Zaman içinde “CHP-HDP-FETÖ” üçlüsüne dönüşen ilişkiler ağı, Türkiye’nin varoluş mücadelesi verdiği süreçte ülkenin geleceğine ket vurmak için çabalıyor.

Siyasi tarihimizin, her dönem kendisi muhalefette ideolojisi iktidarda olan partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin, tarihsel seyir içindeki paradoksuna son dönemde bir yenisi daha eklendi. Bunu da hiç şüphesiz ilk yazımızda vurguladığımız gibi CHP’nin geçmişten miras aldığı kurucu parti vasfıyla merkezde görünürken yakın zamanda meşruluğu tartışmalı marjinal bir zemine savrulmasıyla merkezden uzaklaşmış olması şeklinde ifade edebiliriz. CHP’nin ana omurgası üzerinde bir ameliyat yapıldığı izlenimi veren bu tabloyu daha iyi anlamak için meseleyi biraz daha gerilere giderek birlikte irdeleyelim.

HDP’Yİ KİM DOĞURDU?

Geçişte Türkiye’deki özerklik sevdalısı sözde Kürt hareketleriyle münasebetlere CHP her zaman mesafeli yaklaştı. Bu durum karşısında 1960’lı yılların sonuna doğru sol siyasetini birleyen TİP çatısı altında yer alarak Kürtçü geçinen siyasiler, bu yapıdan ayrılarak kendilerine merkezdeki sol hareketinde yer buldu. 12 Eylül’ün siyasi yasak ve parti kapatma atmosferinde terör örgütü PKK çizgisindeki ayrılıkçı isimler İnönü’nün SODEP’ine ilişerek burada siyaset yapmaya başladı.

Ardından gerçekleşen birleşmelerle “SHP” ismini alan parti, günümüz HDP’sini temsil eden siyasileri de içine aldı. Başından beri ulusalcı ve laik geçinen CHP’de sözde “Kürtçülük” söylemlerini dillerinden düşürmeyen bu isimler 1990’lı yılların başlarında partiden ayrılarak zaman içinde kendi partilerini kurdu.

Yani özetle terör örgütü PKK’nın siyasi ayağı oluşturan HDP’yi de vakti zamanında CHP’nin doğurdu söylenebilir. Zaten duruş itibariyle değerlendirildiğinde HDP’nin durduğu nokta ve söylemleri açısından CHP’den tek farkı “Kürtçülük” iddiasında olmaları.

KRİTİK “BAYKAL” HAMLESİ

CHP’nin tarihinde sahip olduğu siyasi mirasla önünde duran İnönü gibi güçlü bir isme rağmen parti yönetimini kontrolü altına almayı başaran Deniz Baykal’ın ilk işi Paris’te düzenlenen Kürt Konferansı’na katılan 7 milletvekilinin kapı dışarı edilmesini sağlamak oldu. Partiden atılan bu 7 isim kendilerine ilk olarak HEP’i kurdu. Çok geçmeden PKK’nın kontrolüne giren partiye talimatlar bu dönem Suriye’de bulunan terörist başı Öcalan’dan geliyordu. Örgüt milletin meclisindeki bir patiye hükmediyordu.

Aynı yıllarda SHP’de bir başka kriz baş gösterdi. Partinin hazırladığı “Kürt” raporunda yer alan bir takım ifadeler içeride hizipler savaşına dönüştü. İçten içe yaşanan çatışma gün yüzüne çıkarken partinin güçlü sembolü haline gelen Baykal’ın tavrı sonucu, özerklik sevdalısı sözde Kürtçüler ile SHP yollarını ayırdı. Çünkü Baykal’ın siyaset anlayışında etnik temele dayalı bir bakış kabul edilemezdi.

Sonraki süreçte her yaşadığı siyasi krizi, isim değişiklik yaparak yol alan HEP ile CHP arasındaki ilişkilerin seyrini en çok etkileyen olay, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Leyla Zana’nın Kürtçe yemin etmekte ısrar etmesiyle yaşandı. Zira, Zana ve bazı vekiller yaka paça tutuklandı. 

Bu ve benzeri olaylar, Baykal ve onun temsil ettiği Sosyal demokrat siyaset ile parti içindeki PKK çizgisine yakın duran isimler arasındaki düşmanlığın kızışmasına sebep oldu. En başta HEP olarak ortaya çıktıktan sonra HDP oluncaya kadar geçen süreçte kurulan her ayrılıkçı parti, hem Baykal hem onu siyasi yaklaşımlarına düşmanlık besledi. Gelin görün ki bugün bir terör örgütüyle kurduğu göbek bağı apaçık ortada olan HDP’li isimler, bir kumpasla ayağı kaydırılan Baykal’ın boşluğunda CHP’ye istedikleri gibi yön tayin edebiliyorlar ve önlerinde en küçük bir engel dahi bulunmuyor.

CHP-HDP-FETÖ İTTİFAKI

Gelelim son döneme… Genel Başkanlığı elinden alınan Deniz Baykal, sıradan bir milletvekili olduğu dönemde uyarılarını sürdürmeye devam etti ama CHP’nin yönetim kadrosu da değişmişti. Her ne kadar kurultayda oylamayla belirlenmiş olsa da mezhepsel yakınlıkları ön plandaki isimlerden oluşan yeni yönetim kadrosu, gayri meşru bir ittifaka kapı araladı. Bu adım iki sonucu beraberinde getirdi.

Birincisi, parti, 17/25 Aralık darbe girişiminin ardından FETÖ ile içli dışı oldu. İkincisi, FETÖ’nün aracılığıyla HDP ile işbirliği süreci başladı ve bir birini destekleyen ortak adımlar atılmaya başladı. Her iki partinin her seçim öncesi ittifak için bir birlerini yokladıkları bilinse de CHP her seferinde parti tabanının vereceği refleksten korktuğu için bu adımı atamıyordu. Fakat bu kez olmuştu.

Artık FETÖ’nün henüz devlet tarafından el konulmamış olan medya organlarının başköşesinde iki partinin genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş vardı. Bu süreçte gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimleri CHP ve HDP'yi bir birine olabildiğinde kaynaştırdı. FETÖ ile birlikte bu iki parti bir anda “Erdoğan” düşmanlığında yekvücut oldu.

Bu tarihlerde HDP’nin dilinden düşürmediği “seni Başkan yaptırmayacağız” sloganı en çok da CHP içindeki ABD solcularını mest etti. Öyle ki sandık başında partisine değil de HDP’ye oy veren CHP Genel Başkan Yardımcısı bile vardı.

FETÖ ÇÖP ÇATAN OLDU

Bugün Baykal sonrası CHP’nin taban korkusuna rağmen HDP ile kurduğu ittifakın arkasındaki resmin Diyarbakır’da objektiflere yansıdığı kanaati hâkim... Zira devletin müdahalesiyle kapatılan Zaman Gazetesi’nin firari Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın Diyarbakır Büyükşehir Belediye binasına arka kapıdan girerek Gülten Kışanak ile yaptığı görüşme büyük tepkilere yol açmıştı.

Ancak bütün ittifak çabalarına ve bu dönemde CHP’nin belli bir kesim seçmeni ile marjinal söylemleri benimseyen parti yöneticilerinin canhıraş çabalarla kendi liderlerinden daha fazla destek vermelerine rağmen Selahattin Demirtaş sandıkta kaybetti. Kobani söylemleriyle sokakları bir birine katarak onlarca insanın ölümüne sebep olan Demirtaş, hendek terörüne arka çıkarak meşru siyaset zeminin de tamamen yitirmişti. Bu süreçte geriye CHP’nin elinde HDP ile kurulan sıkı bağlar ve ülkeyi gözü kapalı felakete sürükleyen FETÖ aklı kaldı.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)