Ülkemize dayatılan laiklik anlayışı, devleti dizayn etmekten ziyade, toplumu sekülerizm bağlamında dönüştürecek nitelikte tasarlandı.

Batı edebiyatı merakının rakı müptelalağına dönüşerek hassasiyet kazanmasın gerekçesi de bu olsa gerek.

Kısmen başarılı olduklarını itiraf etmek zorundayız. Azınlık olarak kalsa da değerleriyle mesafeli bir kesim ürettiler ve o kitleyi istedikleri istikamette güncel olarak manüpüle edebiliyorlar.

Lakin sandık günü gelince, dönüştüremeyi başaramadıkları kesimin gönlünü kazanmak adına kendileri şebekleşiyorlar.

Sanıyorlar ki bu sessiz çoğunluk maymunlara da oy verir. Nereden geliyor bu cüret?

Toplum mühendisliği projesinden etkilenmeyen feraset ehli milleti kandırmanın bu kadar kolay olabileceğine nasıl ikna oldular?

Cevap basit aslında, kişi kendinden bilir işi!...

***

Militarist bürokrasinin Nato güdümünden çıkarak millileşmesi sürecinde, son nefeslerini kullanarak 15 temmuza yeltenen işbirlikçilerin çuvallamasını müteakip,

Oligarşik diktatörlüğün, bugüne kadar payandalığını yapan TSK ile ilgili umutları sona erdi.

Bu sebeple milli ordunun yönetimine saldırarak teröre müzahir kitlenin desteğini kazanmanın yollarını arıyorlar. CHP yönetim kadrosundaki köklü revizyonu bu minvalde okumak lazım.

Siyasi partileri unutun. Bundan sonra giderek derinleşmesi öngörülen kutuplaşma, vatanseverlerle işbirlikçiler arasında olacaktır.

Silkelenmekten imtina ederek safını belirlemekte tereddüt eden gafiller, bu sürecin evrileceği nihai menzilde ziyadesiyle pişman olacaklar.

Artık mücadele siyasetle sınırlı değil, nitekim geldiğimiz noktada gayrı memleketin müdafaası söz konusudur.

Safınızı değil, Bayrağınızı seçin!...