Türkiye’nin sırtında bir ura dönüşen meslek odaları, dünden bugüne asli vazifelerinden çok, siyasi meselelerde akla ziyan açıklamalar yapmakla yetindi.

Kendi içinde yönetimleri birer diktaya dönüşen bu odaların arka planına bakıldığında ülkedeki her meslek erbabının ödediği milyonlarca liralık aidatların, devlet denetiminden muaf hesapsız bir servete dönüştüğü görülür.

Türkiye’nin her terörle mücadele hamlesinde belirli çevrelerin başlattığı “barış” çağrısı kampanyalarının ayaklarından birini oluşturan meslek odaları, ideolojik saplantıların ve ülkenin milli adımlarını karşısında oldu. Üstelik bunu isimlerinin başına koyarak bugün açık seçik suistimal ettikleri ortada olan “Türk” ibaresine rağmen yaptılar.

Zihinlerdeki en taze örnekle ifade edelim ki, Türkiye’nin Afrin’e yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı ile ilgili Türk Tabipler Birliği, aleyhte bir açıklama yapmak için içinde bulunduğu bütün sınırları sonuna kadar zorlayarak “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” çıkışını yapmıştı.

HEPSİ SAPKIN AMAÇLAR İÇİN KULLANILIYOR

Normal şartlarda bu odaların kuruluş amacı temsil ettiği mesleği geliştirmek ve sorunlu alanlarını iyileştirmek iken içine saplandıkları ideolojik yaklaşımlar, üyelerinin bu birliklere kendini ait hissetmesine de mani oluyor. Bakıldığında TMMOB, ne İstanbul için ne Türkiye geneli için adından söz ettirecek bir tek proje dahi ortaya koyamadı. Ancak ülkede yapılan her büyük projenin önünde durmaktan geri durmadı.

Adalet sahasında ülkeye katkı sunması beklenen Barolar Birliği ise CHP Genel Başkanlığı makamından farksız hareket ederek muhalif sesler orkestrasına şeflik yaptı. Başta verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere Tabipler Birliği, sağlık sahasındaki sorunlara çözüm önerileri üretmek yerine söylemleriyle Türkiye’nin azılı düşmanı konumundaki terör örgütü PKK’nın yanında durmayı tercih etti. Hal böyleyken bırakın mesleklerin önünü açmayı bu odalar mevcut haliyle söz konusu mesleklerin önündeki en büyük duvarı oluşturuyor.

ODALARDA “DİKTA” SİSTEMİ

Peki, bugüne kadar ülkenin milli meselelerine dahi karşı söylem geliştirerek belirli azınlıkların, siyasi fantezilerini icra maşası haline gelen meslek odalarının bu hale gelmesinin en önemli sebebi ne? Bu sorunun cevabı bu odaların kendi içinde seçim sistemlerinin bir tür diktatörlük üzerine kurulu olması denebilir. Zira Ticaret Odaları’nın dışındaki diğer birçok odada nispi temsil sistemi bulunmuyor. Haliyle yüzde 51 oy alan grup hem yönetim hem denetim yetkilerini kendinde toplayabiliyor.

Diğer yandan diyelim ki rakip gruplar seçimde yüzde 49 oy alsa bile temsil hakkı kazanamıyor. Böylece üyelik içinde çoğunluk fakat meslek çalışanları arasında azınlıktaki grubun diktatörlüğüne dönüşen odaların, siyasi bildiriler yayınlamasının da önü açılmış oluyor. Bu bildirilerde yer alan mesajlara katılmayan yani görüş farkı bulunan üyeler haliyle kâğıt üzerinde bağlı göründükleri odalardan uzaklaşamaya başlıyor.

Meslek odalarındaki temel sorunu ise Tabipler Odası, Mimarlar Odası gibi kapalı bir mekanizmaya dönüşen birliklerin içine meslek teşekkülü dışındaki bir zihniyetin yuvalanmış olması diyebiliriz. Seçim dönemlerinde üyelerinin tamamının oy kullanmadığı ortamda her seferinde belirli bir zihniyeti temsil eden aynı kişiler yönetime geliyor.

ODALAR SİYASİ RANT ARACI MI?

Son dönemde Barolar Birliği başkanlığı aldığı siyasi pozisyon itibariyle CHP Genel Başkanlığı’na giden yolda ideolojik manevraların merkezindeki bir basamağa dönüştüğünü söyleyebiliriz. Yüz üyeyle kurulduğu bilinen Barolar Birliği’nin, bugün ulaştığı üye sayısı 50 bin olarak ifade edilirken o günden bugüne ihtiyaca karşılık herhangi bir mevzuat değişikliğine gitmediği de biliniyor. Dahası toplumda 68 kuşağı olarak bilinen bu katı ideolojik yapılara bürünen gruplar, yıllardır meslek odası değil de sanki siyasi bir parti gibi çalışıyorlar.

İsminin başına getirdiği “Türk” ve “Türkiye” kavramlarını arkasına sığınarak yapılan ideolojik girişimlerin önüne geçmenin yolu ise Nispi bir temsil sistemini ortaya konulmasını gerektiriyor. Böyle olduğu takdirde yüzde 51’in karşısında diyelim ki yüzde 20-25 oy alan diğer grup da kendine temsil şansı bularak yönetimin denetiminde etkili olabilir. Bu da bir süre sonra birliğin içine saplandığı ideolojik yaklaşımların geri plana atılmasını sağlayabilir.

KURULUŞ KANUNLARINI ÇİĞNİYORLAR

Kaldı ki kuruluşu tamamen belirli kanunlara dayalı olan bu odaların, bir parça geriye dönüp asli vazifelerinin ne olduğuna bakmaları sorunların çözümü noktasında yeterli olacaktır. Örneğin bugün her biri ayrı bir muhalefet partisi gibi hareket eden sözkonusu meslek odaları, 27 Ocak 1954 yılında 6236 sayılı kanuna uygun olarak kurulmuştur.

Bu kanuna göre odaların, meslek mensuplarının ortak ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin gelişimini sağlamak, meslek ve menfaatleri hususunda resmî makamlarla işbirliği yaparak gerekli yardımlarda bulunmak, meslekle ilgili bütün mevzuatı, normları, fenni şartnameleri incelemek ve bunlar hakkında görüş bildirmek’ şeklinde tarif edilmiştir.

Ayrıca 18 Haziran 1997’de yapılan ilaveyle ‘birlik ve organları kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar’ ifadesiyle, odaların faaliyet alanlarının sınırları kesin bir dille belirtilmiştir. Bu noktada kurulduğu günden bugüne odalar tam tersi siyasi ve ideolojik olarak faaliyet göstererek aslında kendi kuruluş esaslarını belirleyen kanunları da ayaklar altına almıştır.

Yeni düzenleme yolda

Türkiye’nin ulusal güvenliğini yakından ilgilendiren bir meselede dahi sergilenen bu pervasız tavrı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan affetmeyerek Türk Tabipleri Birliği ve Barolar Birliği gibi birliklerin başındaki “Türk” ifadesinin kaldırılmasını ve zorunlu üyeliğin serbest hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Bu konuda yapılacak yeni bir düzenleme hali hazırda yolda diyebiliriz.

Bu yeni düzenlemeyle birlikte meslek odaları üzerinde kendi tekeline almak isteyen ideolojik yapılanmaların ve birliklerin faaliyet alanlarının dışına çıkmasının önüne geçilecek. Getirilecek kuralların ihlal edilmesi durumunda ise ağır cezalar uygulanacak.

Trilyonluk bütçenin hesap vereni yok

Kimi odalarda meslek erbaplarının yüzde 10’un kimsinde yüzde 20’sine tekabül eden azınlıklarını çoğunluğa hükmetmesini sağlayan dikta sistemi trilyonlarca liradan oluşan bütçeyi de kimseye hesap vermeden kullanıyor. Zorunlu üyeliklerden alınan aidatlarından toplanan paralardan oluşan dev bütçeyi kendi aralarında onaylayarak aklayan yönetimin tasarrufu üzerinde ne devlet ne kendi içinde bir kurul denetimi de bulunmuyor. Bu durumda harcadıkları her yıl toplanan yüksek bütçelerin nerelerde kullanıldığının hesabını da kimse soramıyor.

Kaynak: Diriliş Postası (Muhammed Şimşek)