Diyabet hastalığının kanser, kalp ve damar hastalıkları gibi ciddi hastalıların tetikleyicisi olarak görüldüğünü bildiren Doç. Dr. Ayla Harmancı, diyabet, insülinin eksikliği ya da yeterince etkili olamaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesine neden olan kronik bir metabolizma hastalığı olduğunu belirterek, "İnsülinse pankreas adı verilen organdan salınan bir hormondur. İnsülin olmadığında ya da yeterince etkin olmadığında vücut alınan gıdaları uygun şekilde kullanamaz." dedi.

Yemek yedikten sonra kanda bir tür şeker olan ’glukoz’un yükseldiğini söyleyen Doç. Dr. Ayla Harmancı, "Günlük yaşamda gerekli aktiviteleri sürdürebilmemiz için vücudumuz bu şekere ihtiyaç duymaktadır. Kanda şekerin yükselmesi insülin salgılanmasına neden olur. İnsülin şekerin hücre içine girmesini sağlar ve böylece kan şekeri normal seviyelere geri döner" diye konuştu.

Diyabet başlıca 4 ana grup olarak sınıflandırıldığını belirten Koru Ankara Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Doç. Dr. Ayla Harmancı bu grupları şöyle anlattı; "Tip 1 Diyabet: İnsülin hormonu tamamen eksiktir. Genellikle çocuklukta ya da genç erişkinlerde ortaya çıkar. Tip 1 diyabetli hastalar yaşam boyu insülin kullanmak zorundadırlar. Tip 2 Diyabet: İnsülin hormonu vardır ancak miktarı yetersizdir veya dokularda insüline karşı direnç vardır. Genellikle 35 yaşından sonra görülür. Tip 2 diyabetli hastalar diyet, egzersiz ve ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilebilir. Bu hastalarda da özel durumlarda geçici olarak ya da ilerleyen dönemlerinde sürekli insülin kullanılması gerekebilir. Gestasyonel Diyabetes Mellitus ’Gebelik Diyabeti’: Gebelikten önce bilinen diyabeti olmayan kadınlarda gebeliğin 2. ya da 3. trimesterinde ortaya çıkan diyabettir. Çoğunlukla uygun diyet ve egzersiz kan şekeri kontrolü için yeterli olur. Ancak bazı hastaların insülin kullanması gerekebilir. Diğer özel tipler: Başka hastalıklar ve ilaç kullanımına bağlı ortaya çıkan diyabet ya da monogenetik diyabet."

Kimlerde diyabet araştırılmalıdır ?

Tip 1 diyabet için tarama önerilmediğini ancak tip 2 diyabet açısından riskli gruplar için tarama gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Ayla Harmancı, "Fiziksel aktivitesi yetersiz olanlar, birinci ve ikinci derece akrabalarında diyabet öyküsü olanlar, gebelik diyabeti ya da 4,5 kilonun üzerinde bebek doğurma öyküsü olan kadınlar, hipertansiyonu ’kan basıncı’ ya da antihipertansif ilaç kullanımı veya lipid bozukluğu olanlar, Polikistik Over Sendromu olan kadınlar, daha önce yapılmış olan tetkiklerinde açlık glukozu ya da şeker yükleme testi sonucu 2. saat glukozu 140 mg/dl ölçülmüş olanlar, insülin direnci ile ilgili cilt bulguları ya da belirgin obezitesi olanlar, koroner arter hastalığı, büyük damar hastalığı veya inme öyküsü olanlar, düşük doğum tartılı doğan kişiler, doymuş yağlardan zengin ve posa miktarı düşük beslenme alışkanlıkları olanlar, şizofreni hastaları ve atipik antipsikotik ilaç kullanan kişiler, organ (özellikle böbrek) nakli yapılmış hastalar tarama yapılmalıdır" diye belirtti.

Doç. Dr. Ayla Harmancı, risk grupları dışında kalan genel popülasyon için de Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından 40 yaşından başlayarak 3 yılda bir tarama önerilmekte olduğunun da altını çizdi.

Diyabetin belirtileri neler?

Çok fazla idrar yapma, çok fazla su içme, çok fazla yemek yeme veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu, gece boyunca 3 ya da daha fazla idrar yapma, bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı infeksiyonlar, tekrarlayan mantar infeksiyonları ve kaşıntının diyabetin belirtisi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ayla Harmancı, "Günümüzde diyabet tanısı için 4 farklı test mevcuttur. Bunlar açlık plazma glukozu, 75 gram ağızdan glukoz yükleme testi, hemoglobin A1c, rastgele ölçülen plazma glukozudur. Diyabet tanısı dört yöntemden herhangi birisi ile konulabilir. Diyabet belirti ve bulgularının bulunmadığı hastalarda, tanının başka bir gün, tercihen aynı (veya farklı bir) yöntemle doğrulanması gerekir. Eğer başlangıçta iki farklı test yapılmış ve test sonuçları uyumsuz ise sonucu eşik değerin üstünde çıkan test tekrarlanmalı ve sonuç yine tanısal ise diyabet tanısı konulmalıdır" dedi.

Yapılan çalışmalarda vücut ağırlığının yüzde 7 azalması, haftada 150 dakika orta derecede egzersiz gibi yaşam şeklinin düzenlenmesiyle tip 2 diyabet gelişim riskinin yüzde 60’lara varan oranlarda azaltılabildiğini belirten Doç. Dr. Ayla Harmancı, "Bugün için kanıta dayalı tıp verilerine göre tip 1 diyabeti önleyecek etkin ve güvenilir bir yöntem mevcut değildir." diye konuştu.

Açıklamasında Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin diyabetin önlenmesi için tavsiyelerini de dile getiren Doç. Dr. Ayla Harmancı, şunları söyledi; "Diyabet açısından yüksek riskli bireylere hafif kilo kaybı sağlayacak ve fiziksel aktiviteyi artıracak şekilde düzenlenmiş yaşam tarzı değişimi programları önerilmelidir. Tip 2 diyabet yönünden yüksek riskli bireyler, her bin kalori için 14 gram diyet lifi tüketimi sağlamaları ve tahıl alımının yarısını tam taneli tahıllardan karşılamaları konusunda desteklenmelidir. Tip 2 diyabet yönünden yüksek riskli bireylere, şeker ile tatlandırılmış içecek tüketimini sınırlandırmaları için gerekli eğitim verilmelidir. Düşük glisemik yüklü diyetlerin diyabet riskini azalttığına dair yeterli veri yoktur. Ancak, liften ve diğer önemli besin öğelerinden zengin düşük glisemik indeksli besinlerin tüketimi önerilebilir.

Gençlerde tip 2 diyabetin önlenmesi ile ilişkili spesifik öneri olmamakla birlikte, normal büyüme ve gelişmeyi sağlayacak ve koruyacak beslenme önerileri ile yetişkinler için etkili olduğu gösterilen yaklaşımlar uygulanabilir. Gerekli görüldüğünde diyabet açısından yüksek riskli bireylerde diyabet riskini azaltmak için ilaç tedavisi önerilebilir."