Tekirdağ Baro Başkanlığı binasının açılışına katılan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Türkiye’nin gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da katıldığı Tekirdağ Baro Başkanlığı binasının açılışında, Vali Mehmet Ceylan, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, Süleymanpaşa Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat, Tekirdağ Baro Başkanı Erhan Sezer’in yanı sıra çok sayıda ilin baro başkanı ve avukatlar yer aldı.
Tekirdağ Baro Başkanlığı binasının açılışı için kurdele kesildikten sonra açıklamada bulunan Feyzioğlu, idam cezasının yeniden getirilmesi ve Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütüne katılmasının olumsuz sonuçlar doğuracağını öne sürdü. Hukuk fakülteleri hakkında da açıklamada bulunan Feyzioğlu, "Hazırlığımızı yaptık YÖK’ten cevap bekliyoruz. Yok eğer cevap vermeyecek olurlarsa buradan duyuruyorum biz yürüyeceğiz. Yine buradan duyuruyorum bir sene sonra anne babalara ve gençlere hangi hukuk fakültesine gitmemeleri gerektiğini ilan edeceğiz" dedi.

"İdam cezası geriye dönük uygulanamaz"
İdam cezasına ilişkin konuşan Metin Fevzioğlu, "İdamı bu kalitesizlikle tartışıyor olmamızın sebebi, kalitesiz eğitim, hukuk fakültelerinin eğitim seviyesindeki dramatik düşüş. Biz aslında size semptomun nasıl tedavi edileceğini değil hastalığın nasıl iyileşeceğini anlatmak istedik. Hastalığın iyileşme metodu, hukuk fakültelerinin eğitim kalitesinin artmasından geçiyor. Bunu yapmadığımız takdirde biz idamı orta çağ ilkelliğinde tartışmaya devam ederiz. Oysa dünya bu noktada yüzlerce yıl ileride. Şu anda çok farklı çevrelerden de dile getirilen bir husus var idamla ilgili, biz ilk günden beri zaten bunu söylüyoruz. Birisi Sayın Cumhurbaşkanı’na, çok rica ediyoruz, artık hangi ortamda söyler bilmiyorum, ‘idamı geriye yürütemezsiniz’ demesi lazım. Halka ‘siz isterseniz olur, kim karışıyor, Avrupa sana ne.’ Avrupa meselesi değil bu, bizim kendi anayasamız, bizim bağlı olduğumuz uluslararası kurallar ve dünya insanlık tarihi sonra konulan bir ağır cezanın geriye yürütülemeyeceğini söylüyor. İnsanlık tarihi bunu söylüyor. Bunun aksine uygulamalar var mıdır? Evet, kabile devletlerinde eminim vardır. Ama Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nden önce Türk milletinin kurduğu hiçbir devlette kabile devleti olmamıştır. Türkiye’yi kabile devleti standartlarında tanımlatacak her türlü ifadeden kaçınmak lazım. İstirham ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanı’na birisi nasıl söyler bilmiyorum ‘geçmişe yürütemezsiniz bu cezayı’ diye anlatsın. O zaman soru şu 15 Temmuz kalkışmasına katılanları asamayacağınıza göre, kimi asmayı düşünüyorsunuz? Kimdir hedef? Ben bunu öğrenmek istiyorum, aklınızda kim var? Kimleri asacaksınız? Eğer, Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarda, idam cezası o tarihte olmuş olsaydı, bugün geriye ordu mordu kalmamıştı. Çünkü şu an ordunun bel kemiğini oluşturan subayların, anlamlı bir kısmını, derhal, en hızlı tarafından idam etmiş olunacaktı. Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Neyi anlatmaya çalışıyoruz burada? İdam telafisi olmayan bir cezadır. Bir yanlışlık yapıldığı ortaya çıktığında pardon demeniz yetmiyor" ifadelerini kullandı.

"İdamı kabul edersek Avrupa Konseyi’nden atılırız"
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, idam cezasının getirilmesinin Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden atılmasına neden olacağını savunarak, "İkincisi, biz Avrupa Konseyi’nin çatısı altındayız, ABD’de idamın olması ayrı bir konu, o bizi hiç ilgilendirmiyor. Avrupa Konseyi altında idam cezası yok artık. Kıta Avrupa’sı sistemine dahil olan Avrupa devletlerinde idam yok artık ve biz de uluslararası anlaşmalarla idamı kaldırdık. Bugün idamı kabul edersek Avrupa Konseyi’nden atılırız, o zaman ben Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten ekibin bu devlet insanlarının bu sonucu bilmediğini düşünmüyorum ve ister istemez şu soruyu sordurtuyor, ‘acaba idamı getireceğiz zorlaması Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden atılmasını sağlamak için mi?’ Bu soruyu bu gün haklı olarak sormak durumundayız. Dinleyicilerin, Avrupa Birliği ile Konseyi’ni karıştırmalarını istemiyorum. Avrupa Birliği’ne üye değiliz ama, Avrupa’ya giderim, insan haklarına giderim diye ifade edilen var ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi işte, biz onun parçasıyız ve o Avrupa Konseyi üyeliğimizden geliyor. Avrupa Konseyinden atılırsak veya askıya alınırsa üyeliğimiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin parçası olmaktan da çıkıyoruz. Ve o zaman vatandaşımız, ’Avrupa İnsan Haklarına giderim’ diyemeyecek. Diyemeyeceğini gördükçe içerde birileri, yargı eliyle, işçinin hakkı sınırlanacak, kadının hakkı sınırlanacak, çalışanın hakkı sınırlanacak, gücün karşısında, güçsüzün hakkı sınırlanacak. Her birimizin hane halkı refahından koparılıp alınacak" diye açıklamada bulundu.

"Çin’e ihracat yapabilmek için Türk insanını 25 sente çalıştırmak gerek"
Feyzioğlu, "Türkiye ihracatının çok büyük kısmını Avrupa’ya yapıyor. Bu ihracatı Avrupa’ya yapamaz hale gelirse, nereye yapmayı planlıyoruz. Şangay İşbirliği Örgütü’nü ikame olarak görenlere cevabım şu, 50 sentin altında günlük yevmiye ile çalışanların ülkesi Çin’e ihracat yapabilmek için Türk insanını 25 sente çalıştırmak gerek. Başka türlü Çin pazarına siz, buzdolabı, bulaşık makinesi, televizyon satamazsınız. Bu bizi hukukçu olarak niye ilgilendiriyor? Asgari ücreti, ayak bağı görmeye başlarlar bir süre sonra, azami çalışma sürelerini, hafta tatillerini, yıllık iznini, doğum iznini, bütün bunları ayak bağı olarak görmeye başlarlar. Çünkü o kamp odur. Şangay İşbirliği Örgütü üyelerinin asgari ücreti yoktur, azami çalışma süresi yoktur, insani çalışma koşulları yoktur. Rekabet edebilmek için, yöneten oligarklar, büyük kitleyi sömürmek zorundadır. Sömürülmesine izin vermek zorundadır. Bunun bir adım sonrası, Şangay Ekonomik İşbirliği’nin içine, silah sistemleri alımı kaçınılmaz olarak girer, silah alımı Rusya, ya da Çin’den yapılmak istendiği anda Türkiye’nin NATO’dan çıkışı anlamına gelir. Türkiye’nin Orta Doğu’da bu tehdit, bu tehlikenin ortasında yaşamak zorundayken NATO’dan çıkması demek 400 yıllık Rusya’nın göz diktiği toprakların korumasız bırakılması anlamına gelir. Bu iş ciddidir, bu iş hamasetle olmaz, mutlaka ve mutlaka, tarih bilmekle, müktesebat sahibi olmakla değerlendirilir. Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihini bilmeden hamasi nutuklar Türkiye’yi maalesef sıkıntıya sokmaktadır" şeklinde konuştu.

"Hakim açığımız, şu anda çok ciddi"
Türkiye’nin sıkıntılı bir süreçten geçtiğini ifade eden Metin Feyzioğlu, çok ciddi hakim açığı yaşadıklarını ifade ederek, "Hakim açığımız, şu anda çok ciddi boyutlarda. Bu açığı kapatmak üzere, aslında Türkiye’de 100 bin kişilik bir avukat ordusu var. Bu 100 bin kişilik avukat ordusunun içindeki, kıdemli avukatların inanınız pek çoğu bir vatan hizmeti olarak, Türkiye’de hakimlik yapmaya, savcılık yapmaya taliptir. Bu konuda, herkes müsterih olsun sahadan da aldığımız bilgiler, avukatlıktan geçen hakimlerin, çok daha etkili olduğu yolundadır. Ben buradan ilgililere, yetkililere sesleniyorum. En az 5 yıllık avukatlık deneyiminden sonra, hakimlik mecburi hale gelirse, bakın Türkiye neler kazanır. Bir kere, okuma yazması sorunlu olan kimseyi hakim almamış olurlar. Sebep, çünkü beş yıllık dilekçelerini, dosyalarını ve yaptığı işlerini bir tuşla dökmek mümkündür. Cümle kurmay biliyor mu, bilmiyor mu. İşini düzgün takip etmiş mi, etmemiş mi. Disiplin cezaları almış mı almamış mı. Yani biz nereden bileceğiz, tanımıyoruz diyenlere liyakati ölçmenin altın formülüdür bu. 5 yıllık avukatlık yapanı hakim alırız dediğimiz anda, muhteşem bir arkada denetleyecek ve kim olduğunu anlayacak birikime sahip oluyorsunuz. Bunun değerlendirilmesini arzu ediyoruz" diye konuştu.

"Avukatlık hiçbir şey olamamışın mesleği değildir"
Avukatlık sınavı istediklerinin de altını çizen TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, konuşmalarını şöyle sürdürdü:
"Dünyada avukatlık mesleğine sınavsız giren ve kendine hala çağdaş diyen tek ama tek toplumuz, tek devletiz. Bu kabul edilemez, hukuk fakültesine okuyan öğrenci arkadaşlarımızın desteğini talep ediyorum. Ruhsatlarını sadece süs diye, duvara asmak istemiyorlarsa, o ruhsatın halen avukatlık ruhsatı kalmasını arzu ediyorlarsa lütfen avukatlık sınavı için bizimle iş birliği yapsınlar ve kenetlenelim. Öğrencisi avukatı kenetlenelim ve bu avukatlık sınavını getirelim. 100 bin avukatı var 70 bine yakın hukuk fakültesi öğrencisi var. 15 bin stajyer avukat var. Yani 5 sene sonra, Türkiye’de avukat sayısı yüzde 65 artacak. 5 sene sonra Türkiye’nin ekonomisi yüzde 65 büyümeyecek. Diyecekler ki şimdi peki avukat olmayan ne olsun. Açık bir şekilde söylüyorum. Avukatlık hiçbir şey olamamışın mesleği değildir. Avukatlık her mesleğin geçişi olabilir. Avukatlar vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini koruyan insanlardır. Eğer ki avukatlığın kalitesinde herhangi bir düşüş olursa, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerine ulaşmalarında sorun olur kalite düşüklüğü yaşanır. Biz bu talebi 79 milyon adına yapıyoruz."

"Hukuk fakültelerine, hukuk fakültesi sanıp gitmeyin"
Hukuk Fakültesi mezunlarını bir takım düzenlemelerle başka yerlerde istihdam etmenin de mümkün olduğunu dile getiren Feyzioğlu, "Örneğin tapu müdürlerinin sadece hukuk fakültesi mezunlarından olması şartı. İcra müdürlerinin de sadece hukuk fakültesi mezunlarından olması şartı. Nüfus müdürlerinin sadece hukuk fakültesi mezunlarından olması şart. Yazı işleri müdürlerinin sadece hukuk fakültesi mezunlarından olması şartı gibi şartlar getirilirse göreceksiniz ve tabi ki noter başkatiplerinin sadece hukuk fakültesi mezunlarından olması şartı gibi şartlar getirilirse çok sayıda hukuk fakültesi mezunu hem buralarda istihdam edilecek hem de ilerde eğer ki avukatlığa geçecek olurlarsa, farklı bir hayat tecrübesi ile geçecekler ve kalitede büyük bir atış yaşanacaktır. Bunların önemle altını çizmek istiyorum. Avukatlık sınavına bir an önce ihtiyacımız vardır. Bu sınav eğer 5 sene önce ya da 3 sene önce getirilmiş olsaydı sorunlarımızın bir kısmı çözülmüş olacaktı. Hukuk fakültelerin asgari standartlarının yükseltilmesine ihtiyacımız vardır. Hazırlığımızı yaptık YÖK’ten cevap bekliyoruz. Yok eğer cevap vermeyecek olurlarsa buradan duyuruyorum biz yürüyeceğiz. Yine buradan duyuruyorum bir sene sonra anne babalara ve gençlere hangi hukuk fakültesine gitmemeleri gerektiğini ilan edeceğiz. YÖK bizimle işbirliği yapacağını söyledi ama maalesef bir noktada tıkandık. Eğer tıkanmaya devam edersek biz yolumuza devam edeceğiz. YÖK’le birlikte çalışırsak tabi ki tercih ederiz. Bu ciddi adımdır Türkiye Barolar Birliği, YÖK’le çalışmaya hazırdır. Ancak tek başına da yoluna devam eder. Bu yolun sonunda söyleyeceğimiz şudur. Döneceğiz diyeceğiz ki ey anne, babalar ve gençler şu hukuk fakültelerine hukuk fakültesi sanıp gitmeyin. Çünkü biz bunları olması gereken standarttın altında görüyoruz diye ilan edeceğiz. Eminim ki mezunların yüzde 99’unu çatısı altına alan bir meslek örgütünden gelen bu uyarıya toplumumuz ciddi şekilde önem verecektir. Hukuk fakülteleri kontenjanlarında mutlaka ve mutlaka ciddi bir indirim yapmak lazımdır. Hatta bu indirim yüzde 50 bir indirim olmalıdır ki, alttan gelen sayıyı keselim geçtiğimiz dönemde biliyorsunuz, 150 bininci en son girebilir diye yeni bir baraj getirilmişti. Bunu YÖK’le birlikte savunduk iyi bir işbirliği yaptık. Biz bu 150 binide tabi ki kafi görmüyoruz. 100 bine doğru aşağı çekilmesini arzu ediyoruz" şeklinde açıklamada bulundu.
(HLD-MEF-MK-Y)