Zeka geriliği bulunan ve yüzde 50 zihinsel engeli olan Sinem, çevresindeki 5 kişi tarafından tecavüze uğradı. Tecavüz, Sinem’in hamile kaldığının anlaşılması üzerine ortaya çıktı. Ancak mahkeme heyeti, zihinsel engelli kadının ‘bağırmadığını’ gerekçe göstererek sanıkların tamamı hakkında beraat kararı verdi.

Eğer tecavüze uğradığı iddia edilen kişi, zihinsel engeli olmayan yetişkin biri olsaydı, itiraz etmediği için karar yerinde olabilirdi. Yani o zaman, kanunlara göre tecavüz söz konusu olmazdı.

Lakin %50 zihinsel engeli olan bir kişi, kaç yaşında olursa olsun, zeka ve akıl anlamında çocuk hükmündedir. Zaten Sinem kardeşimize bu yönde verilmiş 3 adet rapor bulunmaktadır.

Madem, Sinem'in akli muhakeme anlamında çocuk hükmünde olduğu raporla sabittir. O halde tecavüz esnasında bağırmaması, rızası olduğu anlamında değerlendirilemez. Kaldı ki, neden bağırmadığı yönünde sorulan soruya, "Bilmiyorum" diye cevap vermiştir. Hatta böyle bir soru bile abestir.

Zira bir çocuğun, çeşitli şekillerde bağırmasına meydan vermeden kandırlabileceğini, akli melekeleri yerinde olan her hakimin rahatlıkla anlaması gerekir. Yani Sinem'in akli yetersizliği (çocukluk) istismar edilerek, kötü emellere alet edilmiş olması suçu, bir tecavüzden daha beter bir suçtur.

Daha özet olarak izah etmemiz gerekirse, bu tecavüz olayı, yetişkin birinin değil, bir çocuğun tecavüze uğraması olarak değerlerdirilmelidir.

Ayrıca kanunlar; yaşamın her alanına, yaşanan her vakaya net cevap veremez. Bu yüzden kararlarda, hakimlere verilen, kendi vicdani kanaatleri doğrultusunda karar verme yetkisi büyük bir paya sahiptir.

Böyle bir olayda; başvurulması ve sorgulanması gereken ise, kanundan ziyade bu kararı veren hakimin vicdanıdır. Zira vicdanı bozuk bir hakim, kanunları baştan aşağı ezberlese ve uygulasa dahi her zaman doğru karar vermesi imkansızdır.

Sonuç olarak, bu yargılama yok sayılarak, dosyanın aynı mahkemeye iade edilmesi ve aklı başında, vicdanı bozulmamış başka bir hakime verilmesi elzem görülmektedir.