DSP Genel Başkanı Masum Türker, Musul’daki rehinelerin IŞİD elinden nasıl kurtarıldığını sordu. Gerçekleri Türk milleti olarak bilmek istediklerini ve sorumlu ağızlardan bunların açıklanmasını beklediklerini söyledi.

Bugün genel merkezinde gerçekleştirilen Parti Meclisi toplantısının ardından hazırlanan bildiriyi açıklayan Genel Başkanı Masum Türker, "Musul’daki rehinelerimizi operasyonla mı kurtardık? Temasla mı kurtardık? Yoksa CIA tarafından mı rehinelerimiz bize teslim edildi? Ya da ISID ile yapılan anlaşma bir tanıma mıdır, açıklansın! Bilmek hakkımızdır. Bu beladan ötürü maruz kaldığımız göç hareketlerinin yarattığı ve gelecekteki yaratacağı tehlikelerine de dikkat çekiyoruz.” ISID terörü, Müslümanlığa en büyük kötülüğü yapmış, tüm medeni dünyayı bu saygın barış dininden soğutmuş, kendine ‘İslam Devleti’ adını yakıştırmak densizlik ve şımarıklığını sergilemiştir. İnsan hafızasının bugüne kadar kaydettiği en kanlı, vahşi ve acımasız bu terör örgütünün elinden üç ayı aşkın bir esaretin ardından kurtulup ülkelerine sağ salim dönen vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, kendilerine, ailelerine ve sevenlerine samimi dayanışma duygularımızı iletiyor, varılan bu sonuçtan büyük sevinç duyduğumuzu içtenlikle ifade ediyoruz." diye konuştu.

"IŞİD, ABD’NİN BÖLGEDEKİ HATALIRNADN BESLENİYOR"

Türker, bu kanlı terör örgütünün, Musul’u kaşla göz arası ele geçirememiş, Türkiye Başkonsolosluğu’nu işgal edememiş, sayıları 49’a varan görevli ve ailelerini esir alamamış, El Kaide’den doğan, zaman içinde palazlanan, ABD’nin bölgedeki hatalarından beslenen bu terör örgütünün hamlelerinin öngörülmüş ve konsolosluk mensupları zamanında tahliye edilebilmiş olması gerekliliğini dile getirdi.
Türk milleti olarak gerçekleri de bilmek istediklerini ve sorumlu ağızlardan bunların açıklanmasını beklediklerine dikkat çeken Türker, şöyle devam etti:
“Musul’daki rehinelerimizi operasyonla mı kurtardık? Temasla mı kurtardık? Yoksa CIA tarafından mı rehinelerimiz bize teslim edildi? Ya da ISID ile yapılan anlaşma bir tanıma mıdır, açıklansın! Bilmek hakkımızdır. Bu beladan ötürü maruz kaldığımız göç hareketlerinin yarattığı ve gelecekteki yaratacağı tehlikelerine de dikkat çekiyoruz.”

“BUGÜN UYGULANAN, DİN VE MEZHEP İLİŞKİLERİNİ EKSEN ALAN DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI”

Konunun bir başka yönü de işaret eden Masum Türker, “AKP iktidarının uygulamalarına tanık olana kadar eksikliğini hissetmediğimiz bir kavram şimdi kendini her zamankinden daha çok özletiyor: Laik dış politika. Bugün uygulanan, din ve mezhep ilişkilerini eksen alan dış politika anlayışı kadar tehlikeli bir uygulama olamaz. Ortadoğu coğrafyasında bu yüzden düştüğümüz durum aynı zamanda Avrupa Birliği ve genel anlamda batı dünyası ile ilişkilerimize de olumsuz olarak yansımıştır. Laiklik, yalnız dış politikada değil, yaşamımızın her alanında vazgeçilemez bir ilke ve düzenlemedir. Öncelikle dine faydası vardır; O’nu devletin müdahalelerinden korur. Sonra devlete faydası vardır; O’nu, akılcılık yolundan ve ulusal çıkar anlayışından uzaklaşma tehlikesine karşı korur. “ görüşünü aktardı.

“AÇILIM SÜRECİ ADI ALTINDA, TERÖR ÖRGÜTÜ VE BÖLÜCÜ BAŞI AKLANMAYA ÇALIŞILIYOR”

DSP lideri Türker, on yıldan fazladır Türk toplumunun üniter yapısını bozan, inanılan değerleri itibarsızlaştıran ve çelişkilerle dolu iç ve dış politikalar uygulayan bir siyasal iktidar tarafından ülkenin yönetildiğini belirterek, “Bunun sonucu olarak, ‘demokratikleşme’ adı altında kabul edilemez istekleri meşrulaştırmaya çalışması da milli birliğin sarsılmasına ve toplumdaki kutuplaşmanın artmasına neden olmaktadır. Açılım süreci adı altında, terör örgütü ve bölücü başının aklanmaya çalışılması toplumu ayrıştırmakta ve bu yolla terör örgütünden gelen dayatmalara açıkça prim verilmektedir. Bu yapılanlar toplumu fiilen ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı uygulamalardır. Bu bağlamda PKK ile yapılan görüşmeler ve verilen sözler Doğu ve Güneydoğu’da devlet otoritesini ortadan kaldıran; izinsiz Kürtçe eğitim veren okul açılması, okul yakılması, yol keserek kimlik kontrolü ve Çukurca’daki basına yansımayan son mahalli seçim sandıklarının bazı köylerde PKK tarafından teslim alınması ve benzeri yasa dışı uygulamalar kabul edilemez. AKP tarafından verilen sözlerin sonucu olan bu uygulamalar, artık Türk toplumu tarafından bilinmekte, reddedilmekte ve ülke çatışma ortamına sürüklenmektedir.” notunu düştü.

“HSYK SEÇİMLERİ YARGI ÜZERİNDE BASKILAR OLUŞTURDU”

Diğer yandan 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliğinden sonra bugün yeniden HSYK seçimleri nedeniyle yargı organları üzerinde oluşturulan baskı ve siyasi vesayetin kabul edilemez noktaya geldiğini kaydeden Türker ifadelerine, “Hele hele siyasi iktidarın açıkça taraf olarak yargı camiasını da toplumu ayrıştırdığı gibi bölmesi, kendi güdümünde bir yargı yaratma çabalarının sonucudur. Ancak bu siyasi uygulamalar ülkede ağır sonuçların doğmasına ve yargıdan beklenen adaletin tecellisine engel ve hak kayıplarıyla mağduriyetlere neden olmaktadır. Siyasi iktidar HSYK seçimlerine müdahale etmemeli, yargıdan elini çekmeli, bağımsız ve tarafsız Türk yargısının oluşmasının ve ülkenin hukuk devleti olmasının önünü açmalıdır. “ diye devam etti.

"TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YAP-BOZA DÖNDÜ"

Türker, son12 yıllık iktidar döneminde, Türk eğitim sisteminin yapboza döndüğüne dikkat çekerek, “Tüm bu dönemde beş Milli Eğitim Bakanı değişmiş ve kişilere bağlı politikalarla Türk eğitim sistemi kökünden bozulmuştur. Atatürkçü düşünce ve eğitim sistemi ortadan kaldırılmaya çalışılmış, eğitimde birlik sisteminden uzaklaşılmış, istem dışı zoraki kayıtlarla geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımız meslek lisesi görünümü altında imam-hatiplere yönlendirilmiştir. Bu yolla dini görünümlü ancak dinden uzak, biat kültürüyle yetişecek nesiller amaçlanmaktadır. “ dedi.

"TOPLUMUN AYRIŞTIRILMASINI KABUL ETMİYORUZ"

Temel insan hak ve özgürlüklerinin korunması görüntüsü altında yapılan çalışmaların sadece siyasi iktidar ve yandaşlarını koruyan yasa ve uygulamaların doğmasına neden olduğunu söyleyen Türker, DSP bildirisini, “ Yasa yapma tekniğinden uzak ‘torba yasalarla’ hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğü prensibi ortadan kaldırılmıştır. Demokratik toplumlarda olması gereken uygulamalar ile hak ve özgürlüklerin korunması sağlanamadığı gibi, toplumda oluşturulan baskı ve korku ile en basit düşünce ve gösteri özgürlüklerinin dahi önleri kapatılmış, basın özgürlüğü yok edilmiştir. Demokratik Sol Parti, iktidar olmuş ve sorumluluğunun bilincindeki bir siyasi parti olarak; bütün bu olanları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerleriyle bağdaştıramadığımızı, toplumun ayrıştırılmasını kabul etmediğimizi kamuoyuna duyururuz.” cümleleriyle tamamladı.