Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Sağlık Bakanlığına devredilen askeri hastanelerde hizmet önceliğinin asker, gazi ve şehit ailelerinde olduğunu söyledi. Akdağ, GATA’nın Sağlık Bakanlığına bağlanmasından sonra yapılan eleştirilere sert bir dille cevap vererek, “Bu kadar ahlaksızlık olmaz” dedi. “Sivil GATA’nın son şehidi Yüzbaşı Özgür Özek” başlığıyla verilen habere de tepki gösteren Bakan Akdağ, “Bu hem ahlaksızlık hem de şerefsizliktir. Orada bu kardeşimizi tedavi eden hekimler ve personel, aynı hekim, aynı personel. Ne demek istiyor? Oradaki hekimler ve personel, şehit olan yüzbaşı kardeşimizi kasten mi böyle bir noktaya getirdi? Bu kadar ahlaksızlık fazla” ifadelerini kullandı.

TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ı konuk etti. Programda gündeme dair açıklamalarda bulunan Bakan Akdağ, 15 Temmuz darbe kalkışmasının ardından Sağlık Bakanlığına devredilen 30 askeri hastane ve 3 askeri eğitim hastanesi hakkında ki iddiaları yanıtladı.

GATA’nın Sağlık Bakanlığına devredilmesi ile ilgili yapılan eleştirilere cevap veren ve bu yönde asılsiz iddialarla haberler yapıldığını belirten Bakan Akdağ, yapılan eleştirileri “Haksızlık” olarak değerlendirdi. Akdağ, Sağlık Bakanlığına devredilen hastanelerde askeri personele bakılmadığı iddialarına ise “Sağlık Bakanlığına devredilen hastanelerde hizmet önceliği askerlerimizde, gazilerimizde ve şehit ailelerimizdedir” ifadeleri ile cevap verdi.

FETÖ soruşturması kapsamında memuriyetten ihraç edilen 2 bin kişi olduğunu kaydeden Bakan Akdağ, açığa alınan personelle ilgili çalışmaların devam ettiğini, yeni ihraçların olacağını söyledi.

Sağlık Bakanı Akdağ, Sağlık Bakanlığının personel ihtiyacına ilişkin ise “Toplamda 8 bine yakın, 4 bine yakın da doktor personeli istihdam edeceğiz. Aşağı yukarı 11-12 bin civarında bir personeli Ekim-Kasım aylarında inşallah istihdam edeceğiz” dedi.

“Karanlık senaryolar üretmek aslında bu ülkeye hiç yarar sağlamıyor”

Bazı basın yayın organlarında yer alan 2. darbe kalkışmasının olabileceği yönündeki iddiaları yanıtlayan Bakan Akdağ, "Elbette dikkatli olmak zorundayız, elbette mücadelemizi sürdürürken bunun uzun soluklu olduğunu iyi bilmeliyiz ve yine elbette kamuda yapılacakları hızlı biçimde yaparken bir taraftan da yargı gerekenleri yapmalı, yapıyor ama bütün bunların dışında uyanık olmanın, dikkatli olmanın dışında bu iddiaların tamamen spekülatif olduğuna inanıyorum ben. Milletimiz böyle bir şeye izin vermeyeceğini o kadar net biçimde gösterdi ki dolayısıyla böyle ülkenin geleceğine ait karanlık senaryolar üretmek aslında bu ülkeye hiç yarar sağlamıyor. Bir de bunları üretenlere bakmak lazım. Kim bunlar? Kerameti kendinden menkul uzman diye çıkıyorlar maalesef bazı televizyon kanalları böyle bir yanlışa düşüyor. Onlar her şeyi biliyormuş gibi anlatıyorlar, gelecekten bilgiler veriyorlar ama bunlara geçmişte de çok rastlıyorduk. Yeni yeni bu başladı şimdi, 15 Temmuz’un o ilk etkileri çıktıktan sonra ikincil olarak bu işten kazançlı olmayı umanlar böyle bir faaliyetin içerisine girdiler. Milletimiz emin olsun ki Allah’a şükürler olsun bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde güçlü bir hükümet var bu ülkede, gereken bütün tedbirler alındı, alınıyor. OHAL Kanunu çerçevesinde gerekenler yapılıyor. Bir taraftan bu senaryoları ileri sürenler öbür taraftan OHAL’in kaldırılmasını istiyorlar. OHAL’in uzatılmasına karşı çıkıyorlar bu da yaman bir çelişki. OHAL’in hükümetimize verdiği imkanlar çerçevesinde gereken mücadele çok başarılı bir şekilde yürütülüyor, milletimiz müsterih olsun” diye konuştu.

OHAL’in uzatılması

Bakan Akdağ, Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınan OHAL’in süresinin uzatılması tavsiye kararına ilişkin ise, "Gazete ya da kanal ismi vermek istemiyorum ama bugün Türkiye’de OHAL’in devam etmesine karşı çıkanların borazanlığını yapan bazı medya organları geçmişte de şöyle bir yol izlediler: Fransa’da patlama olduğu zaman, Fransa’da terör saldırısı olduğu zaman, bir başka Avrupa ülkesinde terör saldırısı olduğu zaman onların acılarını paylaştılar, Türkiye’de tamamen benzeri terör olayları olduğu zaman hükümeti suçlamakla günlerini geçirmeye başladılar. Bu aslında kötü niyet gösteriyor. Fransa’nın OHAL’i demokratik oluyor, Türkiye’nin OHAL’i demokratik olmuyor, antidemokratik oluyor. Türkiye’deki şartlarla Fransa’daki şartları kıyaslamak istesek kıyaslayamazsınız. Suriye sınırı, Irak sınırı, PKK, DEAŞ, DHKP-C, FETÖ ihaneti, 15 Temmuz, 241 şehit, 2 bin 200’e yakın yaralı gazimiz, büyük, korkunç bir darbe teşebbüsü millet tarafından püskürtülen. Evet Fransa’daki acıları paylaşıyoruz ama Fransa’da bir bombalama olmuştur, iki bombalama olmuştur insanlar hayatını kaybetmiştir. Türkiye’de böyle değil ki, biz kalkıyoruz sabahtan akşama kadar Türkiye üzerinde bir takım emelleri olan grupların taşeronu olan birbirinden farklı birkaç terör örgütü ile mücadele ediyoruz, üstüne üstlükte memleketi içinden ele geçirmeye çalışan bir ihanet şebekesiyle karşılaşıyoruz, kolay değil. Açık söyleyeyim, güçlü bir iktidar olmasa, güçlü bir Cumhurbaşkanı olmasa, onun liderliği olmasa Allah korusun Türkiye bunun altında ezilir giderdi" ifadelerini kullandı.
OHAL’in sadece kanun çıkarmakla ilgili bir husus olmadığının altını çizen Akdağ, şöyle devam etti:

"Pratik olarak gözaltına almalar, sorgulamalar ya da bir takım ani müdahale gerektiren durumlar da bu refleksin hızlı bir şekilde verilmesini sağlayan mekanizmalar var ve bunu ihtiyacı olan her ülke uyguluyor, uygulamalıdır. İhtiyacı olduğu zaman ABD uyguluyor, ihtiyacı olduğu zaman Fransa’da uyguluyor. Tabii ki, ihtiyacı olduğu zaman Türkiye’de uygular. Asıl olan şu: OHAL var da burada günlük hayatını yaşayan vatandaş ne kadar etkileniyor? Hiç etkilenmiyor. Daha önce Başbakanımmız da ifade etti, ’OHAL’i biz hükümet olarak kendimize ilan ediyoruz’ çünkü karşımızda mücadele edeceğimiz gruplar gerçekten son derece tehlikeli, acımasız, zalim, birbiriyle irtibat kurabilen, dışarıdan destek alan gruplar, FETÖ terör örgütü buna dahil. O zaman biz kendimize OHAL ilan ediyoruz, biz bununla millet adına mücadele etmek için OHAL ilan ediyoruz, onun dışında burada milleti olumsuz etkileyen herhangi bir şey yok ki olmaz.”

İhraç edilen ve açığa alınan personellerde son durum

Bakan Akdağ, sağlık alanında FETÖ mücadelesinde hangi aşamada oldukları ve personel açığı ile ilgili şu bilgileri verdi:

"Açığa aldığımız personeller var 5 binin üzerinde. Memuriyetten ihraç ettiğimiz de 2 bin kişi var. Açığa aldığımız diğer personellerle ilgili çalışmalar devam ediyor, yine ihraçlar olacak. OHAL kararnamelerinin bize verdiği bir görev bu aynı zamanda. Görev ve yetki çerçevesinde bu çalışmalar devam ediyor. İhraç edilenler yine olacak, bu hususta kılı kırk yarıyoruz doğrusu. Bir örgüte aidiyeti, mensubiyeti, destekçiliği netleşmemiş olan herhangi bir kimseyi bugüne kadar ihraç etmedik, etmeyeceğiz de. Bunun için çok dikkatli davranıyoruz doğrusu, bizzat ben kendi bakanlığımda ekiplerin başında çalışıyorum ve Başbakanımızın da bize verdiği talimat şudur: ’Bu işi bizatihi siz de çok yakın takip edeceksiniz’. O ekipler çalışıyor kararnamenin verdiği görev çerçevesinde ama nihayetinde de biz bu arkadaşlarımızla çok yakın çalışıyoruz. İsim isim tek tek biz çalışmadık ama prensiplerin belirlenmesinde mutlaka biz meselenin içerisindeyiz ve yakından takip ediyoruz. Herhangi bir itiraz gelirse de, her itirazı istisnasız çok kıymetli görüyoruz ve yeniden değerlendirilmesi için ilgili komisyonlara bunları talimatlandırıyoruz. Bir taraftan devletin içinden, kamu görevi yapanların içinden bu çetenin mensuplarını ayıklamak lazım, öbür taraftan da masumları bu meselenin içine sokmamak lazım. Bir mekanizma kuruldu, valiliklere itirazlar yapıldı, Başbakanlığımız bunları topluyor, tekrar bize Başbakanlık gerekli gördüğü isimleri verecek. Eğer herhangi bir yeni değerlendirme yapmak gerekiyorsa da bunları yapacağız."

Kararnamenin FETÖ/PDY’nin bir terör örgütü olduğunu söylediğini kaydeden Akdağ, "Bir terör örgütü olduğunu da en zalim biçimde gösterdi. İnsan kendi insanının üstüne ağır silahlarla ateş eden bir örgütten daha zalim bir terör örgütü olur mu? Bunu en ağır biçimde gösterdiler. F-16’lardan bombalayarak, helikopterlerden ateş açarak, tanklardan ateş açarak, paletlerin altına insanları, araçları alarak böylesine zalimce. Bize ne diyor ilgili kararnameler? ’Bu örgütle bağı olanları kamudan uzaklaştırın’ diyor. Biz de bunu tespit etmeye ve uzaklaştırmak için gerekeni yapmaya çalışıyoruz, yaptığımız bundan ibaret. Bu terör örgütü ile bağlı olan, destek olan, içinde olan, ilişkisi olan kararnamemizde diyor ki bunları temizleyin. Yoksa zamanında bunlarla bir şekilde yolu kesişmiş olan insanlar var. Elbette onlara dokunmuyoruz" açıklamasını yaptı.

Sağlık Bakanlığı yeni personel alımı

Bakan Akdağ, yeni personel, doktor, sağlık personeli, hemşire, yardımcı sağlık personeli alımı anlamında son durum ile ilgili, "Sağlık Bakanlığı olarak çok sayıda sağlık personeli ihtiyacımız var tabii bir taraftan da bütçenin imkanları var. Dolayısıyla bu bütçenin imkanlarını bakanlıklar, Maliye Bakanlığı ile görüşerek paylaşıyorlar. Ekim ayı içerisinde yaklaşık olarak 4 bine yakın, Kasım ayı içerisinde de bir o kadar daha sağlık personelini sınavlar sonucu alınan puanlarla Sağlık Bakanlığı alacağız, inşallah istihdam edeceğiz. Toplamda 8 bine yakın, 4 bine yakın da doktor personeli istihdam edeceğiz. Doktorların istihdamını kurayla yapıyoruz zaten. Aşağı yukarı 11-12 bin civarında bir personeli Ekim-Kasım aylarında inşallah istihdam edeceğiz. Bir kısmı sözleşmeli bir kısmı 4/A memuru olarak alınacak" şeklinde konuştu.

Mavi Marmara Tazminatı

İsrail’in Mavi Marmara olayları ile ilgili Türkiye’ye vermesi gereken tazminatın ödenmesine ilişkin Akdağ, "Bu işte emeği olan herkese şehit aileleri adına gerçekten şükran borçluyum, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere. Çünkü o şehit ailelerinden biri ile ailecek çok yakınlığımız var. Mavi Marmara’da ağır yaralanan daha sonra da uzun bir süre yoğun bakımda kalıp sonra ailesinin bebek gibi baktığı Allah rahmet eylesin Uğur Söylemez’in ailesi ile biz çok yakından görüştük, pırıl pırıl bir aile. Bu ailelerin hakkıydı gerçekten bu haklarını almış olmalarından ben de son derece memnunum. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti çok dirayetli bir tutum sergilemiştir. Gösterilen dirayet, oraya giden personelimizin cesurca oraya gitmesi. Çünkü o günkü şartlarda oraya giden personeli de tutuklayabilirlerdi. İsrail tarafı Türkiye Cumhuriyeti tezlerini kabul etmiştir, özür dilediler, tazminat ödediler, Gazze’ye yapılacak destekler için kapı açtılar" değerlendirmesinde bulundu.

Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin devri

Batuhan Yaşar’ın, "GATA ile ilgili devir alındıktan sonra oraya bazı atamalar yapıldı. Sizin gözünüzden kaçan bir şey oldu mu? Hizmet verimi noktasında bir zafiyete düşüldü mü?" soruları üzerine Bakan Akdağ, "Sağlık Bakanlığımız, sağlık hizmet sunumu açısından son derece uzman bir bakanlık biz bunu bütün dünyaya, 7 düvele göstermiş bir bakanlığız. Yani biraz geri döndüğümüz zaman SSK hastanelerinin devraldığımız zamanki durumlarını filan hatırlarsanız mesele açığa çıkıyor zaten. Biz felaket bir hastanecilik ortamından Türkiye’de vatandaşların huzur içerisinde hastanelere gidip gelebileceği bir ortamı oluşturduk. Bin civarında hastanemiz var hizmet verdiğimiz. Sağlık Bakanlığı’nın 100 binin üstünde yatağı var. Şimdi bu kadar uzman bir kuruluşa hükümetimizin, ’askeri hastaneleri de al, sen bu hastanelerde daha verimli, daha kaliteli hizmet veren, daha konforlu hizmet veren bir yer haline getir’ demesi kadar tabii bir şey olamaz. Hükümetimiz bunu yaptı. OHAL kararnamesi ile böyle bir karar alındı ve biz de Sağlık Bakanlığı bu vazifeyi yürütüyoruz. 30 hastane, 3’de eğitim hastanesi devraldık. Eğitim hastanelerinin biri Gülhane, diğeri İstanbul’daki eski ismi Haydarpaşa bizim yeni ismiyle Sultan Abdülhamit dediğimiz hastane, üçüncüsü de Ankara Bilkent’te, Bilkent Rehabilitasyon diye bilinen şimdi ismini Gaziler Rehabilitasyon Hastanesi koyduğumuz hastane" dedi.

Hastanelerin, Sağlık Bakanlığına devredilmesinin ardından bir ay içerisinde muayenelerde yüzde 20 artış, acil muayenelerde yüzde 35, ameliyatlarda yüzde 30, yatan hastalarda yüzde 90 artışın olduğuna dikkat çeken Akdağ, “Bu hastanelerin büyük bir bölümü maalesef atıl durumdaydı. Hastanelerin fiziksel durumları da verilen hizmetleri de istenen ölçüde değildi. Bunun için kimseyi suçlayamayız. TSK için kendi uzmanlık alanında en mükemmel hizmetleri verdiğini biliyoruz. Hastanecilikte uzman bir kuruluş var” diye konuştu.

Sağlık Bakanlığı’nın askeri hastaneleri devralmadan önceki fotoğraflarını gösteren Akdağ, Çorlu’da bulunan bir hastaneyi göstererek, “Şimdi artık hastaneciliği böyle yapmıyoruz. Koğuşunda koğuşu bu” dedi. Haydarpaşa’da bulunan bir hastanenin fotoğrafını gösteren Akdağ, “Bu eğitim hastanesi. Çok süratle bu hastaneyi modern hale getiriyoruz. Çok daha kaliteli hizmet veren bir hale getiriyoruz. Bütün tecrübemizi ortaya koyuyoruz. Elbette TSK’ya hizmet verirken bazı özel alanlar ve bu alanları ayakta tutmak lazım, güçlendirmek lazım” ifadelerini kullandı.

Sağlık Bakanlığına devredilen askeri hastanelerin yalnızca sivillere baktığı iddiası

Sağlık Bakanlığına devredilen 30 askeri hastane ve 3 askeri eğitim hastanesinin sadece sivillere baktığına yönelik iddiaları Bakan Akdağ şöyle cevaplandırdı:
“Bu kadar saçma bir iddia olamaz. Hem kararnameye koyduk hem de uygulamamamızın böyle olduğunu anlattık ve talimatlarımızı verdik. Bütün bu hastanelerde hizmet önceliği askerlerimizde, gazilerimizde ve şehit ailelerimizdedir. Bu hastanelerin doluluk oranı yüzde 10 civarındaydı. Biz bu güne kadar verilmiş olan hizmeti daha da kaliteli hale ve verimli hale getirmeye çalışıyoruz. TSK’nın sağlık ile ilgili ihtiyaçlarını ya da cephe ihtiyaçlarını görmek üzere silahlı kuvvetlerde onların talep ettiği kadar personeli bu kararname TSK’ya bırakmıştır. Onlara bu hizmetleri devam ettirecekler. ‘Rol 1’ ve ‘Rol 2’ alanlar deniyor bunlara. İşin kıta ve ön cephe tarafı. Hastaneciliğe sıra gelince yani ‘Rol 3’ ve ‘Rol 4’ denen kısma sıra gelince öteden beri yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarda yaralanan askerlerimiz, özel harekatçılarımızın büyük çoğunluğu sivil hastanelerde tedavi görmüştür.”

“Silahlı kuvvetlerin yüzde 10’un altında yatak doluluğuyla çalışan çok hastanesi vardı”

TGRT Haber ve İhlas Haber Ajansı Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın, “ABD’ye veya AB’ye baktığımız zaman o ülkelerin askeri hastaneleri bizden farklı mı?” sorusuna Akdağ, şu yanıtı verdi:

“Askeri hastaneleri olan ve olmayan ülkeler var. Türkiye’de neden özellikle hastanecilik açısından askeri hastaneye ihtiyaç yok? Çünkü biz de kamu hastaneciliği çok gelişmiş durumda. Bu hastaneciliği duyan ülkelerde kamu hastaneciliği çok zayıf. ABD’de kamuya ait hastane bulamazsınız. Bu benzeri bazı ülkelerde de böyle. Türkiye’de çok güçlü kamu hastaneciliği var. Bugün Van, Erzurum, Gaziantep, Diyarbakır bölgesine yakın yaralanmalarda büyük çoğunlukta yaralılar sivil hastanelerde tedavi ediliyordu zaten. Bu 30 hastanenin bir kaçı dışında hemen hemen hepsi atıldı. Çok net olarak söylüyorum yüzde 10’un altında yatak doluluğuyla çalışan çok hastanesi vardı TSK’nın. Bu hastaneler ilk kurulduğu zaman, bu bölgelerde hastanecik çok zayıftı. Şimdi o kadar güçlü bir kamu hastaneciliği var ki, yüzlerce yoğun bakım yatağı var. 2002 yılında Ankara’da yanık yatağı dediğimiz zaman Ankara Numune Hastanesi’nde yanık yatağı bir de GATA’da vardı. Şimdi binlerce yanık yatağımız var. Bir yaralı eğer bulunduğu bölgeye en yakın yerde tedavi edilebilecekse, onu uzağa götürmek zarar verir. Kilis’ten Gaziantep’e bir hasta getirdiniz ve tedavi ediyorsunuz. Onu orada tedavi edebiliyorsanız GATA’ya yada çok uzak bir yere götürmek tıbben doğru değildir. Ancak orada tedavi edemiyorsanız nakledersiniz.”

“Bu hem ahlaksızlık hem de şerefsizliktir”

Bir gazetede yayınlanan ve “Sivil GATA’nın son şehidi Yüzbaşı Özgür Özek” başlığıyla verilen habere ilişkin Akdağ, “ Bu kadar ahlaksızlık olmaz. Bu hem ahlaksızlık hem de şerefsizliktir. Orada bu kardeşimizi tedavi eden hekimler ve personel, aynı hekim, aynı personel. Ne demek istiyor. Oradaki hekimler ve personel, şehit olan Yüzbaşı kardeşimizi kasten mi böyle bir noktaya getirdi. Bu kadar ahlaksızlık fazla. GATA, Sağlık Bakanlığına devrolmadan önce hiçbir yaralımız şehit olmamış demek ki. Buradan bu sonuç mu çıkar? Açıkça söylüyorum bu tek kelimeyle ahlaksızlıktır. Bunların yayınladığı ilk yalan haberi tekzip ettik. Bunu da tekzip edeceğiz ve bu işin peşini bırakmayacağız. Bu işi mahkemelere de götüreceğiz ve çatır çatır devlet adına tazminatta alacağız. Bu şehitlerimizin hatırasına yapılan en büyük terbiyesizlik ve ahlaksızlıktır. Bu şehitler bizim şehitlerimizdir. Terbiyesizce bu kardeşlerimizin üzerinden kendi süfli emellerine hizmet etmeye çalışanlara biz papuç bırakmayız. FETÖ’nün bıraktığı yerden şimdi bunlar aldı. Bu hastanelerde çok sayıda FETÖ’cü hekim, FETÖ’cü sağlık personeli vardı geçmişte. Şimdi onların ayıklanması mı, buraya götürülen bir kardeşimizin şehit olmasına yol açıyor. Dillerinin altında ki bakla neyse açığa çıkarsınlar. Bir taraftan anti FETÖ’cü gibi görünüp, öbür taraftan FETÖ, PDY örgütüyle dayanışma işte ancak yapılırsa böyle yapılır. Bunlar kötü niyetli yaklaşımlardır” açıklamasını yaptı.

Cerablus’ta tank içerisinde yaralanan ve şehit olan Akif Güleç’in, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmediği için şehit olduğu yönünde ki haberlere ilişkin Bakan Akdağ şunları söyledi:

“Bu kardeşimiz çok ağır yaralanıyor. Bu kardeşlerimiz üzerinden polemik yapılmasına, bunların bu şekilde konuşulmasına karşıyım. Yaptıkları terbiyesizliği ortaya koymak için konuşuyoruz. Onların bizim için değerleri çok yüksek. Allah hepsinden razı olsun. Şehitlerimiz, vatan, toprak uğruna canlarını feda etmeseler, bu programları burada yapıyor olamayız. O yalan haberleri yapan gazetelerde Türkiye’de gazetecilik falan yapamazlar. Özgür, demokratik bir ülkede yaşıyoruz ve silahlı kuvvetlerine mensup kardeşlerimizde bu ülkenin savunmasında yeri geliyor canlarını feda ediyorlar. Sivili, askeri bütün sağlık çalışanları da seferber oluyor ve ellerinden geldiği kadar bu kardeşlerimize hizmet ediyorlar. Türkiye’de geçtiğimiz aylarda çok ciddi terör saldırıları, patlamalar oldu. Bunların en büyüğü 15 Temmuz’da ki terör saldırısı. 241 kardeşimizin şehit olduğu bu saldırılar sırasında 2 bin 200 kardeşimiz de gazi oldu. 2 bin 200 kardeşimizin büyük çoğunluğu Ankara ve İstanbul’da bu yaralanmalara maruz kaldı. Siz hiç işittiniz mi bir tanesine hizmet verilemediğini. Bu kolay bir iş değil. Bu organizasyona Türkiye sahip. Herhangi bir TSK mensubu, polis yaralandığı zaman, oraya süratle ambulanslar götürülüyor, hava ambulansları götürülüyor. Sivilmiş, askermiş diye bir ayrım yapılmadan herkesin elinde ne varsa oraya götürülüyor. Bütün yapılması gereken tıbbı müdahaleler en modern teknikler ile yapılıyor. Müdahale edilebilecek, kendisine hizmet edilebilecek en yakın merkeze götürülüyor. Bu kardeşimiz Adana’da ki yanık merkezinde tedavi ediliyor ve yanık merkezinden kaldırılıp başka bir yere götürülmesi kendisi için risk teşkil ediyor. Türkiye’nin birçok bölgesinde hastanecilik açısından çok yetkin merkezlerimiz ve doktorlarımız var. Elimizde sadece bir tek hastane yok. Adana’da yapılamayacak bir iş olsa, GATA’da veya bir başka hastanede yapılabilecek bir eylem olsa oradaki doktorlar talebini yapar ve oraya nakledilirdi. Bir nakil talebi yok. Çünkü tedavinin orada yapılması gerekiyor. Nakil talebini aile, komutan değil doktorlar yapmak zorunda. Bazen aileler bir tedavi herhangi bir hastanede yapılabilecekken başka bir yere nakil istiyorlar. Biz şu hassasiyete her zaman sahibiz; özellikle asker, silahlı kuvvetler, polis yaralamalarında sadece sosyal bir talep bile olsa, birinci hastanede tedavi edilse bile biz öbürüne götürüyoruz. Eğer durum şöyleyse; hastanın nakli hayatı tehlike oluşturacak bir nakilse o zaman doktorlar diyor ki bu yükü taşımam.”

“Terörün biraz daha yoğun yaşandığı yerlerdeki hastaneleri daha güçlü hastaneler haline getiriyoruz”

Doğu ve Güneydoğu’daki hastanelerde gizli PKK’lı sağlık personellerinin bulunduğu yönündeki haberleri yalanlayan Bakan Akdağ, “Bunlar da yalan haberler. Biz özellikle Diyarbakır başta olmak üzere, terörün biraz daha yoğun yaşandığı yerlerdeki hastaneleri daha güçlü hastaneler haline getiriyoruz. Şuan ki uygulamalarımız da bu yönde. Şimdi burada ben şu soruyu soruyorum. Peki bu hastaneleri hükümetimiz devir kararı almadan önce bu hastaneler de yüzlerce FETÖ’cü var mıydı, vardı. Biz onların yaralı hastalarımıza nasıl davrandığını biliyor muyuz, bilmiyoruz. Bir hastane, asker hastane diye orada zamanında çalışan herkesin vatanperver insanlar olduğunu söyleyebilseydik zaten orada FETÖ’cüler olmazdı. Buradaki bütün mesele şu; biz hükümet olarak askerimizi, polisimizi bu ülke için canlarını feda etmeye kadar gidebilen insanları canımızdan aziz biliyoruz. Onlara hizmetin en alasını verme konusunda arkadaşlarıma talimat verdim. Vatandaşlarımız müsterih olsun. Onların tedavileri, onlara yapılan müdahaleler eskiden olduğundan daha büyük itinayla yapılmaya devam edecektir. Kamuoyuna açıkça ilan ediyorum bu tezviratları çıkaranlar FETÖ’nün bıraktığı yerden bayrağı devir alanlardır. Nasıl ki silahlı kuvvetlerin içine bu FETÖ’cüler sızmışsa, bütün kamu kuruluşlarında PKK’lılar da olabilir. Bizlerin görevleri bunları buradan ayıklamak” diye konuştu.

“Toplamda Türkiye’de görev yapan 6 harp cerrahisi, 1 de askeri psikiyatri uzmanı var”

Batuhan Yaşar’ın “Asker hastanelerinde harp cerrahisi ve harp psikiyatrisi size geçti. Şimdi siz harp cerrahisi ve harp psikiyatrisini veremiyorsunuz. Bunları neden devraldınız?” yönündeki sorusuna ilişkin Akdağ, “GATA’nın asırlık tarihi var. Toplamda Türkiye’de görev yapan 6 harp cerrahisi, 1 de askeri psikiyatri uzmanı var. Bu alanlarda ‘yüzlerce doktor görev yapıyor’ diye düşünüyorsunuz ama öyle değil. Milli Savunma Bakanlığımızla biz bütün bu çalışmaları ortak götüreceğiz. Milli Savunma Bakanlığımız silahlı kuvvetlerle görüştü, genelkurmayımızla ve diğer kuvvet komutanlıklarıyla. Onlar bize dediler ki; ‘bizim ihtiyacımız var. Bize harp cerrahi uzmanı 20 kişi lazım. İşte 20 askeri psikiyatri uzmanı lazım.’ Hemen yetiştiririz. Yeni üniversitelerimizde bu departmanlarımız da olacak. Buralara asistan alınır, yetiştirilir ve bu uzmanlıklara sahip olurlar. Bütün yaralanmalar açısından ilgili her cerrahın zaten uzmanlığı var. Ama bu alanda özellikle yetiştireceksek de biz açığız yetiştiririz. Silahlı kuvvetlerimizin bu şekilde kaç kişiye ve hangi alanda ihtiyacı varsa bunları yetiştirebilecek durumdayız. Yeter ki onlar bunu istesinler. Bu öğrencilikten itibaren yetiştirilerek silahlı kuvvetler mensubu da yapılabilir öğrenci, daha sonradan silahlı kuvvetlere sözleşmeli olarak da alınabilir. Bunun uygulamaları var. Yıllarca GATA’nın komutanlığını yapan, bugün de bu hastaneler Sağlık Bakanlığına geçtikten sonra silahlı kuvvetlerin sağlık komutanlığını yapan general silahlı kuvvetlere Sağlık Bakanlığına yıllarca çalıştıktan sonra girmiş bir generaldir ve dört dörtlükte bir asker” yanıtını verdi.