'Müslümanların milliyetçilikle imtihanı' semineri
Doç. Dr. Ahmet Yıldız'ın 'Müslümanların milliyetçilikle imtihanı' semineri Üsküdar Üniversitesi'nde yoğun ilgiyle gerçekleşti.
KÜLTÜR SANAT
20.03.2018, 22:56
Risale-i Nur Enstitüsü’nün Pazar Seminerleri kapsamında bu ay Müslümanların milliyetçilikle imtihanı konusu konuşuldu. Diğerlerinden farklı olarak bu ayki seminer RNE 2018 Teması Açılış Programı altında düzenlendi.
Sunuculuğunu Hasan Said Kalınoğlu’nun yaptığı halka açık olan program Kur’an-ı Kerim okunması ile başladı ve devamında RNE Yönetim Kurulu Sekreteri Prof. Dr. Ruhi Yavuz tarafından açış konuşması yapıldı. Yavuz konuşmasında RNE 2018 temasını ‘Birlikte Yaşama Kültürü’ olarak açıkladı ve bu başlık altındaki çalışmalara bu program ile başlandığını duyurdu. Açış konuşmasının ardından Doç. Dr. Ahmet Yıldız “İslam’ın Milli Görünümlerinden Müslümanların Milliyetçilikle İmtihanına” başlıklı seminer verdi ve Tv111 tarafından hazırlanan İstasyonda 82 Sene sinevizyonu ile program nihayete erdi.
Yıldız’ın seminerinden öne çıkan başlıklar şu şekildedir:
Din ve Milliyetçilik Arasındaki İlişki
Konuşabilme imkanını zorlaştıran ortadan kaldırmasa da daraltan hatta tekleştiren en önemli faktörlerden birisi milliyetçi düşünme alışkanlıklarımız, kalıplarımız ve pratiklerimiz. Din -özel olarak İslam- ve milliyetçilik arasındaki ilişkiye baktığımız zaman bunun tarihî tecrübe içerisinde evrilip geldiği noktadan çıkardığım iki sonuç var:
Birincisi, Müslümanlar ulus-devlet adı verilen bir siyasî örgütlenme biçimini veri olarak kabul etmiş, ona dönük itirazlarını geri çekmiş, olması gereken insanlık durumunun ulus-devletlerden oluşması gerektiğini kabul etmiş, en fazla ulus-devletlerin içeriğine dinî bir renk verme çabasını kendileri için yeterli olarak görmüşlerdir. Yerlilik ve millilik meselesi bunun karşımıza çıkan nihaî versiyonlarından birisidir.
İkincisi, din ve milliyetçilik etkileşimi içerisinde dinin milliyetçiliği etkilemesi. Milliyetçiliğin dini etkilemesi elbette bekleyebileceğimiz bir sonuçtur. Bunun beraberinde ortaya çıkan çok çeşitli formlardan bahsedebiliriz. Ancak en önemlisi dinin bizatihi bir milliyetçilik biçimini almasıdır. Bu milliyetçiliğe atfedebileceğimiz ya da milliyetçilikle beraber düşünebileceğimiz ‘olumsuzluk’ların bizatihi milliyetçileşen ya da kendisini bir milliyetçilik olarak ortaya koyan din üzerinden de ortaya çıktığını görüyoruz.
Ulus-Devlet Formuna İtirazımız Yok
Dinle milliyetçiliğin etkileşimi üzerinden baktığımızda dinin milliyetçiliğin içeriğine belli ölçülerde katkı yapması Müslümanlık üzerinden kendisini tanımlaması gibi unsurlara elbette rastlıyoruz. Ancak belirleyici olanın çoğu defa milliyetçilik olduğunu ve milliyetçiliğin en önemli sonucu olan ulus-devlet formunun bütün Müslümanlar tarafından genel olarak veri olarak kabul edildiğini görüyoruz. Öyleyse ulus-devlet formuna bizim itirazımız yok ama bu devlet Müslüman bir devlet olmalı. Devletin Müslümanlığı toplumun/milletin Müslümanlığı dolayısıyla bunun üzerinden ortaya çıkan kavramlara addettiğimiz anlam da bu şekilde bir kaymaya uğruyor.
Türkiye Müslüman Dünyanın Tabiî Lideridir Düşüncesi
2017’nin Kasım ayında yapılan bir anket çalışması var. Bu anket çalışmasına verilen cevaplar bizim toplumumuzun kendisini nasıl algıladığına ilişkin din-milliyetçilik ilişkisi açısından önemli birtakım veriler sunuyor ve bu veriler ortaya koyuyor ki bu yerlilik/millilik söyleminin çok güçlü bir toplumsal karşılığı var. Bu güçlü toplumsal karşılık normatif düzeyde ifade ettiğim bir güçlülük ya da toplumsallık değil olgusal olarak karşımıza çıkan bir sonuç. Mesela kendisini Türk olarak görenlerin yüzde 80’i İslam’ın kendi hayatlarında büyük önem taşıdığını, kimlikleri açısından önemli bir unsur olduğunu söylüyor. Bugün İsmet Özel’de gördüğümüz yerlilik ve millilik söylemi içinde de güçlü bir şekilde gördüğümüz ‘lider ülke Türkiye’ yaklaşımı ki Büyük Doğu geleneğinden gelir ama bu Osmanlı bakiyesiyle de ilişkilidir. Hilafeti elinde bulunduran bir imparatorluğun çocukları olarak İslam dünyasının tabiî lideri olduğu varsayımının seçmen nezdinde de güçlü bir karşılığının olduğunu görebiliyoruz. Bahsettiğim ankete cevap verenlerin yaklaşık yüzde 72’si Türkiye’nin Müslüman dünya için tabiî bir lider olduğunu düşünüyor.
Diğer Toplumlara Bakış Önemli Ölçüde Negatif
Yerlilik ve milliliği tanımlayan unsurlar açısından diğer toplumlara bakış önemli ölçüde negatiftir. Bir önemli kırılma noktası göçmenlere ilişkin bakışta ortaya çıkıyor. Bir siyasî parti ki bu kırılmayı kendisi için çıkış noktalarından birisi olarak aldı. Yaklaşık yüzde 78’i göçmenlere çok fazla kaynak ayrıldığını, devletin onlarla çok fazla ilgilendiğini ve bunun da olumsuz bir durum olduğunu ifade ediyor. Ancak bunun yüzde 49’u yine göçmenlerin içinde yaşadıkları toplum dolayısıyla bizim toplumumuz için bir fırsat penceresi de olabileceğini söylüyor. Yani bir ölçüde bunu yumuşatıyor. Onun dışında Türkiye’de çok fazla küresel/siyasî elitlerin etkisi olduğunu düşünenlerin oranı da aslında oldukça yüksek, yüzde 80’nin üzerinde. Dolayısıyla da demokratik değerler ve laikliğe atfedilen önemin giderek de azaldığını burada görebiliyoruz.
Yerlicilik ve Millicilik Bu Döneme Has Değil
Yerlicilik ve millicilik elbette bu döneme has bir söylem değil. Anadolu’da doğan bu nedenle de 1071’den bugüne kadar gelen süreç içerisinde bize ait olan her şeyi önemseyen ve bizden kabul eden dolayısıyla da kimliğimizin belirleyici unsuru olarak değerlendiren yaklaşım olan Anadoluculuk da yerlici bir damardı. Ancak bu yerlicilik ve milliciliğin farklı anlayışları da vardı. Mesela Kemalist anlayışa bakarsanız İslam Arap’ın dini olduğu için ne yerli ne de milliydi, yabancı ve sakınılması gereken bir unsurdu. İslam’a bu açıdan sadece bu milletin dini olduğu için değer atfeden kültürelci ya da milliyetçi yaklaşımların da hem Türkçülük hem de Kemalizm üzerinden kendisini ifade ettiğini görüyoruz. Risale-i Nur Enstitü ve 2018 teması bağlamında bakacak olursak Bediüzzaman iki ayrı grubu da eleştirmektedir.
Birincisi, güya dini korumak adına ‘zayıflayan İslamiyet’in muhafazası için İslam’ın milliyet toprağına dikilmesi ve milliyetten destek alınmasını savunan ulema ve sufî grubuna Bediüzzaman göndermede bulunur ve bunları şiddetle eleştirerek bid’at ehli olarak niteler.
İkincisi de milliyetçilere hitap eder. Milliyetçiler de bu milletin dini olarak İslam’a değer atfeder. Onlara göre bu milletin dini olarak İslam’ın ontolojik ya da epistemolojik bir değeri yoktur. İslam bu toplumun dini olduğu için önemlidir yaklaşımı milliyeti dinle aşılamak üzerinden baktığımızda milliyeti asıl alan -unsuriyet olarak ifade edebileceğimiz- etnisite olarak karşılayabileceğimiz bir kavramlaştırma şeklinde karşımıza çıkıyor.
Bediüzzaman bu iki yaklaşımı da eleştirir ve bu iki yaklaşımın da dini ikincilleştirdiğini tabiî hale getirdiğini dahası müstakil kimliğini ortadan kaldırarak unsuriyete gerçek bir vücut verdiğini ifade eder. İtibarî/nisbî olması gereken bir aidiyetin bir bağlanma biçiminin kimlik haline dönüştürülmesi elbette İslamiyetin ikincilleştirilmesi, türevi haline getirilmesi ve dolayısıyla beşerîleştirilmesi gibi bir sonuç doğuruyor.
Bediüzzaman’ın Kategorizasyonu: Unsuriyet ve İslamiyet Milliyeti
Bediüzzaman milliyet açısından iki kategorizasyon yapar: Unsuriyet ve İslamiyet milliyeti. Unsuriyet milliyetinin niteliğini de hakikilikle değil izafîlik/nisbîlik olarak ifade eder. Bunun üzerinden siyasî bir kimlik geliştirdiğinizde Osmanlılık ya da Türkiyelilik gibi vatandaşlık üzerinden çıkabilecek bir kimliktir. Eğer unsurlar diye bir şey olmasaydı o zaman hiçbir şekilde birbirini tanıma, anlama ve farklılaşarak birbirini bütünleme gibi bir durum ortaya çıkmayacaktı. Farklılaşmanın ilahî yaratılışın sosyal yansımaları olarak bir ayet olarak görülmesi ve bunun da tanışmaya ve insanlar arasında bütünleşme ve yardımlaşmaya vesile olması gerekir. Bu bir aidiyettir sadece. Hiçbir zaman kimlik olarak düşünülmemelidir.
Bediüzzaman, İslam’la ilişkisi açısından değerlendirildiğinde hakikî milliyetimizin İslamiyet olduğunu söyler. Eğer unsur lazımsa unsuriyet açısından da İslamiyetin yeterli olduğunu ifade eder. Peki “Biz Arap, Kürt ve Türk olmayacak mıyız” sorusu açısından bakıldığında Araplığın, Kürtlüğün ve Türklüğün kurgusunu soyut olarak yapmaz somut olarak yapar.
Türklük Bir Zarf Olarak Kullanılıyor
Bir arada olmak istediğimize göre bizi bir arada kılan birlikte yaşamamızı anlamlı kılan ve isteyerek katılabileceğimiz birtakım şiarlara ihtiyacımız var. bunlar bizi tek kılmayacak, bir kılacak. Bu birliği tekleştirirseniz ve tekilci bir siyasi söylemin meşruiyet haline getirirseniz bu
birliği inşa edemezsiniz. Nitekim Pakistan bir örnek oluşturuyor. Bediüzzaman’ın eleştirdiği İslamcı-Türkçü çizgi ve salt Türkçü çizginin dışında Türkleştirme yoluyla Batılılaştırmadır. Türklüğü bir zarf olarak uygulayıp aslında Batı medeniyetinin bütün sonuçlarını bu topluma taşıyan ve bunun üzerinden yeni bir Türk üreten ve İslam’la bir ilişkisi olmayan bu Türk’ü bize kimlik olarak sunan yaklaşımın üzerinden baktığımızda ise zaten topluma ait hiçbir projeksiyonun bulunmadığını toplumun buna sadece aracı kılındığını görüyoruz.
Kemalist Dönem İslam’ı Vicdanlara Hapsetti
Ulus devletin beraberinde getirdiği tasavvuru isterseniz siz Türk dünyası, isterseniz gönül coğrafyamız diyerek genişletin. Birisini Türklük üzerinden diğerini İslam üzerinden referansla içini doldurduğunuz bir milli çerçeveye hapsedin. Sonuç itibarıyla bununla sınırlanamayacak İslamiyet ve insaniyet çemberlerini de içine alacak bir genişlikte yorumlamadığınızda karşınıza çıkan şey milliyetçiliktir. Bunun içini dinle doldurmanız çok fazla bir şey değiştirmeyecektir. Bu hamiyetin nasıl bir hamiyet olduğu konusunda üzerinde ciddi şekilde düşünmemiz gerekiyor. Bunun aldığı biçimlere baktığımızda tabiki bunun sebepleri anlaşılabilir sebepler. Bunun üzerinde düşünebiliriz. Hem devraldığımız siyasî anlayış, tarihî miras buna çok açık bir nitelik taşıyor. Niye? Çünkü Kemalist dönem İslam’ı vicdanlara hapsetti. İslam’ın kamusal alana meşru ve legal bir şekilde çıkma kanallarını ortadan kaldırdı. Bunun üzerine nasıl bir tabloyla karşılaştık? Biz Müslümanlığımızla var olabilmek için önce kendimizi milli bir kimlik üzerinden ifade ettik. Türklük çok güçlü bir şekilde şemsiye olarak kamusal alana çıkışın kanalı haline geldi ve eklemlenme baştan kendisini ortaya koyduktan sonra bu kodlar beraber yürümeye başladı.
Milliyetçilikten Çok Eski Bir Duygudur
Müslümanların bugün milliyetçilikle kurduğu ilişki bir ideoloji olarak soyalizmle, liberalizmle ya da muhafazakarlıkla kurduğu ilişkinin biraz daha ötesinde geçiyor. Biz muhtemelen sosyalizme bu kadar olumlu bakmıyouz. Oysa sosyalizmin de çok güçlü bir eşitlikçi damarı vardı. Eşit ve adil bir dünya için çağrıydı bu. Liberalizm ve muhafazakarlıkla eklemlenmemiz çok daha güçlü, çok daha fazla kendimizden görüyoruz. Oysa muhafazakarlık da İslam’dan doğrudan örtüştüremeyeceğimiz Batılı bir ideoloji sonuçta. Çok güçlü bir şekilde milliyetçiliği bir ideoloji olarak düşünüyorsak bir Batılı ideolojiden söz ediyoruz, ama bir duygu olarak milliyetçilikten bahsediyorsak ki bu çok eski bir duygudur. Raşid halifeler döneminde devletin henüz belli bir milliyet ile tanımlanmadığı kısa bir dönem sonrasında Müslüman devletin Arap devleti olarak ortaya çıktığını, sadece Arap’da değil Emevî devleti olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bundan sonra bu şekilde devam edecektir. Hanedanların yönettiği toplumlarda din de asabiyetin bir parçası haline gelecektir.
Milliyetçiliğin Temeli Materyalizmdir
Milliyetçiliğin temeli esas itibarıyla materyalizmdir. Gaflet, dalalet, riya ve zulmetten ibaret bir macun olarak düşünürseniz milliyetçilik kişinin kendisini, hevasını ilahlaştırmasıyla çok yakından ilişkili kollektif benliğin tezahürlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Reel anlamda bir milliyetçinin çoğu defa dindarlığı araçsaldır. Akidevî boyut üzerinden böyle bir milliyetçilik dindarlıkla çok yakın bir ilişki kuramaz. Çok güçlü bir dini milliyetçilik fikrinin hakim olduğunu görüyoruz. Bunun en somut yansıması kendimizi İslam dünyasının lideri görmemizdir.
İslam Milliyeti Asıldır
Kürtlüğü veya Türklüğü asıl kabul edip bunun müsbeti nedir sorusunu sorarsanız yanlış soru sormuş olursunuz. Çünkü Müslüman açısından Arap-Kürt-Türk asıl milliyeti oluşturmaz. Müsbet fikr-i milliyet bu açıdan Türklüğün müsbet kavranışı değildir. İslam milliyeti asıldır. İslam milliyetini asıl kabul etmeyen anlayış müsbet değildir. Bundan bağımsızlaştırdığınızda milliyetin müsbet bir kavranışı olmaz. Nur geleneğinde ortaya çıkan müsbet milliyetçilik de tam bir galatı meşhurdur. Türkiye’de dindarlığı gelişimi açısından baktığımızda dindarlar milliyetçidir. Milliyetçiliği dindarlıktan ayırabileceğimiz bir tarihî kesite neredeyse rastlayamıyoruz. Soğuk Savaş döneminde milliyetçiliğin ve antikomünizmin bütün dinî gruplara nüfus ettiğini ve onların düşünme biçimini belirlediğini düşündüğümüzde müsbet fikr-i milliyetin müsbet milliyetçiliğe dönüşmesi ve oradan da Türklüğe aslıyet/hakikilik atfeden bir milliyet anlayışının gelişmesi müsbet değildir. Çünkü bununla beraber sonuçta “o Türk değildir” anlayışını doğuracaktır. Vatandaşlık olarak olabilir, siyasal olarak olabilir ama etnik olarak Türk değildir ve dolayısıyla da Türk kavramının içereceği olumluluk ya da bir takım haklardan yoksundur.
Pazar Seminerleri RNE tarafından her ayın ilk Pazar günü Üsküdar Üniversitesi Çarşı Yerleşke’de yapılmaya devam edecek. 1 Nisan 2018 Pazar günü İlahiyatçı Kenan Demirtaş “Kur’an-ı Kerim’de Cismani Diriliş” konusu hakkında konuşacak.
15
açık
Namaz Vakti
19 Mart 2024
İmsak | 05:37 | ||
Güneş | 07:02 | ||
Öğle | 13:17 | ||
İkindi | 16:40 | ||
Akşam | 19:22 | ||
Yatsı | 20:41 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 30 | 81 |
2. Fenerbahçe | 30 | 79 |
3. Trabzonspor | 30 | 49 |
4. Beşiktaş | 30 | 46 |
5. Kasımpasa | 30 | 43 |
6. Başakşehir | 30 | 42 |
7. Rizespor | 30 | 42 |
8. Antalyaspor | 30 | 41 |
9. A.Demirspor | 30 | 39 |
10. Alanyaspor | 30 | 39 |
11. Sivasspor | 30 | 38 |
12. Samsunspor | 30 | 36 |
13. Kayserispor | 30 | 36 |
14. Ankaragücü | 30 | 33 |
15. Hatayspor | 30 | 33 |
16. Konyaspor | 30 | 33 |
17. Gaziantep FK | 30 | 31 |
18. Karagümrük | 30 | 30 |
19. Pendikspor | 30 | 29 |
20. İstanbulspor | 30 | 13 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Eyüpspor | 27 | 64 |
2. Göztepe | 27 | 56 |
3. Sakaryaspor | 27 | 47 |
4. Ahlatçı Çorum FK | 27 | 45 |
5. Kocaelispor | 27 | 45 |
6. Bodrumspor | 27 | 44 |
7. Boluspor | 27 | 43 |
8. Bandırmaspor | 27 | 41 |
9. Gençlerbirliği | 27 | 40 |
10. Erzurumspor | 27 | 37 |
11. Ümraniye | 27 | 33 |
12. Keçiörengücü | 27 | 32 |
13. Manisa FK | 27 | 31 |
14. Şanlıurfaspor | 27 | 27 |
15. Tuzlaspor | 27 | 27 |
16. Adanaspor | 27 | 27 |
17. Altay | 27 | 15 |
18. Giresunspor | 27 | 7 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Arsenal | 28 | 64 |
2. Liverpool | 28 | 64 |
3. M.City | 28 | 63 |
4. Aston Villa | 29 | 56 |
5. Tottenham | 28 | 53 |
6. M. United | 28 | 47 |
7. West Ham United | 29 | 44 |
8. Brighton | 28 | 42 |
9. Wolves | 28 | 41 |
10. Newcastle | 28 | 40 |
11. Chelsea | 27 | 39 |
12. Fulham | 29 | 38 |
13. Bournemouth | 28 | 35 |
14. Crystal Palace | 28 | 29 |
15. Brentford | 29 | 26 |
16. Everton | 28 | 25 |
17. Luton Town | 29 | 22 |
18. Nottingham Forest | 29 | 21 |
19. Burnley | 29 | 17 |
20. Sheffield United | 28 | 14 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Real Madrid | 29 | 72 |
2. Barcelona | 29 | 64 |
3. Girona | 29 | 62 |
4. Athletic Bilbao | 29 | 56 |
5. Atletico Madrid | 29 | 55 |
6. Real Sociedad | 29 | 46 |
7. Real Betis | 29 | 42 |
8. Valencia | 28 | 40 |
9. Villarreal | 29 | 38 |
10. Getafe | 29 | 38 |
11. Las Palmas | 29 | 37 |
12. Osasuna | 29 | 36 |
13. Deportivo Alaves | 29 | 32 |
14. Mallorca | 29 | 30 |
15. Rayo Vallecano | 29 | 29 |
16. Sevilla | 29 | 28 |
17. Celta Vigo | 29 | 27 |
18. Cadiz | 29 | 22 |
19. Granada | 28 | 14 |
20. Almeria | 29 | 13 |