Hintliler zifiri karanlık bir ahıra fil getirirler. Fili görmek isteyen köylüler ahıra akın eder ama içerisi o kadar karanlıktır ki fili kimse göremez.

Eline bacağı gelen "fil bir direğe benzer" der.

Kulağını tutan "fil yelpazeye benzeyen bir şeydir" der.

Burnuna dokunan "fil kuyu gibi derinliği olan bi şeydir" der.

Mesnevide geçen bu hikaye insanların bilip tanımadıkları fikirler ve hayatlar hakkında olan ön yargılarını anlatması açısından muazzam bir örnek.

Ben 15 Temmuz'dan önce sizler hakkında kesin yargıları olan biriydim.

AK Partili kimdir deseler hiç düşünmeden "cahil insanlardır" derdim. Kendimce haklı sebeplerim, karşılaştığım örneklerim de vardı ama ben filin bütününü görmeyi hiç istemedim.

Bunun için çaba bile sarf etmedim...

Şimdi öyle güzel, öyle donanımlı, öyle feraset sahibi insanlar ile karşılaşıyorum ki yorumlarda orada burada zaman zaman eskiden düşündüğüm şeyler geliyor aklıma.

"Oyunu makarna kömüre satan dini kullanan çıkarcı insanlar bunlar" dediğim zamanları hatırladıkça çok üzülüyorum.

Ancak birde madalyonun diğer yüzü var...

Aynı hataya bu mahallede de düşülüyor. AK Partili olmayan herkes vatan haini, üç beş adamla yatan, akşam eve sarhoş giden din düşmanları olarak algılanıyor.

İki bakış açısı birbirimizi anlama ve ortak bir yaşam alanı oluşturma açısından çok sakıncalı bana göre.

Bir tane ahır ve bir tane fil var. Fili birlik olup ahırdan çıkarıp neye benzediğini görmek yerine neden ısrarla karanlıkta onun hakkında bir fikir sahibi olmaya çalışıyoruz?

***

Süleyman Soylu Demokrat Parti liderliğini bırakıp AK Partiye geçince herkes çok şaşırdı. Erdoğan için "yıllarca muhaliflik yapan bu adam şimdi nasıl olurda Erdoğan'ın sağ kolu olur" dediler.

Numan Kurtulmuş Erdoğan'a alternatif olarak çıkmışken piyasaya, elinde ki tüm imkanları bırakıp neden Erdoğan ile yol yürümek istemişti?

Bunu 15 Temmuz'dan önce anlamam pek mümkün değildi. Hatta çıkar için yaptıklarını dâhi düşünüyordum zaman zaman.

17-25 aralığın kesinlikle bir darbe olduğuna inandığım günden itibaren aklım karışmaya başlamıştı.

Gerçekten bir büyükresim.jpg vardı ve ben onu ekran resimi yapmakta gecikmiş miydim?

Darbenin darbe olduğunu anladığım gece her şey zihnimde yerine oturmaya başlamıştı. O gece sabaha kadar ağladım. Yorganı başıma çektim ve geç kaldığım için kendime küfürler ettim.

Ben yıllarca "Tayyip ölse de kurtulsak" diyen insandım, ya şimdi ölürse biz ne yapacaktık?

Darbe bitti herkes çok yorgun umutsuz ve panik haldeydi. Bir ülke yeniden bağımsızlığını kazanmış ama ya yine olursa diye tedirgindi.

Bende öyleydim...

Tanklar geçerken alkışlayan, ordu göreve diye sokağa çıkan, tencere tava ile hükumet devirmeye çalışan insanların yanında saf tutamazdım.

Eee AK Parti'ye de yıllarca muhalif olmuşum. Ben şimdi ne yapacaktım?

Orada imdadıma yıllarca "faşist" diye dalga geçtiğim Devlet Bey yetişti. Onun dik duruşu benim nerede olmam gerektiği adına bana çok büyük ilham oldu.

15 Temmuz'un hemen öncesinde asla bozkurt geleneğine uymayacak şekilde lidere baş kaldırılmış muhalif sesler yükselmeye başlamıştı.

Ancak o işgal gecesinde Başbuğ’un kim olduğuna listeler, tüzükler, delegeler değil tarih karar verdi.

Devlet bey, büyük bir vatanseverlik göstererek hiç düşünmeden yıllarca evde tuttuğu ülkücü camiayı sokağa çağırdı. Bozkurt işareti yapan kadınlar erkekler yaşlılar sokaklarda vatan savunmasındaydı.

Yalnızca partilerinin içinde bulunduğu atmosferi değil, iktidar partisiyle aralarındaki mesafeyi de unutup, vatan nöbetini tutmak için, en önde ve korkusuzca yerlerini almışlardı...

15 Temmuz gecesi çok az insan bir ülkücü kadar kahrolmuştur. Çünkü bir bozkurt asla ordusuna karşı gelmez. Bir Bozkurt başını kesseniz kendi ordusuna karşı savaşmaz, kendi askerinin önünü kesmezdi.

Sevginin en iyi yanlarından biri, tertemiz bir sezgiyi de kalpte saklı tutmasıdır. Vatan sevgisi sayesinde, karşılarındaki insanların Türk ordusuna mensup olmadıklarını hemen sezmişlerdi.

Bunlar Türkün ordusuna sızmış, silahlarını yağmalamış, içeriden bir işgal için görevlendirilmiş hainlerdi.

İhanetin ne demek olduğunu, uzun Türk tarihinin her bir basamağını aile şeceresi gibi hıfz eden bir ülkücüden daha iyi kim bilebilirdi ki?

15 Temmuz gecesi meydanlara inmemiş olsalardı, o gün siyasi bir iktidarı değil vatanı savunduğumuza çok az insanı ikna edebilirdik; Ergenekon’dan bu yana tuttukları cephe bomboş kalırdı; hepsinden önemlisi, düşman onların olmadığı bir cephede işgalini pek çok bahaneyle perdeleyebilirdi.

Devlet Bey'in bugün ki tavrını oy kaygısı gibi sığ bir limanda değerlendirenler, muhalefet olmak ile vatansever olmanın arasında ki ince çizgiyi göremeyenlerdir.

***

Bir diziye başlarsın "vaaow bu neydi ya" dersin ilk bölümde.

İkinci bölüm başlar "hikaye toplanır herhalde olsun buda güzeldi" dersin

Üç, dört, beş derken artık dizinin kendini tekrar ettiğine ikna olur izlemeyi bırakırsın ya hani...

İnce ile Akşener'in seçmeni şuan aynen böyle hissediyor.

İlk gün olan o heyecanları hikayenin boş ve daha öncekilerin benzeri olduğunu fark edince söndü.

Yıkacağız demekten yapacağız demeye fırsat bulamayan diziyi kim izlemek istesinki?