Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz’un Türk milletinin ikinci bir Kurtuluş Savayı olduğunu söyledi.

Erdoğan şunları kaydetti;

LOZAN'I ZAFER DİYE YUTTURMAYA ÇALIŞTILAR


“1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’de Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Şuanda Ege’yi görüyorsunuz, bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi, oralarda hala bizim mabetlerimiz, camilerimiz var. Ama şuanda Ege kıta sahanlığı havada ne olacak, denizde ne olacak hala bunu koşuyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz."

O ANTLAŞMADA MASAYA OTURANLAR

"O anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler, veremediler. Veremedikleri için onun sıkıntısını biz yaşıyoruz. Şayet bu darbe de başarılı olsaydı herhalde Sevr’i dahi arayacağımız bir dayatma ile karşımıza çıkacaklardı. Milletimiz engin ferasetiyle sahneye konulmaya çalışılan senaryonun tüm safhalarını, tüm hazırlıkları anında deşifre etmiş buna karşı tavrını da göstermiştir. O gece Türk milleti sadece bir darbeyi önlemekle kalmamış, ülkesini bir işgalden kurtarmıştır” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Lozan hakkında ki bu sözlerinin ardından, Lozan'ın perde arkası merak konusu oldu. Buna ilişkin Büyük Doğu dergisinde tarihi değerde yayınlar yer alıyor.

DİN ÖLDÜRÜLECEKTİR

Risale Ajans haber sitesinin haberine göre, Necip Fazıl Kısakürek'in 1943-1978 yılları arasında yayınladığı Büyük Doğu'nun yirmidokuzuncu sayısında; "Lozan'ın İçyüzü" diye yazılan makaleden alıntıdır:

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi.

Dedi ki:
 
"TÜRKİYE İSLAMİ ALAKASINI VE İSLAMI TEMSİL ROLÜNÜ kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulus birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz."
 
Lozan'da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakiki kasıdları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye'yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:
 
"Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden (yani an'ane-i İslamiyet'ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet'in beslediği) azmin, inkar edilmez delilidir."
 
Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet'in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat'i azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslamiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lazımdır.
 
Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal'e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa'dan Ankara'ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir'den Ankara'ya götüren trenle Eskişehir'de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat...

GİZLİ TOPLANTI

Sonra Ankara gizli meclis toplantıları...
Fakat esas mes'elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "DİN ÖLDÜRÜLECEKTİR."
 
Lozan Konferansı'nın ikinci sahifesi: 

Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükumeti) bundan böyle bu millette, İslamiyet'i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudud dışı değil de, hudud içi ve milli irade yaftası altında çalışacağı şübheden varestedir.
 
Nihai Vesika
 
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası'nda "Türkler'in istiklalini ne için tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevab:
 
"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz." Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk Milletini İSLAMİYET ve DİN CİHETİDEN ÖLDÜRMEK KARARIDIR.
 
Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..
 
GİZLİ ANTLAŞMANIN ENTRİKASI
 
Türkler'e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk'ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.

YANİ MASONLUK HASEBİYLE KUR'ANIN AHKAMINI KALDIRMAK, MİLLETİ DİNSİZ YAPMAK

Hayim Naum müdhiş planının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
 
"Siz Türkiye'nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyet'i ve İslami temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum." Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani' kalmamıştır.
 
Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak planın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezi şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir.

Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskar ve gayretli bir İslamiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk'ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

Kaynak:
İHA & Beyaz Gündem & Risale Ajans & Büyük Doğu Dergisi