Dünyanın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi olan Rusya, Asya kıtasında bulunan Ural Dağları’ndan Doğu Avrupa’da belli bir alana yayılan topraklarıyla ABD’nin tek kutuplu düzenine rakip dış politikasıyla dikkati çekiyor.
Rusya, ekonomik anlamda ABD’nin onda biri kadar olmasına rağmen sahip olduğu nükleer silah ve uzaya gönderdiği uydularıyla ABD’nin yanı sıra süper güç olmasa da başat güçtür.

SOVYET RUSYA DİNİ VE ETNİK BASKI UYGULADI

Rus devleti, Sovyetler döneminde birçok etnik kesime baskı uyguladı. Bunlar içinde en çok zararı Kırım Türkleri gördü. Bütün bu yaşananlara rağmen halen Rusya sınırı içinde birçok Türk boyu var. Başkurtlar, Çuvaşlar, Çeçenler ve Tatarlar SSCB dağılsa da Rus sınırları içinde kaldı.

SSCB döneminde ateizm üzerine kurulan devlet, dini reddetse de Hristiyanlar kendi dinini Moskova’da bulunan kiliselerde yaşayabilirken bu durum en çok Müslümanlar için baskı unsuru oluşturdu. Camiler, Sovyet döneminde domuz ahırlarına çevrilirken birçok farklı etnik unsur göçlere mecbur bırakıldı, yollarda katledildi.

YELTSİN DÖNEMİ

Denizleri kuşatan coğrafi konumuyla geniş bir ülke olan Rusya, görev ve yetkileri bakımından Fransa’dan çok ABD başkanlık sistemine benzeyen bir yapıyla yönetilir. Yasamanın ve yürütmenin fiilen üzerinde olan bir sistemdir.

Rusya’yı SSCB’nin dağılmasının ardından Yeltsin ve Putin dönemi olmak üzere iki ayrı döneme ayırabiliriz. Yeltsin Dönemi’nde Rusya, SSCB’nin getirdiği baskı ve zulmün izlerini silmek için uğraşırken iç politikada çoğunlukçu bir anlayışı savunmuştur. Ayrıca Gorbaçov döneminde ekonomik anlamda pek de iyi olmayan devletin borsası çökmüş vaziyetteydi.

Yeltsin’i öne çıkaran ise Rus halkının hislerine tercüman olurcasına yeni bir yapının kurulması olmuştu. Bu yüzden Yeltsin Rusya Federasyonu’nun kurulmasını istemekteydi. Bu hisleri Yeltsin’i güçlendirdi. Rusya Federasyonu bu durumların ortaya çıkmasıyla kuruldu.

PUTİN DÖNEMİ POLİTİKALARI

Yeltsin döneminde faaliyet göstermeye başlasa da Rus devleti, Vladimir Putin dönemiyle farklı bir yapıya büründü. Eski bir KGB subayı olan Putin, zeki ve otoriter kişiliğiyle Yeltsin tarafından keşfedildi. Putin’e çok güvenen Boris Yeltsin, 2000 yılında görevi sürpriz bir şekilde Putin’e bıraktı.

Putin, göreve geldiği andan itibaren iç politikada merkeziyetçi federalizm anlayışını yerleştirdi. Ayrıca ABD’nin soğuk savaş dönemi sonrası oluşturduğu tek kutuplu dünyayı, çok kutuplu bir dünya haline getirecek politikalara yön verdi. Avrasya politikasıyla başat bir güç olmak istediğini Suriye iç savaşında gösterdi.

RUSYA VE ORTADOĞU SİYASETİ

Rusya ve ABD arasındaki kapışma Suriye iç savaşıyla birlikte farklı bir boyuta ulaştı.

Gorbaçov ve Yeltsin döneminde Ortadoğu’da faaliyet alanlarını ABD emperyalizmine kaptıran Rusya, Putin’le birlikte bu durumu değiştirmeye yönelik politika üretiyor.

Rusya, Suriye’de harekât sahasını genişletmek adına rejimi korumaya yönelik hamlelerde bulunuyor. Son dönemde terörle mücadele konusunda kararlılığını yerli üretimiyle destekleyen, ekonomik ve toplumsal anlamda seviye atlayan Türkiye ile birlikte hareket eden Rusya, İran’ında bu beraberliğe müdahil olduğu Astana ve Soçi zirveleriyle Suriye iç savaşını kendi lehine bitirmek için uğraşıyor.

En belirgin politika: Silah satışı!

Son olarak Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi üyesi Yuri Barmin, Rusya’nın bölgeye silah satarak politik olarak o kadar etkin olunacağının düşünüldüğünü aktardı. Barmin, SETA vakfında yaptığı açıklamada, “Ruslar bu bölgede renkli devrimlerin önlenmesi için çalışırken askeri varlığın faydalı olduğu kanaatindeler” ifadesini kullandı.

Rusya, 1992’de yıkılan Akdeniz Sovyet Gücünü 2013 yılında yeniden devreye soktu. Bu doğrultuda Akdeniz ve Atlantik’e ulaşmaya çalışan Rusya, Esed’in sonu göründüğü için aniden Suriye’ye girerek, etkisi altında bir Suriye’nin hesabını yapıyor.

Kaynak: Diriliş Postası (İbrahim Seçkin Talaş)