Türkiye siyasi tarihinin en köklü partisi konumundaki CHP’nin, bir kaset kumpasıyla genel başkalıktan indirilen Deniz Baykal sonrası dönemde adeta genleriyle oynandı. Medya üzerinden estirilen “Gandhi” rüzgârıyla parti tabanın da başlangıçta büyük umut bağlaması sağlanan Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldikten sonraki başarısızlıkları ve uçtan uca savrulmalarıyla bütün beklentileri boşa çıkardı. Bırakın siyasi bir argüman üretmeyi söyledikleriyle yaptıkları sürekli olarak bir biriyle çelişen ve sıkıştığı her noktada “Erdoğan” nefreti üzerinden pirim yapmaya çalışan Kılıçdaroğlu, CHP’de baş gösteren kimlik bunalımının baş aktörüne dönüştü.

Büyük destek ve beklentilerle partinin başına getirilen Kılıçdaroğlu’nun ilk icraatlarından biri ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışan Gezi kalkışmasının tabanını partiye transfer etme çabası oldu. Ancak ilk başta elindeki bütün güce rağmen bunu başaramasa da sonraki dönemde CHP’yi şiddetle anılan ve gücü milletin iradesinin adresi sandık değil marjinal grupların bir birine kattığı sokaklarda arayan bir partiye döndürdü.

MİLLET RUHUNA İHANET

Gösteriş ve alayiş içindeki güzellemelerden uzak gerçek bir lider olma fırsatına ise 15 Temmuz’da ayağına kadar gelmesine rağmen hiç düşünmeden sırtını döndü. Her konuşmasında “darbe olursa tanka ilk ben çıkarım” diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, uçakla geldiği İstanbul’da darbeyle yüz yüze geldi. Ancak söylediği gibi bırakın tanka çıkmayı etrafındakilerin darbecilerle kurduğu temas sayesinde güzergâhı üzerindeki tankların çekilmesiyle kaçarak Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine sığındı. Sabaha kadar darbenin sonucunu bekleyen Kılıçdaroğlu, bir sonraki süreçte kamuoyu baskısı ile Yenikapı Mitingine katıldı ama kısa bir süre sonra buradaki millet ruhuna adeta ihanet etti. Zira önce diline “kontrollü darbe” şeklindeki skandal bir ifadeyi dolarken ardından adına “adalet” denilse dahi koluna giren terör destekçilerine aldırış etmeden “kaos yürüyüşüne” çıktı.

Siyasi kariyerinin en çarpıcı icraatı olarak Ankara’dan İstanbul’a yürüyüş düzenleyen Kılıçdaroğlu’na bu yolda darbeci askerlerin yakınları eşlik ederken en ön safta HDP’liler vardı. Hatta Kılıçdaroğlu, partideki ulusalcı takımın tepkisinden korkmasa bu HDP’lilerin ısrarıyla yürüyüşü Trakya’ya doğru sürdürerek Demirtaş’ı ziyaret de edebilirdi. Çünkü Gezi, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri sürecinde durduğu nokta ve son olarak sergilediği “terör yürüyüşü” CHP’yi günden güne HDP ve FETÖ gibi biri diğerinden marjinal yapılarla yakınlaştırmış ve bu üçü millete rağmen “Erdoğan” düşmanlığında birleşmişlerdi.

CHP’NİN YAMAN ÇELİŞKİLERİ

Daha önce de belirttiğimiz gibi Cumhuriyet’in hem kurucu partisi hem kurucu ideolojisi konumundaki CHP’nin kendisi muhalefette ama ideolojisi her zaman iktidardaydı. CHP’nin sırtını yasladığı asker ve bürokrasi üzerine kurulu bu vesayetçi yapı, AK Parti hükümetleri döneminde değişime uğradı. Bu sırada Kılıçdaroğlu’nun döneminin etkisiyle “Kemalist” kodların erimeye başladığı CHP, bireysel özgürlükleri desteklemek yerine dini yaşam alanlarını hedef alan yaklaşımlarıyla tam tersine özgürlükleri baskılayan bir gayret içinde oldu.

Olur olmaz zamanlarda ülkenin beka sorunlarını dahi görmezden gelerek aykırı çıkışlar yapan CHP’nin bu tavrı millet nezdinde okların kendine dönmesine sebep oldu. Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında Suriye’de yaşanan gelişmeler neticesinde devletin güç kaybettiği ve ulusal güvenliği tehdit durumlarıyla karşılaştığı dönemde CHP, birden yıkıcı bir etki uyandırmak pahasına bireysel özgürlükler savunucusu kesildi. Sözüm ona özgürlük söylemlerinin merkezine ise başta FETÖ’cüler olmak üzere PKK’lı, DHKP-C’li ve dahi memlekette ne kadar şiddet yanlısı örgüt varsa hemen hepsini oturttu. Bu sırada iktidar partisi AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin milli bir mutabakata imza atması ise terörist seviciye dönen CHP’nin savrulmalarını en uç noktalara taşıdı. Karşı cephenin adımları karşısında üste çıkmak için söylemlerinin dozunu artıran CHP’nin pusulası şaşınca yönünü yine milletin tersi istikamete dönmesi partide tarihi bir kırılmaya yol açtı. Öyle ki CHP, Orta Anadolu, Akdeniz ve Ege gibi yörelerdeki geleneksel oy tabanını kaybetme tehlikesiyle burun buruna geldi.

DEVLET KARŞITI SÖYLEMLER

Tarihsel seyir içindeki siyasi misyonunu terör örgütleriyle kol kola girerek heba eden CHP, kendinde topladığı sözde devrimci gelenekten gelen kadın siyasiler ile aşırı mezhepçi partililer hep birlikte devlet karşıtı söylemler üretmeye başladı. Bu gidişat karşısında hamle yapan parti dışındaki ulusalcı ekibin başını çeken Ümit Kocasakal ile aynı ekibin parti içindeki temsilcisi Muharrem İnce de varlık gösterebilmiş değil. Bakıldığında son kurultayda bütün engellemeler ve ayak oyunlarına rağmen yabana atılmayacak seviyede destek alan İnce’ye dair partinin geleceğinde yer alabileceği düşüncesi de ciddi bir umut olarak varlığını koruyor. Dahası şunu da söylemek mümkün: CHP içerinde Kılıçdaroğlu’nun bir takım küresel güçlerin temsilciliğine soyunan isimlerin cirit atmasına devam ettiği müddetçe parti içindeki alternatifi Muharrem İnce temsil edecek.

AMERİKANCI SOLCULAR NE YAPIYOR?

Kılıçdaroğlu’na alternatif olarak gösterilen bir diğer isim olarak gösterilen Selin Sayek Böke, bir yandan “yetmez ama evetçi” liberal sol kesimlerle dirsek temasını sürdürürken diğer yandan Batı kökenli küresel güçleri harekete geçirmeye çabalıyor. Üstüne üstlük televizyon kanallarına çıkarak yaptığı güzellemelerle PYD/YPG’nin terör örgütü olduğuna dair elinde bir bilgi olmadığını söylemekten geri durmuyor.

Son kurultay öncesi sınıf temelli bir sol hareket takip edeceklerini ilan eden Böke, İlhan Cihaner’i de yanına alarak ayrı bir hareket başlattı. Parti delegeleri üzerinde herhangi bir ağırlığı olmadığı halde küresel güç odaklarının desteğini arkasına aldığı için gereğinden fazla önem atfedilen Böke’nin PM’ye girmesi Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde gerçekleştiğini da buraya not edelim. Bu noktada Böke’nin terör örgütü PYD/PKK’yı temize çıkarmaya çalışan sözlerinin ardındaki güç de kendini açık etmiş oluyor. Çünkü hali hazırda döktüğü onca kana rağmen PYD/PKK’nın bir terör örgütü olmadığını savunan tek ülke ABD ve bu söylemi ekran ekran gezerek savunan tek siyasetçi de Selin Sayek Böke.

CHP’nin Çiller’i yakıştırmalarıyla yıldızı parlatılmaya çalışılan Böke’nin de rotası belli. Gezi’ye destek veren HDP ile ilişkilerini sürdüren AB’deki aşırı sol siyasilerle poz veren Böke’nin tüm bunlara karşılık halkın arasına karıştığını gören duyan kimseler yok.

HEDEF “SANDIK” DEĞİL “SOKAK”

Sonuç olarak Kılıçdaroğlu ekibi, önümüzdeki kritik 2019 yılı için CHP İl Başkanlığı’na seçtiği isim Canan Kaftancıoğlu’nun, Ermeni soykırımı yanlısı, Kobani destekçisi ve aşırı sol düşüncede olduğunu da hatırlatmış olalım. Gezi kalkışmasından bu yana sokak olaylarıyla bağını hiç koparmayan CHP’de, önümüzdeki dönemde ülkenin tansiyonu yükseltme ve gerekirse gözünü kırpmadan ateşi yeniden sokağa taşırmanın hazırlıkları yapılıyor diyebiliriz.

Dikkat edilirse büyük seçim yarışının yaşanacağı 2019 için bir aday arayışından çok CHP kadrolarında eylem potansiyeli yüksek isimler siyasi arenaya taşınırken “sandık” değil “sokak” tercihi yapılıyor. Bu yüzden ekran tartışmalarında ateşli konuşmalarıyla dikkatleri üzerine çeken genç avukat Sera Kadıgil, partinin en üst yönetim kademelerine bir çırpıda çıkabiliyor. Üstelik ezandan rahatsız olduğu için cami basmayı düşündüğünü, ‘Şehitler ölmez’ sloganından tiksindiğini sosyal hesaplarından haykıran Kadıgil’i, CHP millete rağmen bağırına basabiliyor.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)