Peki tıpkı Kudüs çıkışında olduğu gibi Trump’ı yalnızlaştıran bu kararın arka planında hangi sebepler yatıyor?

ABD’nin İran’a yeni yaptırımlar uygulanmaması durumunda nükleer anlaşmadan çekilme tehdidi Avrupa’yı yakın dönemde ikiye bölmüştü. Bir kısım AB üyesi ülkeler İran’a yaptırım uygulanmasının stratejik ortaklık açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı endişesi taşırken buna yanaşmıyordu. Diğer kısım ise ABD’nin baskısından çekinerek yaptırım uygulanması fikrine destek veriyordu. En nihayetinde Avrupa’da İran çatlağına dönüşen ABD’nin yaptırım kararı bütün itirazlara rağmen Trump tarafından dünyaya ilan edildi. Üstelik ABD’de yapılan kamuoyu araştırmaları Amerikan halkının çoğunluğunun anlaşmadan çekilmeden yana olmadığını gösterirken...

Dahası başlangıçta İran ile yapılan anlaşmaya bu denli ısrarcı şekilde karşı durmayan Trump, müttefiklerinin mevcut anlaşmaya sadık kalma yönündeki ikna çabalarına rağmen bunu yaptı. Aynı açıklamada yeni müzakerelere açık olduğunu vurgulayan Trump, 2015’te yapılan müzakerelerle ilgili “Zamanında yapıcı bir anlaşmaya varmak kolay olabilirdi. Ama bu yapılamadı” ifadelerini de kullandı.

TRUMP NEYİ HEDEFLİYOR?

Hal böyleyken Trump’ın bu kararını neden şimdi devreye soktuğu sorusunun cevabı ise net olmasa da perde gerisindeki sebepler az çok belli.

Kendince verdiği bir vaadi yerine getirdiğini söyleyen Trump ve tabanı için İran anlaşması hiçbir dönem ne göç ne ticaret ve ne de ekonomi parametreleri üzerinden bir anlam taşımadı.

Peki neydi Trump’ı bu kararı almaya yönlendiren sebepler? Bu sorunun muhtemel cevaplarını birlikte bulmaya çalışalım.

SELEFİ OBAMA’NIN ESERLERİNİ YOK ETMEK

Malum İran anlaşması Obama dönemi ABD’sinin başını çektiği bir ülkeler arası konsensüs üzerinden gerçekleşti. Seçim öncesi sık sık Obama’ya ağır eleştirilerde bulunan Trump, İran anlaşmasına muhalif tavrını da gizlemedi. Hatta söz konusu anlaşmanın mimarı olarak gösterilen eski Dışişleri Bakanı John Kerry’i hedef alan alaycı açıklamaları da oldu. Ülke medyasına yansıyan haberlere göre ise son dönemde Kerry’nin İranlılarla temas geçmeye çalışması, Trump’ı anlaşmadan çekilme yönünde daha da motive etti. Zira sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda Trump şu mesajı verdi: “John Kerry, eline geçen şansı kullanamadığı gerçeğiyle yüzleşemiyor. Müzakerelerden uzak dur John, ülkemize zarar veriyorsun.”

Buradan bakıldığında Trump, iş başına gelir gelmez kendisinden önceki dönemin önde gelen bütün adımlarını tersine çevirmeye çalıştı. Örneğin göreve gelmesinden yalnızca bir hafta önce ABD’yi Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması müzakerelerinden geri çekti. Bu kadarla da kalmadı ve Haziran’da Paris İklim Değişikliği Anlaşması’ndan geri çekilmek istediğini açıkladı. Dahası Trump hiç düşünmeden Obama döneminde bazı kaçak göçmenlere verilen korumayı da kaldırma kararı aldı.

Trump ve etrafında kurgulanan yeni yönetimin ilk senesi krizlerle dolu geçse de yaptıkları en önemli değişiklik hükümetin sağlık sigortası sektörünü kontrolünde tutma kabiliyetini artıran Makul Fiyatlı Sağlık Yasasını kaldırmak oldu.

Netice itibariyle Obama döneminin icraatlarını defterden silen Trump ülkenin politikalarının eksenin bütün pahasına rağmen İsrail cephesine kaydırdı.

ABD’NİN EKSENİ İSRAİL’E KAYDI

Başta da söylediğimiz gibi Trump başkanlık seçimleri öncesi İran anlaşmasına bu kadar düşmanlık gütmüyordu. Bunun bir hata olduğunu ve iyi müzakere edilmediğini dile getirse bile ABD’nin yükümlülüklerini yerine getirmesine açık olduğunu söylüyordu. Ancak Trump’ın giderek anlaşmaya karşı bir düşmanlık psikolojisi içine girmesi, Siyonist İsrail’in tepesindeki isim Netanyahu’ya verdiği destek ve Ortadoğu Barış Müzakereleri’nde sıkı bir şekilde İsrail’in yanında yer alması hep eş zamanlı ilerledi.

Bütün bunlardan önce bölgede tarafsız bir “uzlaştırıcı” olabileceğini söyleyen Trump, Şubat 2016’da başkan adayları arasında yapılan bir televizyon tartışmasında sarf ettiği “Çok İsrail yanlısıyım diye başlamam işe yaramaz” sözleri üzerine Senatör Ted Cruz ve Marco Rubio’nun sert eleştirilerine maruz kalmıştı.

Trump’ın bu konuşmasından yaklaşık bir ay sonra Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’nin yıllık konferansında “birinci önceliğinin İran’la yapılan feci anlaşmanın ortadan kaldırılması” gerektiği yönünde çıkış yaptı. Gerekçesi ise anlaşmanın İran’ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı nüfuzu ve balistik nükleer programına değinmiyor olduğu iddiasıydı.

MÜZAKERE İKLİMİ YOK EDİLDİ

Bu noktada anlaşmaya bakıldığında uzmanlar İran’ın balistik füzelerini ya da bölgesel çatışmalardaki rolünü tam anlamıyla kapsamadığı görüşünde. Fakat anlaşma sağlandıktan sonra bu konu gündeme getirildiğinde dönemin olumlu atmosferi içinde İranlı yetkililer bazı başlıkların müzakere edilebileceğini söylemişti. Gelinen noktada bu müzakere fırsatları yok edildiği gibi o tarihte ABD hiçbir yapıcı çaba da göstermedi. Üstelik bu süreç Trump’ın, Tahran’a yönelttiği “nükleer silah peşinde olduğu” suçlaması, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yayımladığı raporlarda teyit edilmemişken yaşandı. Raporlar aksine İran’ın anlaşmadaki yükümlülüklerini yerine getirdiği yönündeydi. Bu şartlarda dahi Trump göreve geldikten sonra ABD yönetimi nükleer anlaşmanın uygulanmasına sürekli setler çekti ve İran’ın anlaşmadan sonra elde etmeyi umduğu kazanımlara erişmesine engel oldu.

Sürecin muhtemel sonuçları

Netice itibariyle bu sürecin İran’ı bölgesel politikalarında daha fazla radikalleşmeye itebileceği düşünülüyor. Ülkedeki hemen her kesim, Trump’ın kararının Ruhani muhaliflerini yani muhafazakârları güçlendireceği konusunda aynı görüşü paylaşıyor. Ancak hepsinden önemlisi Trump’ın bu kararının, yaklaşık iki yılı aşkın bir süre önce rafa kaldırılan nükleer meseleyi yeniden kaşıyarak yeni bir krize kapı aralayacak olması. Ve son bir not: bu adımıyla birlikte zaten aldığı kararla güvenilirliği sorgulanan ABD ve müttefiklerinin gelecekte bu tarz anlaşmalar yapması daha da zorlaşacak.

Kaynak: Diriliş Postası