Bir cemaat lideri, sadece cemaatinin imani hizmet faaliyetleri için karar alabilir. Ve bu gayet doğaldır. Eğer o karar İslam'a aykırı değilse, cemaat olmanın gereği olarak, verilen karara uymak lazımdır.

Lakin bir cemaat lideri, cemaatine mensup olan bir memura, devletteki veya çalıştığı kurumdaki vazifesine yönelik özel bir emir veremez. Çünkü, Devletin İslam'a aykırı olmayan emirlerine itaat farzdır. Yani Müslüman bir memur, vazifesi konusunda sadece amirinden emir alabilir.

Eğer bir cemaat lideri bir memura, devletteki vazifesini ilgilendiren bir emir veriyorsa, o cemaatten uzak durmak ve hatta ihbar etmek lazım. Ayrıca bağlı olduğumuz cemaat, Ehl-i Sünnet bir dairede olmalıdır.

Sonuç olarak, bu iki düsturu rehber edinen bir adam, İslami cemaat kisvesine bürünmüş örgütlerin tuzağına düşmez.

Peki bir cemaate mensup olmak gerekli midir?

Şöyle ki, insan soysal bir varlıktır. Bu nedenle gerek maddi alemde gerekse manevi alemde birlikte hareket etmeye meyyilidir. Ataların da dediğin gibi, "Birlikten güç doğar." Ayrıca her Müslüman'a İslam'ı tebliğ vazifesi farzdır.

İşte cemaat olma gerekliliği buradan çıkıyor. Elbette bir insan tek başına da İslam'ı tebliğ edebilir. Ama bunun için kendisini çok iyi yetiştirmesi gerekir. Lakin tebliğ vazifesini bir toplululuk (cemaat) halinde yaparsa, çok daha etkili olur.

Yani tebliğ hizmetini bir cemaat içinde, görev taksimiyle, kendisine en uygun ve yapabiliceği bir görevle yapmak, çok daha iyi ve hızlı sonuçlar verir.

Ayrıca etrafımıza baktığımızda, bir cemaate mensup olmayan insanların genel manada tebliğ gibi bir kaygılarının olmadığını rahatlıkla görürüz. Ama diğer yandan bir cemaate mensup insanların, bulundukları ortamda İslam'ı tebliğ ettiklerine de sıklılıkla şahit oluyoruz. İşte bu durum, bir gaye doğrultusunda cemaat halinde hareket etmenin getirdiği bir sonuçtur.

Sonuç olarak, İslam'ı tebliğ vazifemizi daha etkili bir şekilde yapmak istiyorsak, bu vazifeyi bir cemaat dairesinde yapmak, özellikle bu dehşetli zamanda elzemdir. Allah yâr ve yardımcımız olsun.