Almanya’da CDU/CSU ile SPD partileri arasında sağlanan anlaşmanın bir koalisyona dönüşmesine sayılı günler kaldı. Ancak koalisyonun kurulması başbakanlık koltuğunu koruyan Merkel için kazanım gibi görünse de partisi için tam bir hezimet oldu.

Almanya’nın son yüzyılında görülmemiş bir siyasi krize yol açan koalisyon süreci CDU/CSU ile SDP arasında sağlanan bir anlaşmayla sonuca ulaşmış gibi görünüyor. Ancak koalisyon anlaşmasının beraberinde getirdiği sözleşme maddeleri, Şansölye Merkel’in ağır kayıplar verdiğini gösteriyor. 

Sözleşme metnine gore Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) beş bakanlık, Schulz’un partisi Sosyal Demokrat Parti (SPD) altı bakanlık ve Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) ise üç bakanlık elde etti. Merkel dördüncü kez başbakanlık koltuğuna oturabilmek için partisinin (CDU) yakın geçmişinde ilk kez iki önemli bakanlık olan Maliye ve İçişleri Bakanlığı’ndan vazgeçti. Merkel, şansölyeliğini garantilemekle birlikte Savunma, Ekonomi, Sağlık, Eğitim ve Tarım Bakanlığı’nı da partisine kazandırdı. 

Genel tabloya bakıldığında ise CDU/CSU ile SPD partilerinin hükümeti kurmak için anlaşmasıyla Almanya’da siyasi belirsizliğin ortadan kaldırılması Avrupa’yı sevindirecek bir gelişme olsa da ülkede bu yeni süreç hala yeni sancılara gebe.

ZOR SÜREÇ DEVAM EDİYOR

Genel seçimlerin yapıldığı 24 Eylül tarihinden bu yana dört aydan fazla bir süredir devam eden gergin siyasi süreç iki tarafın mutabık kaldığı 179 sayfalık bir “Koalitionsvertrag” (koalisyon sözleşmesi) ile sona erdi. Önümüzdeki günlerde ülkeyi bekleyen zor süreci ve bu sürecin beraberinde getirdiği yeni koşulları daha iyi anlamak için sözleşme maddelerine göz atmak yeterli. 

Kaldı ki üç parti arasındaki anlaşma her ne kadar olumlu bir gelişme olsa da taraflar henüz hükümeti kurmadı. Bunun mümkün olması için her şeyden önce Cumhurbaşkanı Steinmeier tarafından son çare koalisyonun bir parçası haline getirilen SPD’nin kendi tabanından bu adım için onay alması gerekiyor. Zira daha önce söylemlerinde “olası bir koalisyona katılmayacağını” ve “milletin kendisine muhalefette yer alma görevi verdiğini” dile getiren SPD’nin yapmış olduğu bu tabir yerinde ise U dönüşünü kendi seçmenine siyasi geleceği açısından kabul ettirmek zorunda.

Bir önceki seçim sonrası süreçle mukayese edildiğinde o tarihte SPD’nin böyle bir onaya ihtiyacı yoktu. Çünkü parti seçmeninin dörtte üçü CDU/CSU partileriyle üçlü koalisyona izin vermişti. Mevcut şartlarda ise SPD’yi destekleyen tabanın yarısı partilerinin koalisyonda yer almasını istemiyor ve parti içinde ciddi krizler yaşanıyor. 

Hal böyleyken parti içinde yapılacak oylamada koalisyona “hayır” kararı çıkarsa hem Almanya hem Avrupa için kriz sebebi olan belirsizlik süreci devam etmekle kalmayacak daha da derinleşecek. Bu durumda önünde iki seçenek kalacak olan Merkel ya azınlık hükümeti kurmayı veyahut erken seçimi tercih edecek.

HER ŞEY PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI

Diyelim ki SPD kendi tabanından bütün itirazlarını bir kenara bırakarak bu koalisyona “evet” oyu verdi. Bu durumda dahi Merkel’in yeni dönemde üstesinden gelmesi gereken pek çok mevzu olacak. Bugüne kadar sadece liderler bazında gerçekleşen görüşmelerde en asgari müşterekler üzerinde bir anlaşma sağlandı. Koalisyonla kurulan hükümet iş başına geldiği ilk günden itibaren başta Avrupa’nın korkulu rüyası mülteciler olmak üzere sağlık sistemi ve ekonomik meseleler üzerine daha birçok konuda kendi içinde fikir ayrılıkları ve siyasi krizlerle boğuşacak. Üstelik bu çokça mücadele gerektiren süreci, bir önceki döneme kıyasla meclisteki gücü aşağılara düşmüş bir hükümet olarak göğüslemeleri gerekecek.

MERKEL KAZANDI, PARTİSİ KAYBETTİ

Alman siyasetinin içine düştüğü acziyet tablosu bütün bir Avrupa’yı yakından ilgilendiren belirsizlik sürecine dönüşürken Şansölye Merkel, bu durumdan kurtulmak için ciddi tavizler verdi. Ancak bu tavizler kendisinden çok partisinin ağır bedeller ödemesine sebebiyet verdi. Başta da söylediğimiz gibi Merkel, başbakanlık koltuğunu korudu ama partisi adına koalisyon pazarlıklarında ciddi kayıplar vermek zorunda kaldı. Özellikle koalisyon sözleşmesinin son sayfasında yer alan ve bakanlıkların partilere göre dağılımını gösteren liste Merkel’in partisinin ne denli bir hezimetin içinde olduğunu resmediyor. 

Öyle ki koalisyon hükümetinde “Dışişleri” ve “Maliye” gibi iki büyük bakanlık SPD’ye kaptırıldı. Bu iki önemli bakanlıkla birlikte Çalışma ve Sosyal İşler; Adalet ve Tüketici Koruma; Aile, Kadın ve Gençlik ile Çevre Bakanlığı da SPD’denin eline kaldı. 

Merkel’in partisi CDU’nun kardeş partisi CSU ise yine oldukça önemli bir bakanlık olan ve yetkileri genişletilerek “İçişleri, Bayındırlık ve Anavatan” olarak yeniden adlandırılan bakanlıkla birlikte Ulaştırma ve Dijital Altyapı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma bakanlıklarını devralacak.

Merkel’in partisine ise Şansölye’liğin yanı sıra Savunma, Ekonomi ve Enerji, Sağlık, Eğitim, Tarım ve Gıda bakanlıkları kalacak. Yani yeni hükümette Merkel’in partisi bir önceki meclise göre daha az sandalye ve daha az bakanlıkla yol alacak. Dahası karşısında, son seçimlerde herkesi şaşırtan bir başarı grafiği sergileyerek oylarını artıran aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) çok daha güçlü muhalefetini görecek.

TÜRKIYE İLE İLİŞKİLERİ NASIL ETKİLEYECEK?

Yeni koalisyon sözleşmesinde bir önceki (2013) hükümet programından farklı olarak Türkiye ile ilişkileri belirleyen maddeler “Güçlü bir Avrupa” üst başlığı altında yer alan “Avrupa Dış ve Güvenlik Politikası” bölümünde yer almıyor. Aksine Türkiye’ye ilişkin yaklaşım, Balkanlar, Rusya ve Ukrayna gibi AB ile ilişkileri mesafeli ülkelerin ilişkilerinin ele alındığı “Avrupa ve dünyada bilateral ve bölgesel işbirliği” alt başlığı altında değerlendiriliyor. 

Türkiye’nin Almanya için önemli bir partner ve Avrupa Birliği için önemli bir komşu olduğu belirtilen sözleşmede ilişkilerin iyi seyretmesini istedikleri ifade ediliyor. Ancak bu ifadelerin hemen sonrasında Türkiye’de sözde kötüleşen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti şartlarından dolayı yeni fasılların açılmayacağı, açılan fasılların ise kapatılmayacağı vurgulanıyor. Dahası vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin yenilenmesi belli şartların yerine getirilmesine bağlanıyor. 

Hatırlanacağı üzere AB Bakanı Sayın Ömer Çelik, Almanya’da koalisyon sözleşmesinde mutabakata varıldığı gün vize serbestisi için gerekli 72 kriterle ilgili çalışmanın revize edilerek söz konusu AB Komisyonu’na ulaştırıldığını duyurdu. İlişkilerin son yıllardaki seyrine bakıldığında Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde ilerleme kaydedememesinin bahsi geçen kriter veya kurallarla yakından uzaktan bir ilgisi olmadığın söyleyebiliriz. 

Zira Türkiye karşıtlığı ve İslam düşmanlığı bugün AB’li siyasetçiler için bir iç politika malzemesine dönüştürülmüş durumda. Avrupalı siyasetçiler ellerine geçen her fırsatta bu konuda halkı maniple eden aşırı duygusal tepkiler vererek ilişkileri bilinçli olarak zora sokuyor.

Almanya’da kriz bitmek bilmiyor

CDU/CSU ile SPD arasındaki anlaşma sağlansa dahi Alman siyasetini zorlu bir süreç bekliyor. SPD tabanından onay çıkıp hükümet kurulsa bile birçok konuda partiler arasındaki müzakereler devam edecek, anlaşmazlıklar sürecek ve Almanya bir önceki döneme kıyasla daha güçsüz bir hükümet tarafından yönetilecek.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)