Yeni Akit'ten Ömer E. Keçeci imzalı yazıya göre;
Geçtiğimiz hafta şeker fabrikalarıyla alakalı meselenin gündeme düşmesi üzerine kimi mutaassıp yazar ve şahıslar, şeker fabrikalarıyla alakalı Mustafa Kemal Paşa’nın tavrı ve dönemine dair pek süslü anlatımlara girişti. Konu bu olunca da, sadece şeker fabrikaları konusunda değil, umum tek parti devrinde açılan fabrikalar mevzusunda en öne çıkanlardan biri olan Alpullu Şeker Fabrikası da, devrine dair sadece iftihar vesilesi bir hikâyesi varmış gibi anlatıldı. Nitekim 1934’te liselerde okutulan Tarih-IV kitabında da onlarca sayfa Halk Partisinin propagandası yapılıp eserinde sonunda bir yığın fotoğraf kullanılırken, fabrika resmi olarak tek sunulan fotoğrafın Alpullu’yu gösteriyor olması, 80 küsur yıldır hakikatin tüm veçheleriyle değil ancak birilerinin arzusu minvalinde saptırılmış olarak insanlara arz edilmesi kafasını gözler önüne sermektedir.

Gerçek şu ki; Alpullu’nun hikâyesinde bir aylık döneme yayılan ve 1930’daki seçim vetiresinde İnönü’nün kabine değişikliğini bile etkileyen pek mühim mesele ve problemler de bulunmaktaydı.

PERDENİN ARALANMASI: HALKA BİNDİRİLEN YÜK

Meselenin perdesini 8 Ağustos 1930 tarihli haberiyle Son Posta gazetesi aralamaya başlıyor. Haberde, “Şekeri Neden Bu Kadar Pahalı Yemek Mecburiyetindeyiz?” diye sorulduktan sonra devamla şu ifadelere yer verilmiştir: “Son istatistiklere göre şeker ihtiyacımızın yalnız onda birini temin edebilen iki şeker fabrikasını yaşatabilmek için halk okka başına 30 kuruşa yakın para vermektedir. Şekerin pahalı olması sebebi bu fabrikaları besleyip büyütme arzusudur. Türkiye’de senelik şeker sarfiyatı 7200 vagondur.” Bundan sonra gazete, Alpullu ve Uşak şeker fabrikalarından 1929 itibariyle 800 vagon kadar şeker çıkarıldığını gösteren bir tablo vermiştir.

Bu durumda 6400 vagon kadar şekerin hariçten getirilmesinin gerektiğine işaret ettikten sonra gazete devamla; “Fakat meselenin asıl mühim kısmı şurasıdır: Avrupa’dan gelen şeker gümrüğe 10 kuruşa mal oluyor. Hâlbuki bizim fabrikaların çıkardığı şekerin okkası 27 kuruşa mal oluyor. Bu şerait altında yerli fabrikaların ecnebi fabrikalarla rekabet etmesine imkân yoktur. Bu rekabeti temin için hariçten gelen şekerin okkasına 27.5 kuruş resim konulmuştur. Halk, şeker yiyebilmek için yerli fabrikalara okka başına 27.5 kuruş vergi vermeye mecbur oluyor demektir” ifadelerini kullanır ve şekerin zaruri gıdalardan addedildiğine dikkat çekip, bu iki fabrikaya da 6 milyon kadar sermaye ayrıldığını, bu yeni sermaye ile yeni bir şeker tröstü meydana getirileceğini ve bunun hakkında ileride malumat vereceğini söyler.


Böylece konuyla alakalı ilk haberde, halka yüklenen vergiye dikkat çekilmiş, işin başındakilere ise ileride gelineceği bildirilmiş gözüküyor.


Gazete 9 Ağustosta konuya devam eder: “Alpullu şeker fabrikası senede azami iki ay, Uşak şeker fabrikası bir ay çalışmaktadır. Bunun için de bu fabrikaların yaptığı şeker (27 – 30) kuruşa mal olmaktadır. Bu fabrikaların zararını kapatmak için bir taraftan bunlara yardım edilmekte, bir taraftan da biz okka başına 30 kuruşa yakın fazla para ödemekteyiz.”

Gazete bundan sonra pek şayan-ı dikkat bir duruma dikkat çekip Uşak şeker fabrikasının nedeniyle birlikte zararını açıklar: “Uşak şeker fabrikası fena ve susuz bir yere kurulmuştur. Burada su bulunmadığı için pancar yetiştirilemiyor. Pancarın bir kısmı dağınık araziye, bir kısmı da Uşak-İzmir hattı boyuna ekilmektedir. Bu dağınık arazideki pancarların hasadı muhafazası, nakli hem güç, hem de pahalı oluyor. Bu yüzden Uşak fabrikası iki senede 400.000 lira ziyan etmiştir. Bu fabrikayı yaşatmak için 1.5 milyon lira yardım da bulunulmuştur. Fabrikanın sahipleri İskoda ismindeki Çekoslovak şirketiyle, Sanayi ve Maadin bankası Uşaklı Nuri Beyle arkadaşlarıdır. Şeker sanayiini himaye için bu müesseselere verecek, bir buçuk milyon lira paramız var mıdır?”

Gazete akabinde Alpullu’ya temas eder. Fabrikanın 750.000 lira yardım gördüğünü, fakat 3 senede kâr etmediğini, harice sevkiyat yapamadığı gibi dahilin ihtiyacını da temin edemeyen bu fabrika için, “hikmeti vücudu” olmadığı söyleyen gazete, şu ifadeleri de sarf eder: “Çünkü bu fabrika da Avrupa’dan 10 kuruşa getirebileceğimiz şekeri otuz kuruşa mal etmekte ve bu farkı bizim fakir kesemizden almaktadır. Memlekette inkişafa müsait olan sanayiin himayesi doğrudur. Fakat bu fakir milletin fakir kesesinden birkaç kişiyi zengin etmek sanayii himaye etmek değildir.”

Böylece gazete, fabrika kurulmadan evvel gerekli lojistik çalışma ve ön hazırlıkların icabınca yapılmadığını dermeyan ederek, mevcut haliyle bu fabrikaların halka faydadan ziyade zarar getirdiğini ileri sürmüştür.

Son Posta konuyu takibe devam eder. 11 Ağustos tarihli nüshasında, Alpullu’nun geçen yıl(1929) yaptığı şekerden 250 vagonun(8 Ağustos nüshasında bildirdiklerine göre bu fabrikada 1929’da istihsal edilen şeker 481 tondur) istasyonlarda bekletildiğini bildirir. İlaveten yazılanlar ise, fabrikanın kendisinin de arızalı durumu göz ardı edemeyip ıslahı mucip bir vaziyetin varlığını kabul ettiklerini gösterir: “Hariçten gelen ve vagon başına 2750 lira gümrüğe tabi olan ve 50 lira da masraf gören ecnebi şekerleri yine dahili mamulattan vagon başına 175 lira ucuza mal olmaktadır… Fabrika, vaziyeti ıslah için bazı tedbirler düşünmekte imiş. Bu vaziyetten en ziyade istifade eden memleket ise Lehistan’dır.”

AHMED AĞAOĞLU: FACİA CÜRÜMDÜR... BU MU DEVLETÇİLİK?

Konunun vahametine yenilerde kurulmuş Serbest Cumhuriyet Fırkası mensubu Ağaoğlu Ahmed Bey de dikkat çeker: “Şeker inhisarı bir facia ve bir cürümdür. Dünyanın hiçbir yerinde gıda madde ve ihtiyaçları inhisar altına alınmamıştır. Şekerin okkası hariçten buraya on sekiz kuruşa mal oluyor. Halbuki biz şekeri 60 küsur kuruşa yiyoruz. Hariçten gelen şeker buraya beş altı komisyoncu vasıtasıyla geliyor. Bu beş altı kişinin getirdiği şekerden okka başına sekiz kuruş resim almak için koca bir daire ihdas edildi. Burada seksen kişi çalıştı ve bu iş için senede bir milyon lira sarf edildi. Şimdi de bir sürü vergi kondu. Bütün bu para halka yükletildi. Bu mu devletçilik?” (19 Ağustos 1930, Son Posta)

DEVLETİN VERDİĞİ PARAYI CEBE İNDİRMİŞLER

Gazete 22 Ağustosta ise, şeker meselesiyle alakalı yapmış oldukları ifşaatın büyük alaka uyandırdığını, kendilerine gönderilen mektup ve muhtelif yerlerden vaki olan ihbarlardan anladıklarını ifadeyle konunun kamuoyunda da yankı bulduğuna dikkat çeker. Bundan maada pek mühim bir başka hususa da dikkat çekilmiştir. Şirketin, İktisat Vekili Şakir Bey (Şakir Kesebir) ile mevcut umumi müdürü Hayri Bey’in de (Hayri İpar) dahil olduğu kurucuları zikredilip, bunların 5 ila 30 bin arası değişen sayılarda hisse sahibi oldukları belirtilmiştir. Buna mukabil, hükümetin toplamda üç milyon lira verdiğini, müessislerin şirketten sermayeleri nispetinde kâr almaları gerekirken böyle olmayıp, bu 3 milyona nispetle kâr aldıkları tebyin edilmektedir. Gazete netice olarak, “devlete milyonlarca liraya mal olan” bu iş hakkında derin tahkikat yaptıklarını ve ilerleyen günlerde neşriyata devam edeceklerini söylemiştir.

DİKKATSİZLİK NETİCESİ ŞİRKETLE ANLAŞMANIN YOL AÇTIĞI MUAZZAM ZARAR

Son Posta 23 Ağustos 1930’da ise, “Şarka Gönderilen Şekerlerin Hesabını Kim Verecektir” başlığıyla bir başka zarara dikkat çeker. Buna göre, şeker inhisar idaresi 1929’da Kars ile Erzurum için 5.000 ton şeker almaya karar vermiştir. O dönem en iyi şeker beher tonu 23 İngiliz lirasına göre olduğu halde inhisar idaresi, Arkos adlı bir Rus şirketi ile anlaşmıştı ki onların verdiği fiyat 30 İngiliz lirasını bile aşmaktaydı. Gazete, “biraz cömertçe hesap edelim” diyerek 25 İngiliz lirasından hesap ettiğinde 5.000 ton için toplamda 32.500 İngiliz lirası, Türk lirasına vurulduğunda ise 309.750 liranın haybeye fazladan verildiğini tebellür ettiriyor. Fakat bununla bitmiyor. Gazete devamla; “Bu yekun hakiki paradan pek dundur. O zaman söylendiğine göre arada Arkos şirketinin bir memuru ile diğer bir komisyoncu 20-30 bin lira komisyon almışlar. 50.000 lira komisyona tahammülü olan bu işte hazinenin zararını varın siz hesap edin.

İnhisar idaresinin o zaman meclisi idare reisi bugünkü İktisat vekili Şakir Bey, müdür de Ömer Lütfi bey bulunuyordu. Mebusların meclisi idareden çekilip yeni meclisi idare geldiği zaman şark vilayetlerinde depolarda ihtiyaçtan pek fazla şeker stoku bulmuşlar ve hayret etmişler. Şeker inhisar idaresi şarkta nüfus başına 5 kg. hesap ederek sipariş verdiği halde pek az ve mahdut şeker istihlaki(tüketimi) yapan bu şark vilayetleri için bu miktarı yeni meclisi idare fazla bulmuştur. Bu yanlışlık ve kanunsuzluktan kim mesuldür?” Gazetenin ifşaatından görüldüğü üzere, hem kazıklayan bir şirketle anlaşılmak suretiyle hem de ihtiyaçtan fazla şeker siparişiyle devletin paraları boşa çarçur edilmiştir.

YOLSUZLUK VE GAFLETİ AÇIĞA ÇIKARAN GAZETEYE "BOMBARDIMAN"!

25 Ağustosta gazete “Bombardıman Başladı” manşetiyle çıkar. Gazete akabinde, “İktisat Vekili Şakir ve Ortağı Hayri Beyler Son Posta Aleyhinde Dava Açıyorlar, Fakat… Hakikat Meydanda Olduktan Sonra Korkmayız. Gideceğimiz Yer Engizisyon Değil, Cümhuriyet Mahkemesidir… Şiddetle Israr ediyoruz: Hak Bizdedir, Ve Gördüğümüzü Söylemiye Devam Edeceğiz…” Gazete, az bir sermaye ile milyonlarca lira kıymetinde muazzam bir müessesenin mühim bir hissesine nasıl malik olunacağını ve bu işte İktisat Vekili Şakir Beyle ortağının nasıl zengin olduğunu yazdıklarını, bunun üzerine “önden ve arkadan dehşetli bir bombardımana” tabi tutulduklarını ifade etmektedir.

Bu nüshada önemli bir husus ise, ayrıca Hayri Bey’in verdiği cevaba gazete de uzunca yer verilmiştir. Fakat gazete naklettiklerimizden görüldüğü üzere, haftalardan beri birçok sayı ile pek çok hususa değindiği halde Hayri Bey’in halkın cebinden alınıp hususi şahısların cebine giren bir şey olmadığını söylemek dışında, iddia ve ithamları bir bir ele alıp çürütebildiği görülmemektedir. Bu sebepledir ki Hayri Bey’in cevabını aktaran gazete de, “Son Posta’nın söyledikleri hakkında tek bir cevap bile yoktur ve mevzuun canlı noktasında değil, etrafında dolaşılmakta, tehide geçilmekte, aleyhimize dava açılacağı söylenmektedir” demekte ve meydana çağırıp, vesikaların cepte hakikatin meydanda olduğunu söyleyip korkmayacak ve susmayacaklarını ilan etmektedir.

HALKIN CEBİNDEN KENDİ CEPLERİNE ALDIĞI 1.800.000 LİRA

26 Ağustosta mesele bir kez daha Son Posta’nın manşetindedir: “Hayri Bey, Açık Ol ve Açık Söyle! Biz Bu Halkın Cebinden Çıkan ve Sizin Kasalarınıza Giren 1.800.000 Liranın Hesabını Soruyoruz…” Gazetede anlatına göre, Hayri Beye malumat almak için muhabirlerini yollamışlar, fakat Hayri Bey ardından iftira atmış ve muhabirin kendisinden para istediğini söylemiştir. Son Posta iddiayı şiddetle reddetmektedir. Keza, iddialarını vakalarla ispat ettiklerini söyleyip, Hayri Bey’e de imalarını “madde ile ispat etmesinin namuskârlık şiarı” olduğu hatırlatılmaktadır. Ardından Hayri Bey’in cevabı uzunca ele alınmıştır. Özetle gazete, şeker fabrikalarının himayesi için okka başına her bir vatandaşın 30 kuruş verdiğini söylediklerini, Hayri Bey’in ifadesine göre ülkede yılda 80.000 ton şeker sarf edildiğini, buna göre okka başına 30 kuruştan ceman 18 milyon küsur lira vatandaşın vergi ödediğini söylüyor. Fakat, memleketin 1 yıllık 80.000 ton ihtiyacına mukabil Alpullu 7.500 ton üretebildiğinden, 80.000 tonda gümrük ve muamele vergisi 18 milyon ise aşağı yukarı 7.500 tonda da 1.800.000 lira tuttuğunu ifade edip, Hayri Beylere bu parayı hükümete ödeyip ödemedikleri soruluyor. Gazete nihayetinde, “devletin hazinesine girmek lazım gelen bu para doğrudan doğruya sizin hususi hazinenize girmiyor mu? Ve bu para sizin hazinenize girsin diye biz ayrıca devlete vergi olarak 18 milyon lira vermiyor muyuz?” diye soruyor…

YARIM MİLYONLUK ZARAR

Son Posta ifşaat ve iddialarına 27 Ağustosta devam eder. Şark için alınan şekerin Ruslardan alınması meselesinde hazinenin ne kadar zarara uğratıldığını daha evvel yazan gazete, konu üzerinde tetkikatını derinleştirmiştir. Müracaat ettikleri “bazı maruf şeker tüccarları” kendilerine, bu işte milletin kesesinden en aşağı yarım milyonun havaya yahut başka yere gittiğini söylemişler. Dahası edindikleri malumata göre, Rus şirketiyle yapılan mukavelename, usulen tetkik için hukuk müşavirliğine havale edilmemiş, Avukat Arif Beye bir gecede gözden geçirttirilip iki gün içinde imzalanmıştır. Sonra yeni gelen meclisi idare, gazetenin daha evvel de yazdığı gibi, depolardaki şekeri ihtiyaçtan çok daha fazla bulmuş, fiyatı da fahiş olduğu için müşteri bulunamamış ve bu şekerin depolarda çürüdüğünü görmüşlerdir. Gazetenin yazdığına göre bu da yetmiyormuş gibi, idarenin İngiliz lirası olarak verdiği poliçenin vadesi geldiği zaman sterlin fiyatı fırlamış, idare bu yüzden ayrıca zarar etmiştir… Haberde aktarılana göre iş trajikomik bir mahiyete de bürünmüştür. Buna göre; teklifleri reddedilen bazı tüccarlar, neden teklif ettikleri ehven şerait dururken Arkos’tan mübayaat yapıldığını sormuşlardır. Bunlara verilen cevapta, meselede hikmet-i hükümet olduğu söylenmiştir… Son Posta ek bir bilgi daha verip, biz Ruslara böyle iyilik yaparken Sovyetlerin Odessa’dan portakallarımızı geri çevirdiklerini ve sandık sandık çürümelerine sebep olduklarını bildirmiştir. Gazete nihayetinde, aradaki yarım milyonun nereye gittiğini sormaktadır…

ZORLA VATANDAŞIN ELİNDEN ALINAN, BEDELİ ÖDENMEYEN ARAZİ

28 Ağustosta gazete Alpullu hakkında neşriyatına devam eder. Daha ilk sayfadaki giriş cümleleri calib-i dikkattir: “Birkaç kişinin zengin olması için kurulduğu anlaşılan Alpullu şeker fabrikasının gerek millet, gerek hazineye ne kadar ağır bir yük olduğunu herkes anlamış oldu.” Gazetenin bu nüshadaki ifşası da ciddi ehemmiyeti haizdir ve daha kuruluş aşamasında bile arızalar husule getirildiğine işaret etmektedir: “Şeker fabrikasının Alpullu’da kurulmasına karar verildiği zaman bir kısım arazi emvali metrukeden, bir kısmı da hususi eşhastan istimlak edilmiştir. İstimlak edilen yerler arasında 180 dönümü mütecaviz bir arazi parçası vardır ki zahire taciri Dedeoğlu İbrahim Efendi ile kardeşlerine aittir. Bu aile Kosova’dan hicret etmiş ve bu yeri 10.000 liraya satın almıştır.

Fabrika kurulacağı zaman bu yerin de istimlakine lüzum görülmüş, fakat sahiplerinin razı olmayacağı kadar az bir para verilmiştir. 2.500 lirayı geçmeyen bu paraya arazinin ve bu arazi üzerindeki ambarların sahibi olan Dedeoğulları itiraz etmişler. Sırası gelmiş yalvarmışlar. Fakat para etmemiş. 2.500 lira da şirket tarafından bankaya yatırılmış. Haklarını tanıtamayacaklarını anlayan mal sahipleri de mahkemeye gitmişler. 4 seneyi geçen bir zamandan beri itiraz, temyiz nakızlarla uğraşılırken bir gün bu arazide bir yangın çıkmış. Dedeoğullarının binaları yanmış. Şeker şirketi, ihtilaflı olup mahkemede davası görülen bu binaları kendi namına sigorta ettirmiş bulunduğundan 24 bin lira tutan sigorta parasını da cebe indirmiş. Alpullu fabrikasının, ötekine, berikine şantaj isnadı yapan murahhası, ithamkâr bir mevkie geçebilmek için, birtakım mazlum insanların gözyaşıyla sulanmış topraklardan elini çekip gayrin hakkını yerine getirmesi lazımdır.” Bunları yazdıktan sonra gazete ayrıca kuruluş aşamasıyla alakalı bazı sualler de tevcih edip cevap beklemeye koyulmuştur…