1993-94 yıllarında yedek subay olarak askerlik yaptım. Başka yerler görmüş olsam da, Şırnak'ta, Cudi Dağı zirvesinin tam kuzeyinde bir karakoldaydım. Fazladan beş ayda uzatma yaşayan dönem... 233. Dönem piyade.

93-94 yıllarını bilenler bilir. Ben gönüllü gittim. İlk görev yerim orduevi muhasebesini kabul etmedim ve gönüllü olarak dağlarda askerlik yaptım... "Kabul etmedim" konusu uzun ve 14 günlük bir hikaye. Askerde de her şeyi kabul etmeyen birileri olabiliyor.

Neyse... Şunu anlatmaya çalışıyorum. Güneydoğu ve terör olayları bir yana... son yedi ayımda, bölgeye yani Cudi, Gabar ve Kato üçgenine gelen özel harekatçılara öncülük yaptım. Sıradan bir askerlik değildi işte. Rütbe taktıktan sonra bile eğitime gittim, eğitim gördüm. Helikopter gelmişti "atla" dediler, atladım.

"Nereye?" dedim.
"Gidince görürsün."

Öncülük... Üç kilometre veya beş kilometre önden gidip, keşif yapıp varsa tehlikeli bir durum bertaraf edip veya oltada balık olup ondan sonra komandoları, özel harekatçıları çağırmak... Benim fethettiğim yerlere... Ben komando değildim. 1.69 boy ve 45 kilo... Çekirge gibi bir şeydim işte... Ama, yorulmazdım, korkmazdım. Yorulmadım ve korkmadım.

6 ay PKK'da kaldıktan sonra köyüne gelince yakalanıp, zorla korucu yapılıp üstüne de maaşa bağlanan Hüseyin Y. ile de keşfe çıktım. İkimiz. Üç gün öncesinin PKK'lısı ve bir asteğmen... Bana bizi gözetlediği, gözcülük yaptığı yerleri anlattı. Neler yaptıklarını anlattı. Aynı mevzide sabahladık. Aynı alüminyum matarada çay içtik. Sigaramızı aynı ateşle yaktık.... İkimiz de etten tırnaktandık, ikimizin de dağlara tırmanırken akıttığı ter tuzlu idi.

O günlerde belki doğru belki de yanlış yöntemlerle ama teröre karşı güçlü bir mücadele veriliyordu. Devlette bu yönde samimi bir irade vardı.

Eşref Bitlis Paşanın ve Cem Ersever'in şehit edilmelerinin hemen ertesi günlerin olması belki de devletin aklını başına toparlanmasına neden olmuştu.

Zaman zaman hatta gün aşırı telsizde PKK'lı propagandistlerle tartışırdık.

Şuna çok kızardım...
"Tansu'nun köpekleri..." bize yaptıkları en ağır hakaret buydu.

Biz mi ne derdik... 
"Aponun piçleri..." en hafif hakaretimizdi.

Askerde ettiğim küfür daha doğrusu sövgüyü ikibin yıl da yaşasam başka etme imkanım yok... Maalesef.

Ben askere öfke ile gitmiştim. İki şehidin ardından gönüllü gitmiştim. Köylüm Şehid Ahmet Demirhan ve ev arkadaşım Şehid Öğretmen Durmuş Güçlü'nün şehadetlerinin peşinden askere gitmiştim. Boşa da gitmedim. Kanlarının yerde kalmaması konusunda elimden gelenin fazlasını da yaptım. Hamdolsun.

Bize "Tansu'nun köpekleri..." diyorlardı demiştim. Zorumuza gitmiyor değildi. Ama Tansu Çiller gerçek anlamda canlarını yakmıştı. O zengin bir Yeniköy kızıydı. Anadolu'yu belki zerrece bilmiyordu. Ama şunu biliyordu ki, bu olayla, bu sorunla yani terörle ABD veya dünyanın başka herhangi bir yerinde nasıl mücadele edilir, çok iyi biliyordu. Düşünce yapısı, emperyalist sisteme boyun eğmek istemeyenlerdendi. ABD göndermişti belki... Ve Türk'ten çok Teksaslı gibi düşünüyor ve davranıyordu belki... Ama bağımsızlığa adım atan adımlarla düşünüyordu.

Pazar günü de işte bu yönde düşüncesi devam ettiği için Reis ile beraber Yenikapı Mitingindeydi.

Şunu bilelim... Bu seçim, ABD'nin 6 bin tır yardım gönderip, yine de başaramadığı operasyonun rövanşıdır.

Unutmayalım. Ya kuzgun leşe, ya devlet başa... O altı bin tırlık operasyonun rövanşında da bunları kazdıkları çukura gömemezsek...

Neyse... Selam ve dua ile.