oluncaya kadar hem tarandı hem bombalandı.

ORTADOĞU’YA SAVAŞ GETİRDİLER

Yine İkinci Körfez Savaşı olarak anılan süreçte bir milyondan fazla Iraklı katledildi.

Barış söylemleriyle geldiği topraklarda savaşın fitilini ateşlemekle kalmayıp o ateşe her fırsatta benzin döken ABD, yaptıklarını meşrulaştırmak için başlattığı operasyona “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” adını verdi. Savaştan önce Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve bu silahların koalisyon ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülkenin güvenliğin tehdit ettiği gerekçesini ileri süren ABD, 20 Mart 2003’te işgali başlattı. Ancak işgal sonrası süreçte başlangıçta sözü edilen kitle imha silahları hiçbir şekilde bulunamadı.

Hal böyleyken işgal boyunca 5 milyona yakın Iraklı evini terk etmek zorunda kaldı. 5 bin sivil insanın katledildiği Felluce saldırısı da 2004 yılında ABD askerlerinin uluslararası savaş kurallarını ihlal ederek halka karşı zehirli gazlar ve kimyasal silahlar kullandığı ortaya çıktı.

Ayrıca işgal altındaki Irak’taki Ebu Gureyb Cezaevi’nde tutulan sivillere türlü işkenceler yapılarak tecavüzler edildi. Fotoğraflarla ortaya çıkan skandalda ABD’li askerlerin tutukluları çırılçıplak soydukları ve vücutlarına elektrik verdikleri görülüyordu.

İşgal neticesinde Saddam Hüseyin yakalanarak idam edildi. Sonraki süreçte ne ülke olarak Irak ne bulunduğu coğrafya da ölümlerin arkası geldi. Çünkü bölgede bu kez ABD’nin körüklediği mezhep çatışmaları içinde boy gösteren terör örgütlerinin katliamlarını yaşadı. Çoğu ABD tarafından kurulan bu örgütler Ortadoğu’da bitmek bilmeyen bir savaşın tarafları haline geldi.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)