Son üç haftadır dövize uygulanan spekülatif hareketler sonucunda ülkemizde her alanda fiyatları fırlatıp insanları canından bezdirenlerin kimler olduğu tartışılıyor. Özellikle kamu oyunda bu spekülatif hareketlerin gece bizim piyasalarımız kapalıyken, asya piyasaları üzerinden yapıldığı yazılıp çizilsede, bu bilgi tamamen gerçek dışı olup, insanlara hedef saptırmayı amaçlayan bir bilgidir. Piyasalarımıza BİS denilen kurum saldırdı. Bu kurumdan bahsedeceğim lakin öncelikle işin arka planını anlatmakta fayda görüyorum.

Bu ülke hala 17 yıl önce ANASOL-M hükümetinin kendi başına buyruk yaptığı icraatlerin pisliğini temizlemeye çalışıyor. Nasıl mı? Şimdi hemen konuyu detaylandıracağım. Hepimizin bildiği üzre, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 16 yıl önce yönetimin başına geldiği günden bu yana Merkez Bankası'nın ‘faiz' ve ‘kur' politikalarına yönelik eleştirilerini, her fırsatta dile getirerek, Merkez Bankası'nın Bu ülkenin kanayan yarası olduğunu vurgulamaya çalışıyor. Erdoğan'ın nasıl bir yapı ile savaştığını anlamak istiyorsanız, bundan sonrasını daha dikkatli okumanızı tavsiye ediyorum.

Hatırlayacağınız üzere AK Parti yönetime gelmeden önce ülkemiz Anasol-M koalisyonu tarafından yönetiliyordu. O döneminde ortaya çıkan ekonomik kriz sonrasında, hangi akla hizmetle yapıldı bilinmez ama bu ekonomik krizin yaralarını sarmak üzere Kemal Derviş isimli bir zatı muhterem apar topar Amerikadan Türkiye'ye getirilmiş ve seçilmiş olmamasına karşın ekonominin başına oturtulmuştu.

Odönemde Kemal Derviş ismi malum medya patronları tarafından  öyle bir şişirilmişti ki siyasi ve ekonomik açıdan zor günler geçiren Türk halkı Kemal Derviş'i bir Kurtarıcı olarak görmeye başlamıştı. Anlayacağınız, denize düşmüştük ve yılana sarılmak zorundaydık. Dedim ya... O dönemde Kemal Derviş ismi malum medya tarafından öyle bir şişirilmişti ki, yaptığı hiçbir icraat getirdiği hiçbir reform sorgulanmadan yargılanmadan toplumda ve de mecliste kabul görüyordu.

Kemal Derviş'in ise o koltuğa oturur oturmaz yaptığı ilk icraat, zaten içinde barındırdığı yabancı ortaklar yüzünden, aldığı kararlara müdahale edemediğiniz Merkez Bankası'nı, özerk bir yapıya kavuşturmak oldu. İşte dananın kuyruğu tam da o kararla kopmuş oldu. Zaten kendi başına buyruk hareket etmeye alışkın olan Merkez Bankası'nı artık hiç kimsenin durdurmaya gücü yetmiyordu.

ANASOL-M iktidarının ve Kemal Derviş'in bu ülkeye attığı en büyük kazık, Merkez Bankası'nın özerkleştirilmesi olmuştur. Devletlerin resmi bankacılık işlemlerinin idaresini elinde tutan merkez bankalarının özerkleştirilmesi' denilen şey, merkez bankalarının devlet kontrolünden çıkarılmasından başka bir şey değildir. Türkiye, bu kararın üzerinden tamıtamına 16 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen hala yediği bu kazığın semeresini çekiyor.

AK Parti iktidara geldiğinde MB'nin başında Anasol-M kualisyonu tarafından atanmış olan Süreyya Serdengeçti bulunuyordu. Taa ki 16 yıl öncesinde de Merkez Bankası'nın izlediği yüksek faiz politikasını eleştiren Erdoğan, üzerine bastıra bastıra bu politikanın, ihracatı ve ekonomiyi olumsuz yönde etkilediğini dile getirmiş hatta hatta Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşıyarak, İstanbul'u bir Finans şehri haline getirmeyi tavsiye etmişti. Nedendir bilinmez, Erdoğan'ın bu teklifi o dönemde siyasiler ve ekonomi çevreleri tarafından büyük tepki görmüş hatta hatta medya üzerinden büyük eleştirilere maruz kalmıştı.

Erdoğan, Serdengeçti'nin görev süresi dolduğunda, Adnan Büyükdeniz'i Merkez Bankası Başkanı olarak atamak istemiş fakat onun bu isteği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in engeline takılmıştı. Hatta hatta o dönemde Deniz Baykal hükümete, "Serdengeçti'yi yeniden atayın" diye emrivakide bulununca, Başbakan Erdoğan "sen kendi partini idare et" şeklinde karşılık vermişti.

Hemen akabinde Sezer Durmuş Yılmaz'ı atayarak tartışmalara son noktayı koymuştu. Durmuş Yılmaz'dan sonra Erdoğan Erdem Başçı'yı atadıysa da Kemal Derviş'in Merkez Bankası'na bahşettiği özerklik hikâyesinden dolayı sonucu hiçbir şekilde değiştirememişti. Ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, kimi atarsa atasın. Özerk bir yapıya sahip olan ve hisselerinin  büyükçe bir kısmını siyonistlerin elinde bulundurduğu, siyonist sisteme karşı sonucu bir türlü değiştiremiyor.

Yönetimi siyasi iktidarca atanmış olmasına rağmen devlete ve hükümete karşı direnen hatta hatta ülkenin başında bulunan yöneticilerle dalga geçercesine kararların altına imza atan Merkez Bankası bu gücü nereden alıyor dersiniz? işte tam da dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır.

Bakın arkadaşlar...

‘Bank for International Settlements (BIS) denen bir yapı var. Uluslararası Ödemeler Bankası olarak bilinen bu BIS denilen yapı, 1930'da İsviçre'nin Basel şehrinde Siyonist bankerlerin girişimi ile kurulmuş olup, bu kuruluş bütün Merkez Bankalarının ana üssü olarak görev icra etmektedir. Sözde özerk olarak bildiğimiz Merkez bankalarının da bağlı bulunduğu BİS adı verilen bu yapı dünya finans sistemini ve ülkeleri kontrol etmeye yarayan en önemli mekanizmalardan biridir.

Her ne kadar dışarıdan bu yapının, yönetim çekirdeğini, İngiliz ve Amerikalılar oluşturuyormuş gibi görünse de işin arkasında siyonistler ve siyonist sermaye vardır. Bu yapının yönetim kurulu, senede 6 kez toplantı yapar. Bu toplantılarda alınan kararlar gizlidir. Dışarıya yansımaz. Yani anlayacağınız, her ne kadar BIS adı verilen bu bankanın adını, toplumlar içerisinde çok fazla deşifre olmasın diye, medya kuruluşlarından çok fazla duymamış olsakta, bu mafya vari yapı FED ve IMF'de dahil olmak üzere, bütün bankaların ANASI olarak bilinir.

Merkez bankalarının bağlı bulundukları ülkelerde izleyecekleri yol haritasını ve o ülkelerde meydana gelen siyasi gelişmelere göre uygulayacakları faiz  politikasını belirleyen yapının adına biz "BİS" diyoruz. Siz SİYONİST ÜST diyebilirsiniz. Amerika ve Avrupa merkez bankalarıda dâhil olmak üzere dünyada ne kadar finans ile uğraşan banka ve benzeri yapı varsa, dünya para piyasasını küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda kontrol etmek için çalışan BIS'den, bilgi almadan veyahut ona danışıp görüşünü sormadan faizde ne indirim, ne de artırım yapamazlar.

BİS denilen bu yapı ülkeler üssü ve otoriteler üssü bir yapı olup binasına hiçbir otorite giremez. Arayama yapamaz, hesaplarını inceleyemez. Hepsinin diplomatik hak ve donulmazlıkları olduğu için, çalışanları tutuklanamaz, eşyaları aranamaz. Bu sayede benzersiz bir dokunulmazlığa sahipler. Dünyanın finansal gücünü elinde bulunduran güçlerin asıl amaçları dünyanın düzenini seçilmiş özel kişiler tarafından kontrol ederek yeryüzündeki bütün ülkelerin ekonomilerine ve politik sistemlerine hakim olmaktır. Bahsettiğimiz bu feodal sistem gizli toplantılar gizli anlaşmalar ve gizli konferanslarla ülkelerin içerisine onuşlandırılmış Merkez bankaları kullanılarak idare ediliyor.

Türkiye Merkez Bankası'nın mevcut hükümetlere karşı diklenmesine bir de bu gözle bakacak olursak, Erdoğan'ın değişim çabasını ve kimlerle savaştığını daha iyi  anlamış oluruz. Ayrıca hatırlayacağınız üzre BİS denilen du bankanın bulunduğu İsviçre'nin Basel şehri aynı zamanda ilk Siyonist kongrenin de toplandığı şehir olması hasebiyle dikkatleri üzerine çekmektedir.

Sizce bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde İsviçre kanunlarının uygulanıyor olması bir tesadüf olabilir mi? Tabiki hayır. Siyonistler her zaman sağ gösterip sol vurmayı severler. Bizler siyonizmin üssü olarak her zaman Amerika'yı bildik fakat gördüğünüz gibi Siyonistlerin ana üssü Amerika değil, İsviçre'nin Basel şehridir. İşin ilginç yanı Siyonizm'den en büyük darbeyi yiyen, yine Amerika'nın ta kendisidir. Nitekim, ABD'nin eski başkanlarından T. Jefferson "Merkez Bankası, anayasamızın ilkelerine ve düzenine karşı son derece düşman tavırlar içinde olan bir kurumdur" diye beyanat vererek, kendilerininde bu çarkın içerisinde nasıl ezildiğini dışa vurmuştur.

Şimdi gelelim bizim ülkemizde son zamanlarda oynanan oyuna!

Erdoğan ısrarla faizleri indirin diye uyarıda bulunmasına rağmen Merkez Bankası'nın başına buyruk bir şekilde faiz arttırımına gitmesi nasıl bir çarkın içerisinde ezilmeye çalıştığımızı en bariz örneğidir. Türkiye'nin kendi yönetimini ve kendi geleceğini belirlemek için geçtiğimiz yıl gündeme aldığı ve bu yıl da uygulamaya koyacağı başkanlık sisteminin uygulamaya geçmemesi için elinden geleni ardına koymayan siyonist sistem, işte bahsettiğimiz bu BİS tarafından üzerimize baskı uygulamak suretiyle önümüze set vurmaya çalışıyor. Biz sahnede figüranların sergilediği şaklabanlıkları seyrederken asıl oyun perde arkasında oynanıyor.

Siyonistlerin kurduğu ve yönettiği BİS tarafından alınan kararlarla, Merkez Bankası aracılığıyla üzerimizde bir yıldırma ve bezdirme politikası uygulanıyor. Hani son günlerde sosyal medya üzerinden geceleyin bizim piyasalarımız kapalıyken kur sistemimize yapılan saldırının Asya piyasaları üzerinden  yapıldığı gibi yalan bir bilgi yayılmaya çalışıldı ya... Bunun altında yatan sebep ise milletin BİS denilen siyonist yapıyı öğrenmesinin önüne geçmekti ve maalesef ki biz hepimiz onların önümüze attığı bu yemi yemekle kalmayıp bu bilgiyi sayfalarımıza da taşıyarak onların çarkına su taşımış olduk.

Olayı derinlemesine incelersek piyasalarımıza yapılan saldırının saati ile, Asya piyasalarının açılış saati arasında tamı tamına 1 saat oynama olduğunu göreceğiz. Peki nasıl oluyorda piyasalarımız tamamen kapalıyken kur sisteminize müdahale edebiliyorlar derseniz, onun da cevabı basit...

BİS denilen kurumun geliştirdiği ve sadece bankaların, bankalar arası para aktarımı icin kullanabildiği  SWIFT adı verilen bir yazılım sistemi  var. SWIFT'in ana anahtarı ile bütün borsalar kapalı iken dahi, böyle büyük bir para operasyonunu çekebiliyorsunuz. Ben bu kadarını yazdım, gerisini siz araştırın. Diyeceklerim bu kadar..