17 Aralık operasyonları sonrası görevden ihraç edilen eski Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, sahur baskınıyla gözaltına alınan polislerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde bekleyen yakınlarını ziyaret etti. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Saygılı, ardından gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.

Emniyet mensuplarına yönelik sahur vakti gerçekleştirilen operasyonun daha önce dillendirdiği iddialarını desteklediğini öne süren Saygılı, "Bence bir darbe girişimi evet var. Ortada bir darbe girişimi var ama bu darbe girişimi 17 Aralık'ta kolluk ve savcılık tarafından icra edilen operasyon değil, 18 Aralık saat 02.00'de geceleyin dönemin müsteşarı Efkan Ala'nın il valisi Hüseyin Avni Mutlu'yu arayarak görevden alma talimatı vermesiyle başlamıştır. Bu, yargıya yapılan bir darbedir. Bu operasyon da aslında o darbenin hedeflediği bir operasyondur. Neticeye ulaşmıştır. bu operasyonun adli bir operasyondan çok siyasi bir algı operasyonu olduğu şeklindedir. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde icra edilmiştir." dedi.

"BUNUN VEBALİ, HUKUKİ DE BİR KARŞILIĞI VAR"

Gözaltındaki polislerle ilgili dosyaya bakıldığında savcının hiçbir delil toplama girişimi olmadığının görüldüğüne dikkat çeken Saygılı; "Savcı delil toplamayacaksa eğer, emniyet müfettişleri de aylarca önce bu raporlarını vermişlerse eğer bu operasyonun şimdi olması gerekir miydi? Bir ay sonra da olsa hiçbir şey olmazdı. Gördüğünüz gibi hiç kimse kaçmamış. Herkes evinde bekliyor. Hatta 17 Aralık'tan sonra hakkımızda onlarca soruşturma açılmıştır. Bir kısmını biliyorsunuz. Paylaşmıştık basınla. Bir tanesi de gizliliğin ihlali. Yani yapılan operasyondaki gizliliğin ihlali konusu. Bu operasyon gerçekleştiği gece saat 02.00 gibi bazı insanlar gözaltına alındı. Ben de şahit oldum bunların bir kısmına. Aynı operasyonda korunan bir polis lojmanının içerisinde saat 01.00’da siz basın mensuplarımız vardı. Şimdi bu operasyonu ben bilmezken, bir çok emniyet mensubu bilmezken siz değerli basın mensupları nereden biliyordunuz? Bir gizlilik ihlal ediliyorsa bu gizlilik sadece bizim tarafımızdan mı ihlal edilmiştir? Adeta burada gözaltına alınan, daha önce çalıştığım mesai arkadaşlarım hedef haline getirilmiştir. Bunun mutlaka bir vebali vardır. Hukuki de bir karşılığı vardır. Sanırım hukuki soruşturma neticesinde bazı şeyler ortaya çıkacaktır. Eminim ki şu an mağdur ve müşteki durumdaki, sizin şüpheli diye adlandırdığınız ama bana göre mağdur olmuş, müşteki olacak insanların da konuyla ilgili şikayetleri de olacaktır. Konunun iki tarafın veya tarafların da dinlenerek adil bir şekilde ortaya konulması gerekir. Ama bu süreçte bunun mümkün olabileceğine ihtimal vermiyorum" diye konuştu.

Soruşturmada sadece emniyet müfettişlerinin yazmış olduğu raporların esas alındığını ifade eden Saygılı, "Tabi ki savcılık bizim bilemeyeceğimiz, belki de avukatımın da göremeyeceği veya görmesine müsaade edilmeyecek bazı şeyleri biliyor olabilir. Ancak konunun zaten başından beri, 8 aydır şikayetçi olduğumuz, emniyet müfettişlerinin hiç birinin hukukçu olmaması, hukukçu olmayan insanların yazdığı karalamalarla insanların mesleklerinden ihraç ediliyor olmasıydı. Temel şikayetimiz buydu zaten. Şimdi görüyoruz ki bu temel şikayet adliyeye sıçramış durumda. Ve yazdıkları o karalama dediğim, onlara rapor denemez. Karalama dediğim şeylerle insanlar gözaltına alındı. Bunun bir yerde durması gerektiğini düşünüyorum. En azından yazılan şeylerin hukukçular tarafından yazılması, incelenmesi veya onaylanması gerekir" dedi.

Gözaltındaki meslektaşlarıyla ilgili yemek noktasında sıkıntılar yaşandığını aktaran Saygılı, "Ramazan ayındayız. İnancı veya kültürel değerleri gereği oruç tutan arkadaşlarımız vardır muhakkak içinde. Onların da bu hassasiyetine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Seçilecek olan iftar veya sahur, kahvaltı veya öğle yemeği menülerinin buna göre seçilmesi gerekir. Kimse 5 yıldızlı otelden orijinal bir yemek beklemiyor. Ama biraz daha saygı gösterilmesi gerekir çünkü bunun telafisi yok. Eğer yiyemeyecekleri bir yemek gelmişse, bununla ilgili belki kişilerin dışarıdan kendilerinin veya avukatlarının masrafı karşılaması karşılığında yemek getirtebilmelerinin önü açılması gerekir diye düşünüyorum. Evet böyle bir problem var. Dışarıdan yemekler alınamıyor içeri." dedi.

Kelepçenin, adli kolluğa verilmiş bir yetki ve bir görev olduğunu belirten Saygılı, bunun kimlere uygulanacağı, kimlere kelepçe takılacağı, kelepçenin nasıl takılacağıyla ilgili belirlenmiş spesifik mevzuat bulunmadığını aktardı. Konunun, adli kolluğun, yılların getirmiş olduğu tecrübesiyle ortaya koyabileceği bir tercih olduğunu ifade eden Saygılı; "Böyle bir durumda hiç kimse hiçbir yere kaçmazken, telefonla aranan herkes kendisi davete icabet edip emniyet birimlerine ifade vermeye, gözaltına alınacağını bile bile gidiyor olmasına rağmen bu kişilere kelepçe uygulaması ben 19 yıl aktif polis olarak görev yaptım. 8 yıl da polis koleji ve akademide yatılı olarak, üniformalı olarak okudum. Böyle bir olaya şahit olmadım. 2014 Türkiye’sinde de olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir meslektaşın öteki meslektaşa yapmış olduğu şey vesilesiyle, böyle olmamalıdır demiyorum. Bu yanlış, doğru değil. Benim söylemek istediğim şu: Neyle suçlandığı belli olan, kaçma ihtimali neredeyse sıfır olan, yapılmış bütün davete icabet etmiş insanlara kelepçe takılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu eğer bir öç alma, bir meslektaşını kamuoyu önünde rencide etme girişimi olarak değerlendiriliyorsa o zaman buna burada yapılacak yorum yok. Bir hukuk devletiyiz. Bu hukuk devleti içerisinde bazı şeyler hukuka göre yürüyor. O hukuk içinde yorum yapılıyor. Yok hukuk devleti değiliz, bunu zaten 17 Aralık değil, 18 Aralık’ta rafa kaldırdık diyorsak o zaman bunun bir açıklaması yok. Herkes herkese istediğini yapabilir." diye konuştu.

"SELAM TEVHİD, SÖZDE DEĞİL TERÖR ÖRGÜTÜDÜR"

Saygılı, "Algı operasyonu için neden bu kişiler seçildi?" şeklindeki soruya; "Biz hukukçu değiliz. Emniyet birimleri olarak bizler kanun uygulayıcılarıyız. Emniyet birimleri kanun yapmaz yapılan kanunları uygularlar. Sivil otoritenin mecliste yaptığı kanunlar adliyenin emniyete verdiği talimatlar neticesinde yerine getirilir. Hatırlarsınız Selam Tevhid Kudüs Ordusu gibi bir operasyon ilk bahsi olduğunda siz medya tarafından gündeme getirildi bu konu. Bu konu gündeme getirildiğinde 7 bin kişinin dinlendiği iddia edildi. Bana göre de çok anormal absürt bir rakamdı bu. Ben adli polislik yaptım yıllarca böyle bir rakamda kimse o süre içerisinde dinlenemez. Fiziki olarak bu mümkün değil. Daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu tarafından bunun 2 bin küsur olduğunu açıkladı. Aynı Hadi Salihoğlu, daha sonra yapılan bir açıklamada, 'Ya acele ettirdiniz doğru sayamadık' dedi. Bunun neredeyse 50 ile 70 arasında olduğu söylendi. 50 ile 70 nere 7 bin neresi? Arada bir operasyon varsa, bu da bir algı operasyonuysa en azından yıllarını hukukçu olarak geçirmiş hala devletimize hukukçu olarak hizmet eden hem de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan Hadi Salihoğlu'nun bu oyuna ve yahutta bu algı operasyonuna alet olmaması gerekirdi. Bu bir hataysa kabul edilebilir, topluma izah edilir ve konu biter. Ama aynı Hadi Salihoğlu’nun sözde Selam Tevhid örgütü gibi bir tabir kullanıyor olması kabul edilemez. Çünkü Yargıtay'ın en az dört defa onayladığı bir karardır bu, böyle bir terör örgütü vardır. Bu örgüt, silahlı bir terör örgütüdür. Bunu hukukçu olmayan, hukuktan mezun olmamış eski bir kanun uygulayıcısı olarak ben biliyorsam, yıllarını hukuka hizmet etmiş olan başsavcının biliyor olması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti kamuoyuna madem böyle bir açıklama yapıyorsunuz daha özenli seçilen kelimeler üzerinden bu açıklama yapılması gerekir. Bu birinci konunun hata, ihmal veya kusur üzerinden olduğu kabul edilse bile bu konu kabul edilemez bence. Bu algı operasyonunun en iyi yapabilecek kişiler gazetelerin yazmış olduğu 7 bin kişinin de dinlendiği, insanların da artık buna medya üzerinden inandırıldığı konu üzerinden olur herhalde. Ben bu kişilerin bu yüzden seçilmiş olabileceğini düşünüyorum" cevabını verdi.

"BAŞBAKAN, OĞLU, BAKANLAR DİNLENMEMİŞTİR"

Dinlemelerle ilgili iddialar üzerine Saygılı şu açıklamayı yaptı: "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı 17 aralık ve 25 aralık operasyonları kapsamında dinlenmemiştir. Bunu sizin aracılığınızla ifade ediyorum burada. Oğlu dinlenmemiştir, bakanlar dinlenmemiştir, hakkında meclise fezleke gönderilip bir türlü okunması başarılamayan bakanlar dinlenmemiştir. Terörle mücadele birimlerinin de yasadışı dinleme yapabileceklerine ihtimal vermiyorum. Çünkü terörle mücadele adli bir birimdir. Adli bir birim savcılık ve mahkeme prosedürleri geçtikten sonra dinleme yapabilir. Yani Amerikan filmlerinde gördüğümüz kabloyu alıp insanların bir yerden bir yere takıp da dinleme yapabildiği bir ülkede yaşamıyoruz. Aslına bakarsanız TİB Başkanlığı kurulmuş ve çok da güzel hizmet veren, bir birim sayesinde dinleme yapılabilir. Mahkeme kararı Ankara’daki TİB’e ulaşmadan adli kolluk dinleme yapamaz. Bu etik olarak değil fiziki olarak mümkün değildir. Yani ben Terörle Mücadele Şubesi'ndeki arkadaşların hiçbirisinin yasadışı dinleme yaptıkları iddiasını ciddiye almıyorum. Bu mümkün değil. Kişilerin kendi inisiyatifleriyle dinleme yapamadığı bir ülkedeyiz üstelik söz ettiğimiz birimler adli kolluk birimleri. İsthbarat birimleri, milli istihbarat, jandarma istihbarat vb. Başında istihbarat olan birimlerden bahsetmiyoruz. Elbetteki onların da tabi olduğu yasal mevzuat var. O mevzuat çerçevesinde nasıl dinleme yaptıklarını eminim ki onlar cevap verirler. Ama ben adli kolluk olarak yıllarca görev yaptım. Prosedürü oldukça iyi biliyorum. Fiziki takip ve elektronik takip konusunda yıllarca eğitimler verdim. Ve iddia ediyorum ki yasadışı dinleme yapılmış olamaz bu sistemle."