Bebeklerin duyularının gelişiminin anne karnında başladığını söyleyen Prof. Dr. Nesrin Şenbil, "Hamileyken çikolata yenildiğinde tekmeliyor, bir müzik dinlendiğinde hareket etmeden duruyor, onunla konuşulduğunda heyecanlanıyor. Çünkü bebeğiniz tüm bunları hissedebiliyor" dedi.

Çocuk Sağlığı-Hastalıkları ve Çocuk Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Şenbil, bebeklerin duyularının gelişimi ile ilgili bilgi verdi. Prof. Dr. Şenbil, "Tat duyusu bunlardan birisidir. Annenin aldığı gıdalar çocuğun içinde bulunduğu sıvı ile çocuğa ulaşır. Doğum sonu erken dönemde anne sütü ile daha sonra ek gıdaya geçiş ile olgunlaşmaya başlar. Yaklaşık 3 yaşında tat tercihlerinin çoğu oluşmuştur. Çocuğa bu dönemler kaçırılmadan farklı tatlar defalarca sunulmalıdır. İşitme duyusu da anne karnında gelişmeye başladığı için annenin hamileyken dinlediği müzikler doğum sonu dönemde çocuğu sakinleştirmek için kullanılabilir. Doğumdan sonra işitme testi yapılarak kayıp varsa erken teşhis ve tedavisi sağlanmalıdır. Konuşma bebeğin yaşamının ilk yıllarında en çok duyduğu sesleri anlama ve çıkarma ile başlayarak gelişir. İleri yaşlarda yeni bir dil öğrenmek mümkün olsa da daha fazla uğraşı gerektirir. Yabancı dil eğitimine ne kadar erken yaşta başlanırsa çocuk o kadar kolay öğrenir. Dokunma duyusu deneyim ile kazanılır. Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklara bu açıdan dikkat edilmelidir. Görme duyusu en erken kazanılan ve deneyimle artan duyulardandır. Göz tembelliği erken fark edilmez ise ileri yaşlarda geri dönüşü çok güçtür” ifadesini kullandı.

Beş duyunun gelişiminde uyaranların etkisinin büyük olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şenbil, beyin gelişim süresince ilk bir yılın çok önemli olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Şenbil, bu yıllarda belirli davranış ve duyuların olgunlaşması için o gelişim dönemine uygun doğru çevresel desteğin yaşanması gerektiğini vurguladı.

"Çocuğun beyni sağlıklı ise ihtiyaç duyduğu şeyleri dünyadan nasıl alacağını doğal olarak biliyor"

Beynin gelişimi süresince her kişinin çevresel özelliklerine göre şekillendiğini anlatan Prof. Dr. Şenbil, "Bu nedenle insanlar çok değişken koşullarda yaşayabilir. Bu gelişim beynin arka kısımlarından ön kısımlarına doğru olur. Kısacası doğduğumuzda beynimizin yaşamımızı devam ettirecek fonksiyonları ilk önce gelişir. Yaşamımızı daha güzelleştirecek olan kısımlar, olaylar karşısında çözüm bulabilme, mantıklı düşünebilme, ahlaklı davranma, matematiksel beceriler ise daha sonra gelişir” diye konuştu.

Çocuk beynini bazı yapısal ve işlevsel değişikliklerin sürekli yaşandığı dinamik bir ortam olarak düşünmek gerektiğini belirten Prof. Dr. Şenbil, çocuğun gelişim evresinde kazandığı her yeni becerinin beynin yapısal gelişimi ile sağlıklı bir beyin yapısını etkilediğini ifade etti. Çocuğun anne ve babasından edindiği genlerin onun yeteneklerini ve gelişimsel olasılıklarını belirlediğini vurgulayan Prof. Dr. Şenbil, “Sonuç sadece ne genetik yapıya ne de sadece çevresel uyaranlara bağlıdır. Sonucu ortaya çıkaran genler ve çevresel destek arasında yaşam boyunca devam eden etkileşimdir” dedi.

"Beyin gelişimi yalnızca çocukluk döneminde değil, bir hayat boyu sürüyor"

Beyin ağırlığının yüzde 98’ine 6 yaşta ulaştığını, iç ve dış kabuk oluşumunun tamamlanması ve arasında bağlantıların oluşmasının da en fazla ilk 1 yaşta olup ve yaklaşık 18-20 yaşta tamamlandığını ifade eden Prof. Dr. Şenbil, "Sinaptik bağlantı denilen beyin hücrelerinin arasındaki bağlantıların oluşumu ilk 1 yaşta en hızlı şekildedir. Beyin hücreleri arasındaki bu bağlantılar 40’lı yaşlara kadar bir taraftan devam ederken, bir taraftan budanma dediğimiz olay ile azalır. Beyindeki kimyasal maddelerin salınımı hayat boyu sürer. Ayna nöron olarak adlandırılan kısaca empati ve taklit yeteneğinden sorumlu olduğu düşünülen yapıların oluşumu da hayat boyu sürer” diye konuştu.