Herkesçe malûm, Türkiye’nin gündeminde belli başlı olaylar yaşanıyor, gündemden düşmeyen Gezi Parkı olayı gibi. Bu olayların benzerleri, başka ülkeleri etkileyecek ve sistemlerini değiştirebilecek—veya öyle görünen—olaylara kadar uzanan planlar şeklinde yaşandı. Ülkemizde ise belli senaryolar yaşatılmaya çalışılıyor… İstedim ki bunu tetikleyen araç hakkında izlenimlerimizi ve görüşlerimizi belirtelim. Çoğumuzun kullandığı ‘sosyal medya’dan bahsediyorum.

Sosyal medya denince akıllara düşen ilk izlenim, dijital platformlarıdır. Kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan eş zamanlı bilgi alışverişinin takip edildiği platformlar. Bunlar içerisinde en yaygın kullanıma sahip; Facebook, Twitter ve Google Plus vb. ön sıralarda yerlerini almış durumdalar.

Anlaşılacağı gibi “toplumsal hareket” olaylarını bağdaştıran; geniş çaplı, iletişim istasyonları hükmündeler. Bu istasyonlar, şahıs ve düşünce frekanslarını yansıtabilir demektir. Kullanıcıların, ürettiği düşünceyi, kurguladıkları planları ve oluşturdukları medyayı rahatlıkla kitlesel hareketlenmelere dönüştürebildiklerine şahit oluyoruz.

Toplumsal hareketlenmelerde, hele ki siyasî hareketlenmelerde izleyici veya provokatörlerin olmaması neredeyse kaçınılmazdır. Bu tür olaylarda ise, olayın yörüngesinden kaymasına sebebiyet verecek fikirler işbaşında olur. Sadece perde arkasındaki zihniyet yüzünden mi yörüngesinden kayar? Tabi ki hayır, bilinçsiz kullanıcıların rollerini de unutmamak gerekiyor. Bazı kullanıcılar, taraf olma hissiyatı ile suyun kirli olup olmadığına bakmaksızın direkt suyun akışını sağlayarak, insanların akıllarını karıştırmaya yönelik hareketler içerisinde bulunabiliyor. Evet, her zaman muhafaza edilemese de, doğruluk ve hak istikametindeki her hareketi alkışlamak, insaniyetin gereğidir. Bunun muhafaza edilememesi durumunda, yani her söylenen sözü, adalet ve hakkaniyet sarayının müftüsü olan vicdan süzgecinden geçirmemek, toplum huzuru ve hak arayışında kitlelerin haklılık payını düşürmeye ve kontrolden çıkmasına sebep olur. Toplumsal manipülasyon mevzuunda Anton Çehov’un şu sözü, temel sorunu tesbitte güzel bir izah olmuş: “En tehlikeli insan tipi; az anlayan, çok inanan insandır.” Evet, sosyal medya ise bu tür hareketlenmeler ve anlamalar için en müsait bir zemin haline geldi.

En güncel örnek ise, Gezi Parkı meselesinde, tarafların gösterilerindeki hakaretler, uçuşan yalanlar ve bu yalanları bilinçli veya bilinçsizce yayan kullanıcılara şahit olduk ve oluyoruz. Bu ise insanların aklının karışmasına sebep olur ve doğruyu tesbit etmesini güçleştirir hale getirir. Şu anki olayları takip edenler içerisinde neyin doğru olup olmadığını seçemeyecek hale düşen şahıslar çoğalıyor. Hakaret mevzuuna değinmişken, hukukî bir yaptırımı söz konusu olduğunu da buradan hatırlatalım. Demokrat toplumlarda sorunların çözümü ikna metodu iledir; hor görme, hakaret etme vb. tavırlar ile ancak iletişim kopukluğu ve sorunlar devam eder. Bu sebeple sosyal medyada olan hürriyet zeminini, farklı kimliklere bürünmeden ve insaniyetin gereğinin her zeminde olduğunu yaşamak, yaşattırmak ve göstermek adına bilinçli bir şekilde kullanmak, savunmak ve başkalarının müdahalesine fırsat vermemek vazifemiz olmalıdır. Bu zemini düzeltecek ve fayda sağlayacak faktör, yine insanın kendisidir.

Sosyal medyada, fikir hürriyetinin kısmen de olsa yaşanması güzel, ifade etme özgürlüğü olmadan, salt düşünmenin sadece sahibinde sınırlı kalacağı, ancak başkasına yarar sağlamayacağı açıktır. Düşünce birikimlerinin aktarımı, toplum fertleri arasındaki iletişimi ve bireyler arasındaki bağların oluşmasındaki etkileri de fark edilir derecede hürdür. Düşünceyi ifade etme ve çeşitli iletişimlerde bulunma, insanın en tabiî ve temel hakkıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de bu hak, “Her ferdin düşünce (fikri) ve düşünceyi açıklama özgürlüğü (hakkı) vardır. Bu hak, düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve düşünceleri her türlü araç ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını içerir.” şeklinde formüle edilerek düşünce özgürlüğünün temel ilkesi olarak gösterilmiştir. Lâkin dikkat edilmesi gereken husus, sosyal medya üzerinde olan bu ifade etme özgürlüğü, çok rahat bir şekilde manipüle edilebiliyor. O nedenle fikirleri süzgeçten geçirecek kaynaklara ve yöntemlere başvurmak gereklidir.

Öne sürülen düşünce; kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan eş zamanlı bilgi alış verişinin takip edildiği şeklinde görülse de; Sosyal medya, bu düşünce yapısına binaen diyorum, o yönde pek bir gelişim sağladığı söylenemez. Çünkü kullanıcıların büyük bir çoğunluğu bir şeyleri öğrenme ve okuma amacından git gide uzaklaşmış görünüyor. Sebepleri arasında birçok sebep gösterilebilir. Lâkin bu sebepler arasında ön plana çıkan en bariz belirtiler ise, araştırma tembelliği, okumayı “vakit kaybı” olarak görmek ve malayani şeylerin cezbediciliği olsa gerek. Bu gibi sebepler, kullanıcının seyrinin değişmesine yol açabiliyor. Neticede sanal ortamda bilgi kirliliği, bilinçaltı mesajlar çokça bulunuyor, bu ise doğru düşünmeyi ve doğruyu tesbit etmeyi bulanıklaştırır hale getirdi.

Sosyal medya; kimileri için iletişim aracı, kimileri için tehdit, kimileri içi eğlence, kimileri için de sosyal istihbarat kaynağı… Kullanıcıların ve bu sistemi yönetenlerin isteklerine göre şekillenmiş başlıklardan bir kaçını yazdık, tabi bu sayı çoğaltılabilir. Bu istasyonları yöneten zihniyetler haricinde, bazıları büyük veya küçük ölçekli yetkili olduğunu düşünsün veya zannetsin, bu sistemleri kuran birileri kesinlikle çıkar veya bir gaye uğruna bunu kullanıyor ve kontrol altında tutuyordur. Çevreleri örülmüş ve gözlemlenen bir sanal hapishanedeyiz. Kontrolün elinden çıkmasına müsaade etmeyecekleri de bir gerçektir. Lâkin bunun sınırlarını belirleyecek olan yukarıda da belirttik, insanların bilinçli kullanıcı haline gelmeleri ile mümkündür.

Bu sanal hapishanenin mahkûmlarının, şu anki durumu hakkında birçok karakter ve toplumsal kişilik analizi ortaya rahatlıkla çıkarılabiliyor. Bunları daha evvel bloglar, forumlar vs. ile yapanlar, şimdi daha kapsamlı dijital platformlar ile daha kolay hale getirdiler. Bu yayın yolunda kurgulanan paketler de, o denli rahatlıkla uygulanabiliyor. Nesillerin etkilenmesi ve etkilerinin topluma yansıması, ülkenin geleceği hakkında endişeleri de uyandırıyor. Eğitim ve seminerler bu konuda bilinçlendiriyor, lâkin ilgi ve katılım pek az oluyor. Kendi penceremizden çözüm üretebilirim düşüncesi ve kanaati buna sebep görünüyor. Evvelce dediğimiz gibi, sosyal medya fikir hürriyetinin yaşanması ve ortak bir zeminde buluşulması ve de bilgi alış verişi özelliği bakımından güzel zeminler, fakat bilinçli bir şekilde kullanılırsa istifadeye medar olacaktır.