En çok adını duymaya alışkın olduğumuz uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının başında Standart&Poor’s (S&P), Moody’s ve Fitch gibi kuruluşlar geliyor. Bu kuruluşlar dünya genelinde ülkelerin, kuruluşların, şirketlere belirledikleri kriterler üzerinden kredi notu veriyor. Söz konusu kredi notları ulusal ve uluslararası piyasada ülkelerin ve kuruluşların karnesini oluşturuyor.

SİSTEM “DEMOKLESİN KILICI” GİBİ İŞLİYOR

Ülkelerin “güvenirliliğini” ölçen ve yatırımcıları yönlendirme işlevi gören kararlara imza atan bu uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının, sık sık siyasi manevralar yapması ise kendi güvenirliliklerinin sorgulanmasına yol açıyor. Zira bu kuruluşlar sözde ülkelerin ve kurumların finans, bütçe gibi ekonomik özelliklerini göz önünde bulundurarak oluşturdukları tabloyu baz alarak not veriyor. Ancak hem yatırımcılar için hem bu yatırımlarla ekonomide yol alan yönetimler için önem arz eden bu notlar derecelendirme kuruluşları tarafından maalesef her zaman doğru saptanamıyor vehayut maksatlı olarak saptırılıyor.

Tam bu noktada aldıkları kararlarla ülkelerin iç siyasi meseleleri üzerinde tavır ortaya koyan kredi derecelendirme kuruluşları, hükümetler ve iş dünyası üzerinde hem ekonomik hem siyasi baskı aracına dönüşüyor. Bu kuruluşlar kendi perspektiflerinin dışında atılacak bir adımda ülkeleri ve kurumları kredi notuyla tehdit edebiliyor.

TÜRKİYE’Yİ HEDEF ALAN KARARLAR

Geçmişte özellikle Türkiye üzerinde çeşitli senaryoları devreye sokan küresel ekonominin baronlarının karşısında artık eskisi gibi at koşturdukları bir alan kalmadı. Ancak kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilişkileri 1991’de başlayan Türkiye’nin eskiye ait acı tecrübeleri de yok değil. Şeffaflıktan dem vurarak aldığı kararların arkasında hangi spesifik kriterler olduğunu açıklamaktan geri duran kredi derecelendirme kuruluşları son dönemde ekonomik atılımlarıyla gücünü ispat eden Türkiye’nin başarılarını görmezlikten gelmeyi tercih ediyor.

Her şeyden önce IMF’ye olan borcunu sıfırlayan ve ekonomik alanda son 10 yılda ciddi büyüme kaydeden Türkiye’deki gelişmelere kulak tıkayan kuruluşların tavrı tamamen siyasi konjonktüre göre şekilleniyor. Bütün olumlu gelişmelere rağmen Fitch Ratings’in ofisini kapatarak Türkiye’nin notunu “durağan” olarak açıkladığı 20 Ocak tarihinde Katalanların bağımsızlık girişimiyle siyasi bir krizle boğuşan İspanya’nın kredi notunu yükseltmesi alınan kararların ne denli siyasi amaçlara hizmet ettiğini açıkça gösteriyor.

FAİZ LOBİSİ İŞBAŞINDA

Başta da belirttiğimiz gibi ülkelerin ve uluslararası sahada etkin kuruluşların yol haritalarını kendi emellerine hizmet ettikleri doğrultuda manipüle eden derecelendirme kurumlarının, kurdukları sömürü düzeninin en büyük silahı ise yıllar boyunca yüksek faiz oldu. Kendi dayatmaları sonucu ülkede yükselen faiz oranları bir yandan yatırımların önünü keserken diğer yandan krizden çıkmak isteyen hükümetlerin ya da ülkedeki iş yapmaktan geri durmak istemeyen firmaların yüksek faizle borçlanmasına yol açtı. Çalışan firmaları bir nevi cezalandıran sistemin yüksek faiz oyununa Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına savaş açarak tepkisini her fırsatta dile getirdi. Aralık ayında Afrika ziyareti sonrası yurda dönüş yolunda bu konuda açıklamalarda bulunan Erdoğan “Faiz politikamızı bu anlayışla sürdürmek bizim ekonomi konusundaki geleceğimizi olumlu etkilemez” sözleriyle yatırımların önündeki faiz engeline dikkati çekmişti.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye üzerinde ameliyat yapma çabalarını yoğunlaştırdığı 2011 yılında ülke olarak büyümede Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri arasında ilk sıraya yerleşti. Türkiye G-20 ülkeleri arasında ise Çin’den sonra ikinci sıraya yükseldi. Reel göstergeler olabilecek en olumlu tabloyu ortaya koyarken S&P’den beklenen bir not artışının aksine 1 Mayıs 2012’de kuruluş Türkiye’nin kredi görünümünü “pozitiften durağana” düşürdü.

KRİZLER MASKELERİNİ DÜŞÜRDÜ

Bu ikiyüzlü politik tavırlardan rahatsız olan Türkiye’nin Hazinesi 2012 yılı sonuna gelindiğinde Standart&Poor’s (S&P) ile olan anlaşmasını bitirdi. Zaten 2008’den itibaren sadece Türkiye üzerinden değil dünyanın dört bir yanında gerek ekonomik gerek siyasi süreçlere müdahale ederek ülkeleri tehdit eden operasyonel kararlar alan kredi derecelendirme kuruluşlarının yapısı tartışılır duruma geldi. Öyle ki krizlerle dolu bu dönemde bu kuruluşların yüksek kredi notu verdiği kurumların bazıları batarken bazılarının notları bir gecede dibi gördü. Bu durum verilen kredi notlarının şirketlerin gerçekteki durumuyla yakından uzaktan alakası olmadığını belgeledi. Mesela, 2008 yılında Lehman Brothers’ın iflasından hemen önce derecelendirme kuruluşu S&P tarafından en iyi not olan AAA notunu alması dünya piyasalarında “yüzyılın krizi” olarak tanımlamıştı. S&P, kendi sorumsuzluğunun yol açtığı ve yüz binlerce insanın bir gecede işsiz kaldığı kriz ilgili açıklamasında “Bilgisayarlarımıza virüs girdi” şeklinde saçma sapan bir ifade kullanarak düşen maskesinin arkasındaki çirkin yüzünü saklamaya çalışmıştı.

2015 yılına gelindiğinde ise artık Türkiye’ye açıktan siyasi tehditlerde bulunmaya başlayan Fitch Ratings Kıdemli Direktörü Paul Rawkins, “Başkanlık sistemine geçiş olursa geliştirilen politikaların güvenilirliği konusunda riskler artabilir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin zarar görmesi riski de büyür. Kurumlar üzerinde daha fazla risk oluşur” sözleriyle asıl amaçlarını kendi ağızdan ifşa etmişti. Raekins’in açıklaması söz konusu kuruluşların asıl amaçlarının ülkelerin ekonomik yapılarını analiz etmekten çok iç siyasetlerini tayin etmede imkân ve imtiyaz sahibi olmaya çalıştıklarını gözler önüne serdi.

“PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALDI”

Meselenin bir başka boyutu ise kredi derecelendirme kuruluşlarının ceplerine para sokan kuruluşlara verdiği “iyi not” desteği. Bu duruma en çarpıcı örneklerden biri ise Türkiye’de gün yüzüne çıktı. Zira kasım ayında Fitch, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kredi notunu en yüksek seviye olan AAA olarak açıkladı. 2015 yılında gelen iddialar üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi bir açıklama yaparak Fitch ve Moody’s’e para ödediği iddialarını yalanlamıştı.

Ancak bir diğer çarpıcı örnek ise hemen yanı başımızdaki Yunanistan’ın kredi notu belirlenirken ortaya çıktı. Fitch’in İstanbul ofisini kapatarak Türkiye’nin gelen durumunu “durağan” olarak nitelediği gün S&P ise ekonomik darboğazda olan hatta çalışanlarının maaşını ödeyemeyen, sürekli yeni bir kemer sıkma politikası uygulayan Yunanistan’ın kredi notunu bir çırpıda yükseltti. Bu kararla ilgili açıklamada ise ortadaki reel göstergelere rağmen Yunanistan’ın ekonomik büyümesi ve mali görünümünün düzeldiği iddia edildi.

Şeffaflıktan kriter açıklamıyorlar

Bütün dünyayı kredi notlarıyla tehdit eden uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, tartışmaların odağı haline gelse bile değerlendirme yaparken hangi kriterleri baz aldıklarını kamuoyuna açıklamamakta ısrar ediyor. Kuruluşların hem şeffafız iddiasında bulunup hem bu konuda sessiz kalması üzerlerindeki şaibe bulutlarını gittikçe büyütüyor.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)