Son dönemlerlede, yaklaşan seçimle birlikte gündem iyice sıcaklaştı. Gündemin bu denli sıcak olmasının altında siyasi hareketliliği görmemek mümkün değil. Peki vatandaşın psikolojisi ne alemde?

Siyasi tartışmaların artmasıyla birçok kimsede gözlemlediğim önemli psikolojik problemler ortaya çıkıyor. Elbette bu problemlerin temelinde ne kadar siyasi meseleler var diye düşünürsek düşünelim, temelinde ki problem eğitim yetersizliği…

Netice itibariyle temelinde ister eğitim yetersizliği isterse siyasi gelişmeleri görelim, bir gerçek var ki; vatandaşlarımız bir birey olarak siyasi çıkarlar için psikolojik taktiklerle yönetilmeye, yönlendirilmeye çalışıyor. Açıkcası somut örnekler üzerinden durumu anlatmak isterdim fakat mesleğim gereği siyasi meselelere pek fazla girmek istemiyorum.

Siyaset ve ideolojilerin temsilcisi olan ve “haber verme” özelliğinden fersah fersah uzaklaşan medya aracılığıyla bireylerin algıları yönetilmeye çalışılıyor. Hatta seçim çalışmaları yapan siyasilerin reklamlar yaparken bunu birinci planda tuttuklarını biliyoruz.

Bireyler üzerinde bu durumun etkisini şöyle görüyorum. Taraftar olduğu ideolojik veya siyasi anlayışın liderlerinin söylemleri ile net bir taraf seçmek durumunda kalıyor. Taraf seçen bireyleri kemikleştirmek isteyen siyasiler, realiteden uzak birçok söylemlerini yavaş yavaş işlemeye başlıyor. Sonrasında yüksek hitaba sahip hatip liderler, icraatten ve vaadlerden çok, bu söylemlerinin kendilerine kazandırdığını gördüğünden; algı yönetimine, toplum mühendisliğine soyunuveriyor.

Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftanda buna paralel olarak bellirli bir siyasi ve ideolojik anlayışa taraftar olan bireyler, taraftarı bulundukları siyasi görüşü, ideolojik anlayışı veya onların liderlerini zihinlerinde, belkide bilinç dışında “kutsal bir çerçeve içine” oturtuyorlar. Bu kutsal çerçeveye oturtulan şey her ne ise, artık “hep doğru, her zaman doğru” olarak görülmeye başlanıyor.

Kutsallaştırılan çerçeve içerisine atılan, tüm siyasi görüş ve ideolojik anlayışlar; kutsallık etiketiyle birlikte “dokunulmazlık” kazanıyor. Sonrasında ise fanatizm… Toplumun en iç içe geçmiş sosyal yapısı olan ailede bile huzursuzluklara ve tartışma ortamlarına yol açıp, aile bireylerinin birbirini incitmesine hatta bazende küstürmesine neden olabiliyor.

Bireyler görüşleri eleştirildiğinde, kutsallarına eleştiriler yapıldığında; freni boşalmış araba gibi kontrolden çıkıp gidiyor. Oysaki meseleye bakıyorsunuz, bir incir çekirdeğini bile doldurmayacak cinsten…

Tüm bu yaşanan bireysel süreçler, bireylerin duygusal bozukluklara ve davranış bozukluklarına neden oluyor. Neden oluyordan ziyade ortaya çıkmasını tetikliyor demek belkide daha doğru olacaktır. Ancak netice itibariyle, duyguların ve davranışların bireyin kontrolünden çıkmasına destek oluyor. Hatta birçok zaman, bireylerin realiteden ve mantıktan uzak olan söylemler ve davranışlar medyaya yansıyor. Bireyler kutsal değerleri için savaşa bile hazır olduklarını söylemlerine yansıtacak ve ölümü bile göze aldıklarını ifade edecek kadar radikalleşebiliyor.

Tüm bunları görmek için mitinglerde atılan sloganları, siyasi ve ideolojik konuşanların konuşmalarında, hatta biraz meyliniz varsa kendinizin düşünce dünyasında bulmanız zor olmayacaktır.