İngiltere tarihinin kara lekesi olan bebek katli olayları, Türkiye'de fazla bilinmese de Batı dünyasında geniş kesimlerce bilinen, araştırılan ve tartışılan bir olaydır.

Avrupa Tarihi çalışmaları ülkemizde doğru düzgün yapılmadığı için bizce pek bilinmeyen bir mesele, Avrupa Tarihinde Bebek Katliamı meselesidir. Batılılar ise onlarca yıldan beri konu üzerine kitap ve tez yayınlamakta, tarih yazımında bir çalışma sahası olarak bu konuda araştırma yapmaktadırlar. Üstelik mesele, Ortaçağ’ın en karanlık zamanına mahsus falan da değil, aynı zamanda Batılıların ifadesiyle “erken modern” devre aittir. “Modern” tarihlerinde resmen “bebek katli” diye bir mesele bulunmaktadır.

“BEBEK KATLİ İNGİLİZ KÜLTÜRÜNDE ÖNDE GELEN BİR YER İŞGAL EDİYORDU”

Konu üzerinde 2008 yılında Ohio Devlet Üniversitesinde Sarah Christine Shippy Copeland tarafından yapılmış bir master tezi bize enteresan bilgiler sunmaktadır. Tezin sahibi, sayısal bakımdan bebek cinayetlerinin erken modern dönem İngiltere’sinde yüksek olmasa da, kültüründe önemli bir yer taşıdığını kaydediyor. Bildirdiğine göre şu tablo karşısında araştırmacıların kimileri erken modern devir ebeveynlerini -en iyi ifadeyle- “umarsız” olarak damgalarken kimileri -en kötü ifadeyle- “acımasız” olarak düşünmektedir…

Araştırmalara göre; bile bile yapılan masum bebek katliamlarını anlatan kitapçıklar sadece XVII. yüzyılda artmış gözüküyor, bu dönem bebek katliamının en üst seviyede olduğu dönemdi.

Eldeki veriler, pek eksik olan mahkeme kayıtları üzerinden çıkarılmış. Buna göre 1600 yılında %2 verisi elde edilmiş. Fakat hem ulaşmayan birçok kayıt, hem de kaydı olmayan vakalar düşünüldüğünde oranın daha da yüksek olduğu tahmin edilmekte.

KATLEDENLER ÇOĞUNLUKLA ANNELERDİ

Günümüze ulaşabilen 1559-1625 arası Home Circuit kararlarının(Merkezi Londra’da bulunan bir yargı dairesi) içindeki 193 bebek katili hadisesinde sadece 9 suçlama erkekler için gözüküyor. Bunların da sadece 2 tanesinde bebeği öldüren onun babası. Bir başka kayıttan ise 2 tane papazın babaları oldukları bebeklerini katlettiklerini öğreniyoruz.

17. yüzyıl İngiltere’de bu dehşet verici hadisenin iyice artması ve toplumda yankılanır olması hasebiyle, kitapçık yayınları yapılarak şiddetle tenkit edilen ve üzerine de gidilen bir dönem oluyor. Yapılan yayınlarda, çocuklarını katleden anneler için “anne değil ama bir canavar” gibi ifadeler kullanılıp iffetsizliklerine vurgular yapılarak taarruz ediliyor.

Bunun dışında, devir içinde dini bir değişim yaşamakta olan İngilizlerin bir kısmının meseleyi bu inanç farklılığına bağladığı da görülüyor. Mesela 1616’da Margret Vincent’ın işlediği cinayet, Roma Katolisizminin tehlikelerinin bir ikazı olarak sunuluyor. Nakledilene göre 2 küçük çocuğunu Protestan olarak yetiştirilmekte oldukları için öldürmüş. 1646’da ise diğer bir kadının, kocası vaftiz etmek istediği için vahşi bir surette bebeğini öldürdüğü beyan ediliyor.

Çoğunlukla annelerin cinayet işlediğinin görülmesi ise araştırmacı tarafından fakirliğe ve zinaya bağlanıyor. İngiltere’nin hiç de müreffeh olmayan bir dönemi olan 17. yüzyılda, bu durumun üstüne bir de “yüksek bir evlilik dışı hamilelik oranı” bulunması sonucunda, genellikle ortada kalan kadınların çocuklarını katlettiği ortaya konuyor.

İNGİLTERE BEBEK KATLİNİ ÖNLEME YASASI ÇIKARMIŞTI

Çok çarpıcı bir bilgi ise; bebek cinayetlerinin göz ardı edilemeyecek kadar toplumda hissedilir olması üzerine İngiltere Parlamentosunun, 1624 yılında “Piç Çocukları Katletmeyi Engellemek İçin Kanun” serlevhalı bir yasa çıkarmasıdır.

Bunun kadar dikkat çekici diğer bir unsur ise, istenilen netice elde edilemediğinden kanuna 1680’de Londra’da ek düşülmesi. Burada, “iffetsiz annelerin sıklıkla piç çocuklarını katlettiği” ifade edilip, duruma dikkat çekmek maksadıyla bu kanunun yılda 4 kere kiliselerde sabah duası ardından okunması buyruluyor…

Sorunun çözülememesinde İngiliz adalet sisteminin arızasına tez yazarı şu ifadelerle dikkat çekmekte: “Hukuki yaptırım ve adalet sisteminin temsilcileri, şüphelenilen ve sıklıkla da tasdik edilen bebek katillerinin mevcut birçok yasal boşluktan biri vasıtasıyla ceza verilmeden serbestçe gitmesine müsaade eden daha muğlak bebek katli yorumlamalarına imkân verdiler.”

Günümüze ulaşan verilere göre 1800 yılı için ortaya konan tabloda, her 100.000 bebekte 10 tanesinin öldürülmesine kadar oranının indirildiği de aktarılıyor.

BEBEK KATLİNİN ORTAÇAĞ KATOLİK İNGİLİZ HUKUKUNDA CEZASI: 7-10 YIL KEFARET

Konuyla alakalı enteresan bir bilgiyi Ortaçağ İngiliz Hukuku çalışan Conor McCarthy, “Marriage in Medieval England: Law, Literature and Practice” adlı eserinde veriyor. 8.yüzyıl başlarına tarihlenen ve Canterbury Başpiskoposu olan Theodor’un hukuki kararlarını aktardığı ve konunun temel kaynağı olan eserde meseleye dair hükümler verilmiş. “Penitential of Theodore” olarak bilinen eserde buna göre, bebek katli için 15 yıllık kefaret öngörülmüş. Fakat eğer fakir bir kadın katletmişse, 7-10 yıl kadar bir kefaret uygun görülüyor… Kefaret(penance) cezası ise, işlenen yanlışın/günahın tövbesinin açıktan yapılması olarak tanımlanıyor.

Araştırmacı McCarthy, bebek katliamlarının sadece onları büyütebilecek kudrette bulunmamaktan değil, çocuğun istenmemesinden de kaynaklandığını ifadelerine eklemiş bulunuyor. Bildirdiğine göre, 15.yüzyılda en çok bebek katli, Başpiskoposluk bölgesi olan Canterbury’de gerçekleşmiş olup çoğu seferinde bebeklerin üzerine yatarak boğmak suretiyle bu vahşetin irtikâp edilmiş…

Hukuki uygulamada dikkat çekici bir tabloyu ise, “Britanya’da Bebek Katliamının Bir Tarihi: 1600’den Günümüze” eserinde Oxford Brookes Üniversitesi’nde Suç Tarihi Profesörü Anne-Marie Kilday veriyor. Aktardığına göre, günümüze ulaşabilmiş verilerden 18.yüzyılda İskoçya’da 400’e, Galler ve Londra’da ise 150’ye yakın bebek katliamı ithamı var. Suçlananların çok büyük çoğunluğu ise kadın. Ölüm cezası verilenler ise son derece küçük bir oranda tespit edilebilmiş. Bütün 18.yüzyılda Galler’de bebeğini katlettiği için sadece 4 kadının asıldığını söylüyor. Londra’da ise yüzyıl boyunca 3-4 ila 12-13 arasında ölüm cezasına çarptırılma durumları tespit edilebilmiş, 1776 tarihi itibariyle bu da sona eriyor. İskoçlar ise diğer ikisine nazaran ölüm cezasına daha çok başvurup yüzyılın ilk çeyreğinde 20’den fazla böyle karara imza atmışlar. Bunla birlikte onlarda sayının yüksek olmasının, suçlu sayısının fazla olmasıyla da alakalı olduğu ifade ediliyor.

“Modern” Avrupa Tarihinin pek özetle bir sayfa ve meselesi de böyle… Tüm bunlarla birlikte, kendi inanç ve kıymetleri ile bunları anlayıp üstün tutma mücadele ve gayretinden kopup, Batılı kafa ve onun mahsulü olan zevk, sefa, eğlence vs.yi getirip adapte olmaya kalkmakla memleketimizde de bugün, bu iğrenç vahşet ve benzerinin zaman zaman işlenmekte olduğu hakikati üstünde düşünülmelidir. Dikkat çekicidir ki, Batılı araştırmacı da temel sebepte zinaya işaret etmiştir…

Kaynak: Yeni Akit (Ömer E. Keçeci)