Zaman yazarı Ali Çolak, termik santral yapılması için kesilen Soma’daki zeytin ağaçları için, “Termik santral yapmak için bir tek zeytin ağacının bile kesilebileceğini aklım almıyor” değerlendirmesi yaptı. Jean Giono’nun Ağaç Diken Adam öyküsünden yola çıkarak Türkiye’de yaşanan ağaç katliamına değinen Çolak, “Talihin garip bir oyunu olmalı… Jean Giono’nun Ağaç Diken Adam (Çev: Didem Nur Güngören, Everest Yayınları) öyküsüyle meşgulken, televizyonlarda Soma’nın zeytinliklerinden görüntüler geçiyor. Kesilmiş yüzlerce zeytin ağacı. Güvenlikçilerin copladığı köylüler. Yerde kelepçeli bir köylü kızı, üzerine biber gazı sıkıyorlar. “Bin kadar zeytin ağacı kesildi” diyor haberde.” ifadelerine yer verdi.

Çolak’ın “Ağaç dikmek, zeytin kesmek” başlıklı şöyle:
“Geçtiğimiz altmış yıl içerisinde dünyanın başka başka ülkelerinde birbirinden habersiz insanlar, Alpler’in Provence’a doğru sokulan bölgesinde, 1200-1300 metre yükseklikteki dağlarda Elzéard Bouffier diye yalnız bir adamın yaşadığına gerçekten inanmışlardı.

Yabani lavantalar dışında hiçbir şey bitirmeyen o topraklarda kurulmuş ve artık harabeye dönmüş köylerden birinde, Vergons’un düzlüklerinde, otuz kadar koyunu ve köpeğiyle tek başına yaşayan Bouffier, bir akşam masaya bir avuç meşe palamudu dökecektir. Gelecekte, bütün o vadilerin, düzlüklerin, harabe köylerin hayatını büsbütün değiştirecek umudun tohumudur o palamutlar.

Jean Giono’nun Ağaç Diken Adam öyküsü, 1953 yılında yayımlandı. Yazarı, Elzéard Bouffier’i, dünyanın geçirdiği iki büyük savaştan habersiz, pek az konuşan, belki konuşmaya ihtiyaç bile duymayan o adamı öyle sevdirmişti ki, onun gerçek olmayabileceği kimsenin aklına gelmedi. Giono, 1957’de Digne Bölgesi Orman ve Su İşleri Müdürü’ne yazdığı mektupta, “Kıymetli Beyefendi” diyordu, “Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim ama Elzéard Bouffier kurmaca bir şahsiyet. Amacım, ağaç sevgisini aşılamak, hatta özellikle (benim hayatta daima en sevdiğim düşüncelerden biri olan) ağaç dikmeyi sevdirmekti.”

Jean Giono’nun o kısa öyküsü Amerika’da kitap olarak 100 bin adet basılıp ücretsiz dağıtıldı. Pek çok dile çevrildi. Ağaç severlerin, bir tohumdan yaşama sevinci üretmeyi bilenlerin elinde dolaşıp durdu. Elzéard Bouffier de bir kahramana dönüştü. Onunki, yıkıntılardan bir umut yeşertme hikâyesiydi. Jean Giono’dan başkası olmayan hikâye anlatıcısının harabelerde karşılaştığı ağaç diken adam, bölgenin ağaçsızlıktan ölmekte olduğunu fark etmişti. Önce yüz bin meşe dikti düzlüklere. Sonra kayın ve huş ağacı yetiştirmeye başladı. Birinci Dünya Savaşı’na katılan anlatıcımız, beş yıl sonra gidip bulduğunda, onun savaşı hiç umursamadan, sükûnet içinde ağaç dikmeye devam ettiğini görecektir. Yeşerti alıp başını giderken kuru dereler su akıtmaya başlamıştır. Suların ortaya çıkışıyla birlikte etrafta söğütler, sazlıklar, çayırlar, bahçeler, çiçekler ve yaşama arzusu yeniden belirmiştir.

Yarım asra yakın, durmadan ağaç dikmiştir Elzéard Bouffier. Bölgedeki değişim o kadar yavaş olmuştur ki kimsecikler şüphelenmemiş, farkına varmamıştır yeşermenin. Bu nedenle adamın şaheserine kimse ilişmemiştir. “Bilselerdi bozarlardı” diyor Giono. (Hayırlı işlerin manisi çok olur.) “Kimsenin aklına gelmemişti. Gelemezdi. Köylülerin ya da yetkililerin aklına, bir insanın eşi görülmemiş bir eliaçıklığı böylesi bir azimle sürdürebileceği nasıl gelebilirdi ki?”
Bir umut çağlayanı ile biter öykü. Otuz iki yıl sonra, 1913’teki yıkıntıların üzerinde artık mutlu ve rahat bir yaşama işaret eden güzel boyalı tertemiz çiftlikler yükseliyordur. Giono’nun anlattığına göre, burası artık insanların yaşayacağı bir yer haline gelmiştir: “Köyler yavaş yavaş yeniden kuruldu. Arazilerin pahalı olduğu ovalardan gelenler oldu, buraya gençlik, canlılık, heyecan getirdiler. Şimdi yollarda iyi beslenmiş erkek ve kadınlara, kır panayırlarının keyfini süren güleryüzlü kızlarla oğlanlara rastlanıyor. Huzura kavuştuğu için yeni gelenlerden ayırt edilemeyen eski nüfusu da hesaba katarsak, mutluluğunu Elzéard Bouffier’ye borçlu olan on binden fazla insan burada yaşıyor.”

Talihin garip bir oyunu olmalı… Jean Giono’nun Ağaç Diken Adam (Çev: Didem Nur Güngören, Everest Yayınları) öyküsüyle meşgulken, televizyonlarda Soma’nın zeytinliklerinden görüntüler geçiyor. Kesilmiş yüzlerce zeytin ağacı. Güvenlikçilerin copladığı köylüler. Yerde kelepçeli bir köylü kızı, üzerine biber gazı sıkıyorlar. “Bin kadar zeytin ağacı kesildi” diyor haberde.

Termik santral yapmak için bir tek zeytin ağacının bile kesilebileceğini aklım almıyor. Yeniden Jean Giono’nun dağlarına dönüyorum. Öykü, Vogue dergisinde ilk defa ‘Umut Ekip Mutluluk Biçen Adam’ adıyla yayımlanmıştı. Ağaç dikmenin mutlulukla sonsuz bir ilişkisi olduğundan kim şüphe edebilir!

Hamiş: Elzéard Bouffier’i hayırla yâd ederken, bir ‘ağaç diken adam’ın da buralarda yaşadığını hatırladım. Konya’nın Ereğli ilçesine bağlı Beyören köyünden emekli matematik öğretmeni Rahim Demirbaş… 73 yaşındaki emekli matematik öğretmeni, 6 evini satıp bütün varını dökerek, bozkırın ortasında 32 bin ağaçlık orman yetiştirdi. Bu büyük emeğin mutluluğunu şöyle anlatıyordu: “Bir mum yaktım, ışığına bakıyorum.”