Dermatolojik hastalıkların çoğu, başkaları tarafından görülebilir olmaları nedeniyle hastanın yaşam kalitesini hem kişisel, hem de toplum nazarında kötü etkiliyor. Lezyonların genel karakteri, görüntüsü, kaşıntı hissi kişinin ev ve iş yaşamındaki sosyal işlevlerini bozuyor.

Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Bilal Doğan, sedef hastalığının tutulum şiddetine göre fiziksel kısıtlılıklara yol açmasının yanı sıra, kişide damgalanma, reddedilme, cinsel çekiciliğin azalması korkusu, işe girişlerde, terfilerde sorun yaşama çekinceleri gibi birçok soruna da neden olduğuna dikkat çekti.

İkizlerde ve ailelerde yapılan çalışmaların, sedefin genetik temelli ve çok faktörlü olduğuna işaret ettiğini söyleyen Prof. Dr. Bilal Doğan, eskiden sadece deri hastalığı olarak nitelendirilen Sedef’in, artık sistemik bir hastalık olarak kabul edildiğini ve tedavisinde de psikolojik desteğin büyük önem taşıdığını belirtti.

Prof. Dr. Bilal Doğan, Psoriasis yani Sedef Hastalığı ile ilgili şu bilgileri verdi:

"Sedef hastalığı, cilt üzerinde pullu plaklarla seyreden, aynı zamanda birçok sistemik patolojilere neden olduğu son yıllarda gösterilmiş olan, tekrarlayan, alevlenme ve iyileşmelerle hayat boyu devam eden, uygun tedavilerle yaşama olan kötü etkileri oldukça azaltılabilen kronik bir hastalıktır.

Eskiden sadece deri hastalığı olarak nitelendirilirken, artık sistemik bir hastalık olarak kabul edilmektedir.

Sedef hastalığı toplumun yaklaşık yüzde 1-2’sinde gözlenir. Bu oran ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilmektedir. Örn: Kuzey Avrupa’da yüzde 3, Asya’da yüzde 0,1 olarak bildirilmektedir, Afrika’da ise çok daha nadirdir. Ailede sedef hastalığı varsa bu oran yükselmektedir.

İkizlerde ve ailelerde yapılan çalışmalar, sedefin genetik temelli ve çok faktörlü olduğunu göstermektedir. Olguların yaklaşık yüzde 30’unda birinci derece akrabalarda da sedef hastalığı saptanmıştır. Çocukluk çağında ortaya çıkan olgularda bu oran yüzde 70’lere çıkmaktadır.

Kadın ve erkeklerde eşit oranda gözlenir. Ortaya çıkışı sıklıkla 15-30 yaş aralığındadır.

Sedef hastalığının şiddeti oldukça değişkendir. Tek bir plak ya da bütün vücudu kaplayan lezyonlar olabilir. Tedavi için en iyi seçenek bir dermatoloğa başvurmaktır.

Sedef nedeniyle tedavi planlanan hastalara, hangi tedavi seviyesinde olursa olsun psikolojik destek verilmelidir. Bu destek, hastaların gereksinim duyduğu ilaç dozunun azalmasına ya da hastaların daha hızlı iyileşmesine önemli katkı sağlıyor. Depresyon ve anksiyete, sedef hastalarının çoğuna eşlik eden sorunlardır ve bunların en büyük nedenlerinden biri de kaşıntıdır. Bu tür psikolojik sorunların tedavisi aynı zamanda dermatolojik tedavi sonuçlarını da pozitif olarak etkiliyor. Hastaların psikolojik olarak da iyi durumda olmalarını sağlamak, sedef hastalığı tedavisinin olmazsa olmazlarından biridir. Sedef hastaları, genellikle, çeşitli nedenlerle bir psikiyatriste gitmek istemiyor. Bu durumda hastalara ilk desteği; gerek psikoterapik yaklaşım, gerekse ilaç tedavileri ile biz dermatologlar vermekteyiz. Hastalığın tedavisinin en iyi şekilde devam etmesi açısından, gerekli durumlarda bir psikiyatrist tarafından muayene ve tedavi olmaları konusunda hastayı ikna ederek yönlendirmek de çok önemlidir.

Sedef hastalığı artık sadece bir deri hastalığı değil, sistemik bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Eskiden bir tek eklem tutulumu ve psikolojik etkileri net olarak bilindiğinden, sadece fizik tedavi ya da romatoloji ve psikiyatri branşları ile işbirliği içindeydik. Fakat artık kalp hastalıklarında, metabolik sendromda, bazı barsak hastalıklarında da ilişkisi gösterildiğinden kardiyoloji, endokrin hastalıkları, iç hastalıkları, gastroenteroloji gibi branşlar ile de yakın bir şekilde işbirliği içine girmeye başlamış bulunmaktayız.

Birçok eğitim hastanesi ya da üniversite hastanesinde, sedef hastalığının tedavisi ve takibi ile özel olarak ilgilenen bölümler bulunuyor. Bu bölümlerde hastaların kayıtları düzenli olarak tutuluyor. Hastalar buralarda, mevcut olan en iyi tedaviyi en az risk ile alabilme olanağına sahipler.

Sedef hastalığı yönetiminde en önemli konu, hastanın güvenini kazanmaktır. Hasta doktoruna güvendiğinde, dermatoloğu tarafından planlanan tedavi ve takiplere gönüllü olarak sadık kalıyor. Bir tedavinin etkili olup olmadığı hakkında karar verebilmek için de ilacın belli bir süre kullanılması gerekmektedir. İlacın bu süreden önce bırakılmaması gerekliliği konusunda hastanın bilgilendirilmesi oldukça önemlidir".

Sedef hastaları yaz aylarında su tüketimini artırmalı

Prof. Dr. Bilal Doğan, yaz aylarında Sedef Hastalarının yaşadığı psikolojik sıkıntıların daha da arttığını, özellikle bu dönemlerde hastalığın bulaşıcı olmadığını sık sık gündeme getirmek gerektiğini söyledi:

“Öncelikle sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını hatırlatmak istiyorum. Fakat toplum bu hastalığa sanki bulaşıcıymış gibi yaklaşmaktadır. Bedenin kısmen açılmasını gerektiren, özellikle yüzme gibi sportif aktivitelerinde hastalar, çevrenin sadece bakış bile olsa tepkilerinden utanabiliyorlar, damgalanma, toplum dışına itilme korkusu yaşayabiliyorlar. Bu da beraberinde özgüven duygusunda belirgin zedelenmeye yol açıyor.”

Yaz aylarında güneşin etkisi ile artabilecek kaşıntı hissinin azaltılması için kaybedilen suyun yerine konması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Doğan hastalar için önerilerde bulundu:

" Su tüketiminizi artırın

Nemlendirici kullanın

Deride kızarıklık oluşturmayacak şekilde, dermatoloğunuzun önerisi doğrultusunda, belirli sürelerle güneşlenin

Tatilin gevşetici ve daha az stresli ortamının keyfini çıkarın".