Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB’nin Türkiye ile müzakereleri dondurması ile ilgili kararı Avrupa ülkelerine bıraktıklarını, Avrupa’nın kendi üzerine düşeni yapması durumunda Türkiye’nin verdiği sözlerin arkasında duracağını, aksi taktirde kendilerinin bileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen 30. Muhtarlar Toplantısı’nda Amasya, Ankara, Antalya, Denizli, Edirne, Eskişehir, Kocaeli, Gümüşhane, Kütahya, Malatya, Muğla, Muş, Nevşehir, Bitlis’ten gelen muhtarlara seslenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa ülkelerine seslenerek, “Biz Avrupa’da misafir değil, ev sahibiyiz” dedi. Devletin en tabanındaki temsilcileri olan muhtarlarla Cumhurbaşkanını bir araya getiren bu buluşmaların ülkeye ve millete hayırlı neticelere vesile olduğuna inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Muhtar Bilgi Sistemi’nin muhtarların taleplerini doğrudan bakanlığa, oradan da ilgili kurumlara aktaran önemli bir platform haline geldiğini ve bunun neticelerinin alınmaya başladığını söyledi. Erdoğan, Türkiye ile AB ilişkilerine de değinerek, kararı üye ülkelere ve birlik kurumlarına bıraktıklarını, Avrupa’nın kendi üzerine düşenleri yapması durumunda Türkiye’nin bugüne kadar verdiği her sözün arkasında duracağını, aksi taktirde kendilerinin bileceğini söyledi.

Türkiye’nin terör örgütleri ile mücadelesinde Batılı ülkelerden destek görmediğini, aksine engellemelerle karşılaştığını söyleyen Erdoğan, Türkiye’ye silah satmama kararı alan Batılı firmalara yönelik, “Avrupa’daki bir takım firmalar ülkemize askeri malzeme satmayacaklarını açıklıyorlar. ‘Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar’ derler. Biz bu sancıları en başından itibaren yaşadığımız için 14 yıldır kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızı sağlayacak bir altyapıyı kurmaya çalışıyoruz. Bunlar zavallı. Siz bizim Çanakkale destanını okudunuz mu? Artık Haçlı zihniyetleri tarih oldu. Yoksa bunu mu uyandırmak istiyorsunuz, böyle bir geri dönüş mü yapmak istiyorsunuz? Eğer böyle bir teşebbüsün içindeyseniz bu çok yanlış bir şey. Önce kendinizi bir test edin, bu ülke bir NATO ülkesidir. ‘Bir NATO ülkesine karşı biz böyle bir adımı nasıl atarız?’ diye kendinize bir sorun. Yanlış yoldasınız” diye konuştu.

“Biz Avrupa’da misafir değil ev sahibiyiz”

“Türkiye’yi Batılı bir ülke olarak tanımlarsanız doğru söylersiniz ama eksik ifade etmiş olursunuz. Türkiye’yi Doğulu bir ülke olarak tarif ederseniz doğru söylersiniz ama eksik ifade etmiş olursunuz. Türkiye’yi Karedeniz ülkesi ve Akdeniz ülkesi olarak tanımladığınızda da benzer bir durum söz konusudur” ifadelerini kullanan Erdoğan, Türkiye’nin tüm tanımların doğru ama eksik olduğu bir coğrafyada bulunduğuna dikkat çekti. Erdoğan, “AB kendi değerleri ile çelişme, kendini var eden kriterleri inkar etme pahasına ülkemizi istediği kadar dışlamaya çalışsın Türkiye aynı zamanda bir Avrupa ülkesidir. Daha eskilere, İslamiyet ile şereflendiğimiz o günlere, 400’lü-700’lü yıllarda Avrupa’da kurulmuş olan Türk devletlerine kadar gitmiyorum. Ecdadımız Osmanlı’nın 1350’li yıllarda Avrupa Kıtası’na geçişinden itibaren ele alarak söylüyorum. 650 yılı aşkın süredir kesintisiz bir şekilde Avrupa’da devletimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle varız, var olmaya devam edeceğiz. Bugünde Trakya’daki şehirlerimizi, Balkanlar’daki evlad-ı fatihan soydaşlarımızı, dindaşlarımızı bir kenara koyuyorum, Avrupa genelinde 5 milyon vatandaşımız yaşıyor. Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, Hollanda’da, Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzbinlerce vatandaşımız geleceklerini oralarda kurmuş durumdalar. Bizi Avrupa’dan dışlamaya ne AB kurumlarının ne de ırkçılık hastalığının pençesine düşme tehlikesi ile karşı karşıya olan Avrupa devletlerinin gücü yetmez. Biz Avrupa’da misafir değil ev sahibiyiz. AB ve bazı Avrupa ülkeleri ile son dönemde yaşadığımız sıkıntılar güncel siyasi çatışmalardır. Elbette geri plandaki asıl mücadeleyi görmüyor değiliz ama biz rahmetli Cemil Meriç’in muradını paylaşıyoruz, ‘Türkiye’nin kendi kalması, insanlığın bütün keşiflerinden, bütün fetihlerinden faydalanarak ihtişamlı mazisine layık bir istikbal inşa etmesi başlıca muradım.’ Hedefimiz, kökü maide olan atiyi kurmaktır. Bunun için diğer tüm müktesebatımızla birlikte Avrupa’dan, Batı’dan da mümkün olan en üst düzeyde istifade etmenin yollarını tabi ki arayacağız. Bu çerçevede şayet ülkemize karşı olan, anlamsız husumetini, çifte standardını bir kenara bırakırsa hemen yarın AB’ye tam üye olmaya hazırız. AB ülkemize söz verdiği ama kasıtlı olarak tutmadığı vize serbestisi, mülteciler için toplamda 6 milyar avro yardım, fasılların açılması gibi adımları atması durumunda bizde elbette iyi niyetimizi göstereceğiz. Artık tek taraflı adım atma dönemi bitti. Hani bizde bir söz var ya ‘ne kadar ekmek, o kadar köfte.’ Bize ne verirseniz bizden o kadarını alırsınız. Bizim Avrupa’nın peşinden koşacak sabrımız ve takatimiz kalmadı. Üzerimizde yarım asırdır süren oyalamacanın yorgunluğu, çok oyalandık, 53 yıl. Kendi değerleri ile kendi ilkeleri ile çelişme pahasına Türkiye’ye tavır alan bir kurumun kimseye güven vermesi mümkün değildir. Bugün Türkiye’ye uygulanan çifte standarda yarın üye devletlerden herhangi birinin de maruz kalmayacağını kim garanti edebilir. AB meselesinde kararı üye ülkelere ve birlik kurumlarına bırakıyoruz. Şayet Avrupa kendi üzerine düşenleri yaparsa biz bugüne kadar verdiğimiz her sözün arkasında dururuz. Aksi taktirde kendileri bilirler” diye konuştu.

“Batı ile olan ilişkilerimizi doğuya, doğu ile olan ilişkilerimizi batıya alternatif görmüyoruz”

“Türkiye’nin Batı ile olan bağı güçlü de doğu ile olan bağı zayıf mı? Tam tersine, tarihimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin, atalarımızın mirası olan kurumların da şahsiyetlerin de tamamı doğudadır” diyen ve Özbekistan ziyaretine ilişkin bilgi veren Erdoğan, “İmam Buhari Türbesi, İmam Maturudi Türbesi gibi tarihimizin ve inancımızın önemli sembolleri bizim için İstanbul’daki, Anadolu’daki, Balkanlar’daki türbelerden farksızdır. Bir Uluğbeyi bir kenara koyabilir misiniz? Gök bilimlerinde, matematik ilimlerinde bir deha, o dönemin böyle bir insanını bir kenara koymak mümkün mü? Özbekistan’dan hemen önce ziyaret ettiğimiz Pakistan’da dostum Şahbaz Şerif’in heyetimizi ağırladığı Lahor Kalesi de Babür döneminden kalma görkemli bir eser. Orta Asya’dan Sibirya’ya, Hindistan’a kadar olan coğrafyanın tamamına aynı hissiyatla, aynı samimiyetle yaklaşıyoruz. Bunun için biz Rusya ile İran ile tüm Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Güney Asya ülkeleri ile Çin ve Japonya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerimizi en ileri seviyede tutmak istiyoruz. Batı ile olan ilişkilerimizi doğuya, doğu ile olan ilişkilerimizi batıya alternatif görmüyoruz. Bu konumumuzu kendimiz ve dostlarımız açısından birbirini tamamlayan, bütünleyen ilişkilerin teminatı olarak kabul ediyoruz. Ayrı durum Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri için de geçerlidir. Her iki denizin de dört bir tarafındaki ülkeler kapı bir değilse de denizimiz bir komşumuzdur. Ortadoğu, Kuzey Afrika derseniz, zaten her şeyi ile bizim bir parçamız. Bu geniş coğrafyada yaşayıp da kendi kaderini Türkiye’den ayrı düşünen pek az insana rastlarsınız. Gittiğiniz zaman bunu size söylerler. Bölgede yaşanan savaşlar, zulümler asla halkların tercihi değildir. Maalesef basiretsiz yöneticiler ve dış güçlerin çıkar hesapları bir asrı aşkın süredir bölgeden kanı ve gözyaşını eksik etmemiştir. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve diğer ülkelerde kanı dökülen, mağduriyete uğrayan her kardeşimizin acısını kendi yüreğimizde hissediyoruz. Halep’e düşen bombalar sebebiyle gözyaşı döken her çocuk, evladına sarılan her anne-baba bizim kardeşimizdir. Musul’da, Telfar’de ve diğer şehirlerde bir yandan DEAŞ’ın diğer yandan zalimlikte onları aratmayan mezhepçi milislerin zulmü altında inleyen her insan bizim kardeşimizdir. Her kim ki bize ‘buralara karışma derse’ bilsin ki aslında kalbimizden bir parçayı ‘söküp atın’ diyordur. Biz bunu yapamayız. Geçmişte Afganistan’daki, Balkanlar’daki, Karabağ, Kırım, Kıbrıs’taki zulümlere nasıl karşı çıktıysak şimdide Irak’taki, Suriye’deki, diğer bölge ülkelerindeki baskılara aynı şekilde rıza göstermeyeceğiz. Bu duruş bize tarihin mirasıdır. Şayet bugün yanı başımızda kardeşimiz ağlarken biz başımızı çevirirsek yarın ecdadımıza mahcup olur, torunlarımızın yüzüne bakamayız. Onun için tüm gücümüzle, tüm imkanlarımızla mağdurların, mazlumların yanında olmayı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.

“Dürüstseniz, samimiyseniz niye kaçtınız?”

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan sonra en sinsi ve alçak saldırı girişimini 15 Temmuz’da yaşadığını belirten Erdoğan, “Türkiye doğuyu ve batıyı, kuzeyi ve güneyi kucaklayan, bu zengin mirası üzerinden kendisine yeni bir gelecek inşa etmeye çalışıyor. Tabi burada özellikle içeriden ve dışarıdan pek çok saldırıyı da göğüslemek mecburiyetinde kalıyoruz. 15 Temmuz Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan beri gördüğü en sinsi ve alçak saldırı girişimi olarak tarihimize geçmiştir. 15 Temmuz hem bir darbe girişimi hem bir işgal teşebbüsü hem de bir terör saldırısıydı. Bu ihanetin başını çeken örgütün asker-polisinden öğretmenine, işadamından akademisyenine kadar üst düzey yöneticilerinin çoğu yurt dışına kaçtı. Dürüstseniz, samimiyseniz niye kaçtınız? Bu kişilerin sığındıkları ülkelere ve oralarda gördükleri hüsnükabule baktığımızda asıl niyetin ne olduğunu çok daha iyi anlıyoruz. Bu ülkeler bu insanları bağırlarına basıyorlarsa hepsi de suç ortağıdır, bunu da böyle ilan ediyorum. Verin diyeceğiz, vermeyeceksiniz, hukukta buna yardım ve yataklık denir. Bunlara bu ülkeler yardım ve yataklık yapıyor. Bunları besliyorlar, bunlara yardım toplama çadırı kurdurtuyorlar. Parlamento binasının koridorlarında bu teröristlerin resimlerini sergiliyorlar. Ben senin neyine güveneceğim. Bir taraftan terör örgütü ilan edeceksin, öbür taraftan bunlara her türlü desteği vereceksin. Bir tarafta 79 milyonluk bir ülke ve onun meşru yönetimi, öteki tarafta adı darbe girişiminden hırsızlığa, şantaja, istismara kadar her türlü suça karışmış terör örgütleri var. Müttefik dediğimiz, pek çok platformda birlikte çalıştığımız ülkeler maalesef tercihlerini Türkiye’den ve meşru yönetiminden değil, terör örgütünden yana kullanıyorlar. PKK terör örgütü konusunda da benzer bir tercih ile karşı karşıyayız” şeklinde konuştu.

“Bunlar zavallı, siz bizim Çanakkale destanını okudunuz mu?”

DEAŞ’ı bahane ederek bölgede yeni ve en az DEAŞ kadar tehlikeli başka örgütleri, başka grupları palazlandırmanın adının Ortadoğu’ya barış ve huzur getirmek olmadığını dile getiren Erdoğan, “Türkiye’nin Suriye ve Irak politikalarının Avrupa başta olmak üzere batı ülkelerini rahatsız etmesi bunların bölge devletlerinin egemenlik haklarına olan saygılarından kaynaklanmıyor. Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın ne olacağı bunların umurunda değil, Petrolün var mı, var. Onun için oradalar. Türkiye bölgedeki operasyonları ile Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal etmek değil, sınırlarını terör örgütlerinden temizlemek amacı güdüyor. Hemen yanı başımızda DEAŞ, PYD, YPG gibi terör örgütlerinin cirit attığı yerler oluşmasına asla izin veremeyiz. Irak ve Suriye devletleri kendi halklarını bir arada tutacak iradeyi gösterip bu terör örgütlerine karşı gereken mücadeleyi verebilselerdi bizim halen yürüttüğümüz operasyonlara ihtiyaç kalmazdı. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun hedefi de herhangi bir ülke veya kişi değil, sade terör örgütleridir. Defalarca dile getirdiğimiz bu hususta hiç kimsenin şüphesi olmasın, söylediklerimizi de kimse başka bir şekilde yorumlamasın. Türkiye tek başına da kalsa terör örgütleri ile mücadelesini sürdürecektir. Bu mücadelede batı ülkelerinden destek görmek bir yana, tam tersine çok ciddi engellemelerle karşılaşıyoruz. Avrupa’daki bir takım firmalar ülkemize askeri malzeme satmayacaklarını açıklıyorlar. ‘Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar’ derler. Biz bu sancıları en başından itibaren yaşadığımız için 14 yıldır kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızı sağlayacak bir altyapıyı kurmaya çalışıyoruz. Bunlar zavallı. Siz bizim Çanakkale destanını okudunuz mu? Artık haçlı zihniyetleri tarih oldu. Yoksa bunu mu uyandırmak istiyorsunuz, böyle bir geri dönüş mü yapmak istiyorsunuz? Eğer böyle bir teşebbüsün içindeyseniz bu çok yanlış bir şey. Önce kendinizi bir test edin, bu ülke bir NATO ülkesidir. ‘Bir NATO ülkesine karşı biz böyle bir adımı nasıl atarız?’ diye kendinize bir sorun. Yanlış yoldasınız. Kendinizi bir defa ciddi olarak test edin ve doğru yola gelin. Biz bütün bu tehditleri bir kenara koyuyoruz ve ciddi bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Elbette hale katetmemiz gereken mesafe var. Bu konuda da kararlıyız, mesafe alıyoruz ve alacağız. Türkmenistan’ın ünlü şairi gibi diyoruz ki; ‘Çok hoştur. Namert köprüsünden ölsem geçmezem, kervan bulsam helal işten kaçmazam, elinden bir kase bade içmezem, sağ elim sol ele muhtaç eyleme.’ Rabbim namert köprüsünden geçmektense ölmeyi yeğleyen bu milleti kimseye muhtaç eylemesin” ifadelerini kullandı.