— Niçin yazıyorsun?

— Gördüklerim var.

— Başka gören var mı?

— Bilmiyorum. Ama yazacaklarımı anlatan olmadı. Hem... Benim yaşadıklarımı başka yaşayan var mı? Ya da senin yaşadıklarını...

...

2013 yılıydı. 

Sekiz ay kadar olmuştu Polen Menkul Değerler'de ikinci defa çalışmaya başlayalı.

Boşandıktan sonra, 9 yaşındaki oğlumla İstanbul'da yapamamış, memlekete köye gitmiştim. 4 yıl kadar iş hayatına ara verip çiftçilik yapmış ve oğlumun liseye gitme vakti gelince de mecburen şehre dönüş olmuştu.

Memleket ki, Ordu.

Şehir ki, İstanbul. İşi üç ay arkanda bıraksan, neredeyse her şeyin yeni baştan değiştiği İstanbul.

Borsacılığı sevmem. Ama bir şirket, iş ve aile ortamı olarak daha önce de çalıştığım Polen farklı bir kurum. Hala seans salonu olan, klasik müşteri memnuniyeti anlayışından taviz vermeyen bir kurum. Çayı da çay gibi olan bir mekan aynı zamanda.

Mesai saatleri içinde, Taksim meydana ne zaman yolum düşse, eğer ki vaktim varsa uğrardım. Salondaki müşterilerle iki piyasa konuşur, üç bardak çayı da bedavaya getirirdim.

Bu defa iş için gittim, konuştum. Konuştum derken Patron Ali Baba, kıdemli çalışan Selma Hanım, kızı, oğlu, damadı ve yeni çalışanlar... Hepsi de memnuniyetlerini tebessümler ile belli ettiler.

Maaş politikaları belliydi, biliyordum. Asgari ücret ve müşteri komisyonundan iade. Hem, SPK lisanslı bir kişiye daha ihtiyaçları varmış.

Tanıdık ve bildik olarak, hemen başladım.

Hemen sola dönünce, dördüncü kattan Taksim Meydanın ayaklarımın altında olduğunu hissettiğim bir masam vardı. Yeni tanıştığım Emre ile beraber çalışıyorduk. O da tam karşımdaki masadaydı. Aramızda müşteriler ve kocaman bir Borsa İstanbul ekranı...

Tarih 31 Mayıs'tı... Günlerden Cuma. Emre sessiz sakin bir delikanlı idi. Gittiği bir cami vardı. Cumaya erkenden kaybolmuştu. Benim daha sonra ararken Süryani Kilisesine girdiğim yerin hemen ara sokağındaki camiye gidiyormuş meğer...

Ben klasik meydan mescidine yöneldim. Tuvaletlerin hemen yanında, herkesle ve herşeyle iç içe olan meydan mescidine...

Meydanda oturma eylemi vardı. Ortalık sanki ana baba günü ve mahşeri bir kalabalık halindeydi. Çevrede blok blok hepsi gaz maskeli polisler vardı. Polisler bu sıra hiç eksik olmuyordu zaten.

Abdest alamadım. Biraz daha zaman vardı. Şirkete dönüp orada abdest almaya karar verdim.

Saat 13:05 olmadan hemen önce camdan dışarı bakıyordum. Cuma kılmaya nereye gideceğime karar verememiştim.

İki müşteri ve danışmadaki kız da beraber bakıyorduk.

Kalabalık içinde kimler olduğu konuşuluyordu.

— Sırrı Süreyya ile iki HDP'li kadın vardı. Onları gördüm. Bir sürü de gazeteci... Gazeteciler ve televizyoncular oturma eylemi yapanlardan fazlaydı, dedim.

Derken... Hepsi beş veya on saniyelik bir olay hatırlıyorum.

Kalabalığın ortasına gaz bombaları atıldı. Masanın üzerine bırakmak üzere olduğum telefonla hemen resmini çektim. Net sayı: En az 50-60 adet gaz bombası sadece o an için atıldı.

Birisi,

— Gündüz Bey kameraya alın, demişti.

Kimse görünmüyordu. Koca Taksim Meydanı toz ve duman yığını altında boğulmuş gibiydi. Marmara Etap Oteli sanki bulutlar arasında yükseliyor gibiydi.

Sonra dakika olmadan gaz kokusu camdan içeri girdi. Nefeste yırtılırcasına bir gıcık ve acı... Gözlerde yaşarma.

Cuma namazı ölmüştü artık. Ve o gün çok olay oldu, çok da kimse öldü. Bir kaçına ben de şahit oldum.

Polisler 50'lik gruplar halinde meydanın bütün köşelerini tuttular. Hatta kuşatılar. O cıvıl cıvıl meydan bomboştu. Tek tük koşuşarak ortamdan kurtulmak için kaçan insanlara bile gaz bombası atılıyordu.

Saat 15:00 suları... Günü dördüncü kattaki camdan, müşterilerle izlemeye devam ediyoruz. Seansı takan yok.

Etap Otelinin önünde polisler var. Oradaki kafelerde mahsur kalanlar var. İlk hengamede kaçanlar kaçtı. Şimdi kimseye izin verilmiyor.

İki kız... Polisle konuştu. Önce sakin sonra koşar adımlarla, bizim binadan yana gelmeye başladılar. AKM ile bizim binanın arasındaki gruptan birileri ikişer gaz bombası attı. Biri kızlardan birinin sırtına geldi. Yere kapaklandı. Diğeri Mete Caddesine doğru kaçtı, gitti. Polisin biri bomba atan arkadaşlarına bir şeyler söyledi. Muhtemelen küfretti. El hareketlerinden bu yorumu yaptık. Sonra gaz maskesini çıkardı. yerde hala yatan kızı tutup kaldırdı. maskeyi başına geçirdi ve arkadaşlarına bir kaç el hareketi daha kızı kolundan tutup caddeye aşağı kayboldu.

Saat 16:20 ve devamında... Yine Etap yanındaki kafelerden birinden baş örtülü bir kadın ve yanında bir adam ve yanlarında bir bebek arabası... Polisle konuşuyorlar. Oradaki gruptaki polisin biri ve bir kaçı eliyle "tamam" işareti yaptı. Yine AKM ile bizim aramızdaki polis grubunun önüne gelince, dört gaz bombası daha atıldı. Bombalardan biri bebek arabasının içine girdi. Bir taraftan ambulans ararken kızlarla beraber aşağı indim. Bizim dış kapı kale kapısı gibi itmekle bile zor açılan çeşit kapılardan. Ambulansa o bebği kızlar verdi. Ana babası feryatlar içindeydi. Ağıtları ingilizce ve farsçaydı. Ambulansa verilen bebek ölüydü... Ama o bebeğin arabası tam dört ay bizim bina girişinin içinde canlı kaldı.

O gün çok gaz bombası atıldı. Meydana çıkan yolların hemen hepsi kapatılmıştı.

Akşam 17:50 valörü yapmıştım ama iş yerinden hiç kimse çıkmıyordu.

O akşam 20:30'da çıktım işten. Giderken polislerle konuştum. Üsküdar'a geçeceğimi ve Kabataş güzergahı açık mı, sordum. Muhatap olmaktaki amacım, tepkilerini ölçmekti. Robotvari ama normal kafa idiler.

Gruptan ayrıldım. Tam Park Otel önünde yol ortasındaki adadayım. Normal bir yürüyüş. Kaçarcasına uzaklaşmak istemiyorum. İki ses duydum "pat pat" diye.. Biri önümdeydi. Biri tam da ayakkabımın topuğuna denk gelmişti. Duman çıkmaya başlamıştı bile... Saniyeler bile değil. Elimi yüzüme götürdüm. Nefesimi tuttum. bu şartlarda yürüyemezdim. Bir an öylece kaldım.

Gün boyu gaz bombası nedir, iyice görmüş, öğrenmiş ve araştırmıştım da ama bu derece yaşamamıştım. Şimdi ilk defa şahsıma atılan iki adet gaz bombası ile muhatap idim.

Gümüşsuyu Askeri Hastane önündeki kalabalığın yanına varınca durdum.

Telefonun internetinden, Kabataş'tan Üsküdar'a en son motor ne zaman, saatine baktım. 01:45... O saate kadar buradaydım. Zaten yarın da cumartesi ve işte yoktu.

Ve... Gözlemi yapılacak çok şey vardı.

Devamı gelecek...