Annem bahçeye gül dikmiş.

Hani şu Hakan Taşıyan'ın "Güz gülleri gibisin hiç bahar yaşamadım" diye içli içli söylediği çok şarkıda bahsi geçen güllerden. Gerçi sonra Hakan abimiz işi dizi sektörüne kadar getirince baharın en alasını falan yaşamıştı, sonunda mevzu onun baharı değil bizim baharımız olarak kalmıştı. Canı sağolsun...

Annem iki aydır güle o kadar gözü gibi baktı ki bir ara "nüfusa alır mı alırsa bacım mı olur gardaşım mı olur" ikilemini bile yaşadım.

Geçen gün iki saat boyunca çok şiddetli yağmur yağdı burada, önce rüzgar çıktı, gök gürledi uzun uzun, "de hadi sende artistlik yapma yağacaksan yağ" dediğim anda dolu yağmaya başladı.

Kimse benim şom ağızlığımı hafife almasın, büyük konuşmayı sizden öğrenecek değiliz!

Dolu başladığında annem bahçede "bunu nüfusa alsam mirastan nasıl pay aldırabilirim" diye düşünüyordu sanırım, kendini gülün bakımına öyle kaptırmıştı ki yağmurun geldiğini fark etmedi. Fark ettiyse de oralı olmadı.

Balkondan izliyorum, dolu başladı annem önce ne yapacağını şaşırdı etrafına bakındı, beş saniye bile düşünmeden kendini apartmana attı. Gül, yağmurun altında karne hediyesi olarak çocuğa alınan, üç ay boyunca çok sevilip çok şımartılan, sonra yazlıkta terk edilen süs köpeği gibi orada kalakaldı.

Öylesine şaşkın öylesine çaresiz...

İslami hassasiyetimize çok benzettim annemin o tavrını. Güzel ve güneşli günlerde başımıza taç ettiğimiz islam, fırtınaya yakalandığımız zaman ilk terk ettiğimiz şey halini alıyor.

Tehlike anında ilk kurtarılacak şey İslam olması gerekirken, ilk kurtulmaya çalıştığımız şey o olmaya başladı.

"Tevbe edersin Allah affeder" rahmeti elimizde "aman canım tevbe edersin bişiiicik olmaz" laubaliliğine dönüştü.

Annem fırtına bitince gülüne döndü, yaprakları dağılmış dalları kırılmış tomurcukları kopmuştu.

Fırtına dinince aynı şekilde bizde eski mükemmel Müslüman olmaya çalışıyoruz, yama yapıyoruz açtığımız gediklere durumu kurtarmak için söylediğimiz her yalan bişeycik yapmaz sanıyoruz, yapıyor haliyle...

Oysa annem evlendiğinden beri yaşadığı şu şehrin hava durumunu biliyordu. Tembellik yapmasa o kadar değer verdiği gülüne fırtına gelmeden bir çare düşünebilirdi.

Fırtınalara, depremlere, düşmelere, kalkmalara hatta kaçmalara dayanıklı İslamlarımız olmalı.

Sonra annem gibi otururuz ağlarız giden ihlasımıza...