Gazetecilerin sorularını cevaplayan Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş Arakan için şunları söyledi;

SARSICI BİR ZULÜM

Bir kere, hakikaten çok yoksulluk gördük dünyanın birçok yerinde, çok çaresizlik gördük, çok zulme uğramış mazlum insanlarla karşılaştık. Ama bugün burada gördüğüm manzara hem zulmün boyutlarını anlamak bakımından, hem bu çaresizliği, bu fakr-u zarureti görmek bakımından açıkçası sarsıcı, öğretici, terbiye edici bir noktadaydı.

Önce şunu söylemek lazım: İşte insanları gördük, konuştuk, gittiğimiz çadırdaki yaşlı insanlar, genç insanlar, birisi diyor ki, etrafımızdaki 7 köyü yaktılar, biz de kaçmak durumunda kaldık. İşte medrese imamı olan babamı vurdular gözümün önünde diyor, 5 dakika bile müsaade etmediler, hep beraber köyden kaçmak durumunda kaldık. Bir başkası diyor ki, askerler geldi köyümüzü bastı, işte çocukları, gençleri öldürdü, arkamıza bakmadan canımızı kurtardık. Yaşlı bir teyze, hakikaten onun söylediklerine dayanmak mümkün değil.

BİR KADIN KURTULMUŞ'A FOTOĞRAF GÖSTERDİ

Fotoğraf gösterdi. Oğlunun kafasını parçalayarak, yani beyni dağılmış fotoğrafını gösterdi, şehit ediyorlar. İki tane yetim kalmış kucağında yetim. Ve muazzam bir zulüm, göz önünde bir zulüm İşlenmiş, yıllardır da, on yıllardır da işlenmeye devam ediyor.

O gün şunu bir kere daha gördük ki; Arakan meselesinin üstü örtülemez, örtülmemelidir. Burada bütün Müslümanlara sorumluluk düşüyor, bütün uluslararası camiaya sorumluluk düşüyor. Yani bugün sadece bu insanların yaşadıkları zulümleri dinlemek, birçok belki insan bunları dinliyor, bu yeterli değil, bu zulümlerin uluslararası alanda ifşa edilmesi, hesabının sorulması için de elimizden geleni yapmak mecburiyetindeyiz. Ama maalesef çok açık söyleyeyim, bugün gördüğümüz, dinlediğimiz o zulümleri yapanlar kadar o zulme seyirci kalanlar da suçludur. Bu öğrenilmiş çaresizliği, fakr-u zarureti, yoksulluğu, ümitsizliği, geleceğinin, insanların mahvolmuş olduğu bu kamplarda yaşayan sefaleti bu noktaya getirenler kadar buna seyirci kalan, buna duyarsız kalanlar da sorumludur.

YAKLAŞIK 1 MİLYON ARAKANLI YURTLARINI TERK ETTİ

Dolayısıyla Arakan meselesi yeni bir dünya sistemi kurulması arayışımızı dile getirmemiz için bizim üzerimize vacip olan önemli bir sorumluluk alanıdır. Yani dünyada elinde gücü bulunduranlar mazlum milletler üzerinden güç savaşı vermeye devam ederlerse Arakan benzeri başka birçok yer karşımıza çıkacak ya da Arakan'daki zulmü sona erdirmemiz mümkün olmayacak. Zaten Müslümanların çoğu şu anda oradan ayılıp işte bugün gördüğümüz, belki de görece olarak daha iyi taraflarını gördüğümüz bu kamplardaki sefaleti yaşıyorlar, ama 1 milyona yakın Arakanlı memleketinden ayrılmış durumda şu anda.

Şimdi dolayısıyla burada siyasi bir sorumluluk var. Yani bu çaresizliklerini, yoksulluklarını giderebilmek için bütün gücümüzle Türkiye'nin kurum ve kuruluşları olarak, hem devlet kuruluşları, hem sivil toplum kuruluşları olarak gayret sarf ediyoruz, ama sonuçta siyaseten bu ve benzeri durumların önlenebilmesi, bu örneklerden hareket ederek Arakan'ın her uluslararası platformda dile getirilerek Birleşmiş Milletlerin gündeminden bir şekilde düşürülmemesini temin etmemiz lazım.

ARAKANLILAR "TÜRKİYE" DİYE SLOGAN ATTI

Türkiye Türkiye diye bağırdılar, ne güzel.

Dünkü toplantı sırasında işte diğer bakanlarla birlikte Bangladeş'in Başbakanı Sayın Hasina'ya da ifade etmek imkanını bulduk, yani biz Türkiye olarak bu yardımların daha düzenli yapılabilmesi için her türlü imkanı seferber etmeye hazırız. Hatta Bangladeş'teki Arakanlılara herhangi bir şekilde iş imkanı sağlanırsa bunların önemli bir kısmını da Türkiye olarak biz sivil toplum üzerinden desteklemeye hazır olduğumuzu ifade ettik.

TÜRKİYE KAMP İÇİN HAZIR

Ayrıca bize gösterilecek farklı sayıda kamp alanlarında Türkiye'nin kamp yapmak için imkanlarını seferber etmeye hazır olduğunu gördüm. Tabi Bangladeş zaten 1 milyon ilave bir mülteciyle karşı karşıya kalmak zaten oldukça yoksul bir kitleye sahip olan ve kendi içerisinde bu yoksulluk sorununu çözememiş olan Bangladeş'e de ciddi bir yük getiriyor. Bunun siyasi olarak da çok fazla herhalde üstlerine almak istemiyorlar. Ama biz Türkiye olarak buna hazır olduğumuzu ifade ettik, bize nerede alanlar gösterirlerse orada Türkiye'nin sivil toplum kuruluşları kampları yapacaktır. Hatta işadamı arkadaşlarımız burada kurulacak olan fabrikalarda çalışacak olanların en azından maaşlarının bir kısmını karşılamaya hazır olduklarını ifade etmişlerdi, bunları da kendilerine söyledik.

ARAKANLILAR'DAN KORKUYORLAR

Bir tedirginlik var, bir ürkme var, bunun getirmiş olduğu bir kısıtlamanın da olduğunu görüyoruz. Bir yerde de tabi Myanmar Hükümetiyle anlaşarak buradaki Arakanlıların geri gönderilmesiyle ilgili bir çalışma içerisindeler, yani onlar memleketlerine geri dönsün diye. Dolayısıyla anladığım kadarıyla Bangladeş toprağında Myanmarlıların, Arakanlıların çok yerleşik hale gelmesini istemiyorlar, böyle bir tarz var.

Şimdi kendilerinin bir ada projesinden bahsetti, buradaki mültecileri adaya yerleştirecekler, bu çok makul ve uygulanabilir bir şey olarak görünmüyor. Yani böyle bir tedirginlik içerisindeler…

Daha çok tecrit anlamına gelir, tabi.

TÜRK KURULUŞLARI PROFESYONEL

Yani şimdi biz şunu bir kere gördük, yani bu siyasi yanın ötesinde şunu da çok görmekten büyük memnuniyet duydum Allah için: Bizim işte Türk Kızılay'ı, AFAD, Türkiye Diyanet Vakfı, İHH ve benzeri sivil toplum kuruluşları son derece profesyonel bir şekilde sahada çalışıyorlar ve büyük bir … ruhla, yani böyle o zor şartlarda…

Yani bütün arkadaşlarımızı tebrik ediyorum, bütün bu konuların hepsini tebriklerimi, takdirlerimi ifade ediyorum, Türkiye'nin yüz akı kuruluşu olarak burada faaliyet gösteriyorlar.

Ama bu ve benzeri kuruluşlarımızın belki daha yukarıdan bir koordinasyonla herkes sahada yapacakları işleri iş bölümü içerisinde, görev bölümü içerisinde yapmaları ve bu anlamda da belki buradaki, mesela yetim çocukların getirilerek Türkiye'de bunların bir şekilde eğitimlerinin sağlanması, bunların daha iyi hayata adapte edilmesi gibi projeler üretilmesi gerekiyor.

Ayrıca bir başka önemli mesele de, bu kaplardaki çocukları gördük, şimdi bunların eğitim meselesi var, yani sıfır eğitim. Bu eğitimlerin yapılabilmesi için de Türkiye olarak biz Suriyelilerden elde ettiğimiz tecrübeyle de bu Arakanlı Müslümanların meselelerinin hafifletilmesine destek olabiliriz. Bunların hepsi, her konuda hazırlıklı olduğumuzu buradaki Bangladeş Hükümetiyle paylaştık.

ARAKAN GÜNDEMDE TUTULMALI

Çok zor, çok ağır bir tablo. Yani onun için işin siyasi kısmını sürekli olarak diri tutulması lazım, sürekli olarak çözüm üretilmesi lazım, sivil toplum kuruluşlarımızın da bu anlamda gerçekten çok ciddi bir şekilde bu ilgiyi artarak sürdürmesi gerekir diye düşünüyorum.

Vallahi Rabbimiz Allah'tır dedikleri için bunca zulme uğramış olan bir avuç Müslüman, sanki İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun çaresizliğinin bedelini ödeyen bir toplum gibi, aynen Filistin'de bir avuç Filistinlinin dünyanın gözü önünde Filistin davasını savunurken neredeyse tek başlarına savunmak mecburiyetinde oldukları gibi Arakanlılar da, kolay değil, zaten yoksulluk içerisinde memleketlerinde de olan insanlar sadece Rabbimiz Allah'tır dedikleri için bu zulme uğramışlar. Ben bu Arakanlı Müslümanların -kendilerine de ifade ettim- sanki Hazreti Peygamberin Mekke'nin zulmünden kurtulmak için yaptığı hicret gibi ona benzer bir şekilde hicret etmiş, sırf Allah'a inandıkları ve tevhidi savundukları için bu zulme uğramış olan insanlar. İslam ümmeti Arakanlıları kendi gözbebekleri gibi korumak durumundadır.

DIŞ YARDIMDA TÜRKİYE BİRİNCİ KONUMDA

Şimdi biliyorsunuz Türkiye dış yardımlar konusunda gayrisafi milli hasılaya oranla dünya birincisidir, nominal para, nominal yardımlar bakımından hesapladığınız zaman da dünya ikincisidir.

Şimdi bu uluslararası camianın anlayamadığı şey şu: Yani biz paramız çok olduğu için, dünyanın çok zengin olan ülkelerinden birisi olduğumuz için, efendim sayısız petrol ve dolarlarımız bulunduğu için ya da başka emperyalist devletlerin yaptığı gibi başka taraflarda elde ettiğimiz zenginliklerle kasalarımız dolu olduğu için bu yardımları yapmıyoruz. Biz bu yardımları gönülden yapıyoruz, Allah rızası için yapıyoruz ve tarihten gelen sorumluluğumuzun bir gereği olarak yapıyoruz. Yani biz biliyoruz ki, Arakan'daki Müslüman kardeşlerimize zulmedildiği zaman bu bizim içimizi burkar, içimiz yanar. Aynen ecdadımızın Hint Yarı Kıtasında Uzak Doğu Asya'da zulme uğrayan Müslümanları, hatta Budistleri kurtarmak için geldiği Hint seferlerini hatırlarız, yani o dönemin şartlarında, o zor şartlarda Hint seferleri yapmışlar, gelmişler ve bunun karşılığında Batılıların yaptığı gibi, yani bir metre ipekli kumaş bile götürmemişler, bir kilo altın bile götürmemişler.

Kaynak: Time Türk