Emperyalist ABD; Kızılderili soykırımı ile başlattığı katliamları Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye başta olmak üzere dünya coğrafyasının her bölgesine taşıyarak sürdürüyor.

Ortadoğu’da etnik ayrılıkçı PKK/PYD terör örgütüne desteğiyle bölgedeki petrol yatakları ve enerji yollarını elde etmek isteyen Siyonizm’in hamisi ABD, aynı zamanda işgalci İsrail’e güvenlik duvarı oluşturmayı planlıyor. 

ABD’nin planlarını ve tarihsel gelişimini, Diriliş Postası olarak terör uzmanı ve emekli Emniyet Müdürü Osman Kaya ile konuştuk.

ABD Türkiye ile NATO müttefiki olmasına, bu ittifaktan doğan sorumluluklarına karşın, etnik ayrılıkçı PKK /PYD terör örgütüne karşı Türkiye’nin yanında olmak yerine terör örgütü PKK/PYD ile ittifakını DAEŞ ile mücadele üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor. Böyle bir yaklaşım doğru mudur? Kabul edilebilir mi?

ETNİK AYRILIKÇI CİNAYET ŞEBEKESİ

Kesinlikle kabul edilemez, hem doğru değildir hem de ahlaki ve hukuki değildir. Ve mutlaka uluslararası hukuk nezdinde bir karşılığı vardır. Etnik ayrılıkçı cinayet şebekesi PKK/PYD, Türkiye’nin üniter yapısını hedef alan, onlarca yıldır her türlü saldırı silahlarıyla korkunç terör eylemleri, katliamlar gerçekleştiren, doğrudan sivilleri de hedef alan bir terör örgütüdür. Ve bu terör örgütüyle hangi sebeple olursa olsun birlikte hareket edilemez. 

1949 tarihli Washington Antlaşması, NATO’nun asli görevini, üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumak olarak ifade etmektedir. 5. madde ise; NATO’yu, bir saldırı veya saldırı tehdidine karşı üyelerini savunmaya ve bu amaçla, bir üyesine yapılacak saldırının tüm üyelerine yapılmış varsayılacağı ilkesine dayandırmıştır!

Siyasi ve askeri alanlardaki günlük işbirliğiyle sergilenen dayanışma ve uyum, temel güvenlik sınamalarının üstesinden gelinmesinde hiçbir müttefikin yalnız bırakılmayacağını, ayrıca, üyelerinin savunma alanında egemen sorumluluklar üstlenme haklarına halel getirmeksizin, müttefiklerin asli ulusal güvenlik hedeflerine kolektif çabalarla ulaşmalarına yardımcı olacağını garanti etmektedir.

ABD Irak’ı neden işgal etti, gerçek amacı neydi?

ABD, “Önleyici savaş stratejisi”  adı verilen politika çerçevesinde “tehdit sınırlarına ulaşmadan teşhis ve imha” yoluna giderek, Saddam yönetimini, komşuları için tehdit oluşturmakla, kimyasal ve biyolojik silah üretmekle suçladı. 

İngiltere’nin de etkin olarak katıldığı çok uluslu bir koalisyon oluşturan ABD, Irak’ı işgal etti. Irak’ta kitle imha silahları bulamayan ABD bu sefer de; demokratikleştirme ve insan hakları sloganlarını kullandı. Operasyonun adını “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu” olarak adlandırdı. Hâlbuki ABD’nin asıl amacı; Irak petrollerini ve enerji yollarını kontrol etmek ve İsrail’in güvenliğini sağlamak üzere bölgede kalıcılaşmaktı.

Bunun için bölgede etnik ve mezhep temelli çatışma ve ayrışmaları körüklemek, çıkan kaosu yönetmek iddiasıyla yerleşmek ve kalıcılığına meşruiyet kazandırmak gerekiyordu. Nihayetinde ABD’nin yaptığı budur.

EN BÜYÜK UTANÇLARINDAN BİRİSİ OLACAK

İşgal ile birlikte derin bir kaos ve iç savaş yaşayan Irak’ta yarısından çoğu sivil olmak üzere bir milyondan fazla insan katledildi. Beş milyon çocuk yetim, bir milyondan fazla kadın dul kaldı. Bölgede yerel silahlı güçler ile yaşadığı çatışmalarda aldığı ağır darbeler sonrası hızla güç kaybeden ABD, Irak’ta konuşlu askerlerini geri çekti. ABD’nin Irak’ı işgali tecavüz ve işkencelerin olağan bir şekilde yaşanmasına zemin hazırladı. Bütün bu gerçekler ABD’nin çöküş nedenlerinden ve bu süreçte en büyük utançlarından birisi olacaktır.

DAEŞ’i ABD mi kurdu? ABD’nin DAEŞ ile mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sovyetler’in Afganistan’ı işgali nasıl ki El-Kaide’yi ortaya çıkarmış, beslemiş ve korkunç şiddet eylemleri gerçekleştiren bir terör örgütü haline getirmişse, ABD’nin Irak’ı işgali de DAEŞ’i ortaya çıkardı, besledi büyüttü, dünyaya dehşet saçan vahşi bir terör örgütü görüntüsüne büründürdü. 

Bugün hem Irak’ta ve hem de Suriye’de neredeyse gücü tükenmek üzere olan DAEŞ’in, Suriye rejim güçleri ve ABD’nin desteklediği PKK/PYD terör örgütü ile anlaştığı ortaya çıktı. DAEŞ, kontrolündeki bölgelerden çatışmaya girmeden, ABD’nin ve rejim güçlerinin kontrolünde tahliye edildi. Önemli bir kısmının da Türkiye ile savaşmak üzere PKK/PYD terör örgütü saflarına geçtiği de açık kaynaklarca teyit edildi.

ABD’li yetkililer, son zamanlarda Suriye’de planladıkları kendilerine göre güvenlik koridorunu, İsrail sınırına kadar taşıyacaklarını açıklıyor. Bütçeden de buna çok büyük ödenek ayrıldığını ifade ettiler. ABD’nin bu politikası ne anlama geliyor?

ABD’nin bölge politikalarının birbiriyle ayrılamaz bütünlük arz eden en temel iki amacı vardır. Bunlardan birincisi, ABD’nin bölgedeki kalıcılığına tekabül eder. Zira ABD, dünyayı tek kutuplu hale getirmek ve yönetmek istemektedir. Bunun için de Ortadoğu’yu küresel politikaları için bir sıklet merkezi olarak görmektedir. 

İkincisi; İsrail’in işgalci politikalarının devam etmesine imkân vermek ve İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. 

Bölgede kalıcı olabilmek ve İsrail’in işgalci hegomanik politikalarına imkân ve alan açmak için; ya etnik kimlik/kimlikler ya da mezhepler üzerinden veyahut da Suudi Arabistan ve Mısır’da olduğu gibi demokratik olmayan rejimler ile cuntacıların angaje edilmesi gerekiyor. Rejimleri, yönetimleri tehditle, şantajla kendine bağlasa da halklar dolayısıyla bunun kalıcı olamayacağını biliyor. Dolayısıyla geriye bağımsız devlet olma iddiasındaki etnik ayrılıkçı Kürtler kalıyor. En son Irak’ın kuzeyindeki bağımsızlık referandumunda ve Suriye’de müşahede ettiklerimiz bu iddiamı teyit etmektedir.

Tek bir kurşun atmamıştır

Peki, imzalanmış taahhütlere rağmen başta ABD, NATO müttefiklerimiz neden bizimle değil de terör örgütü PKK/PYD’nin yanındalar? Şu bir gerçek ki; neredeyse bütün devletler, terör, terörizm ve terör örgütü olgusuna, kendi durdukları yer ve çıkarları üzerinden baktıkları için bu kavramlar konusunda ortak bir tanımda bile anlaşamıyorlar. Görece ittifaklar ise kâğıt üzerinde ya da diplomasinin retoriğinde kalıyor. 

ABD, PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen, bu güne kadar tek bir kurşun atmamış tek bir tutuklama gerçekleştirmemiştir. Hiçbir fiili destekte bulunmasa bile bu durum terör örgütüne yardım etme anlamına gelir ve öyledir de.

Türkiye’nin milli ve bağımsız tavrı

Afganistan ve Irak işgalleri, son dönemde Pakistan’a yönelik politikalar, Türkiye’nin milli ve bağımsız tavrı ve duruşu, Sünni Müslümanlar üzerinden bölgesel politikalarını yürütmesine neredeyse imkân vermiyor. Suriye BAAS rejimi ve Irak’taki Şiiler, İran ve Rusya faktörü dolayısıyla çok bir şansının bulunmadığı da açık. Geriye etnik ayrılıkçı PKK/PYD terör örgütü kalıyor. 

ABD’nin ve emperyalist Batı’nın başta Türkiye olmak üzere, İran ve Pakistan gibi ülkelerde, ajanları, etki ajanları, FETÖ gibi proje örgütleri, milli karaktere sahip olmayan siyasi partileri, sözde sivil toplum örgütlerini kullanarak, Mısır’da olduğu gibi bir darbe ya da kaos yaratarak kendi kontrolünde yönetimler oluşturma girişimlerinin de karşılığı budur.

Kaynak: Diriliş Postası (Neşat Ergül)