Bir haber okudum. İki ünlü iş adamı bir dernek bünyesinde iftar vermişler ve projeler konuşmuşlar. İş adamlarının özel projelerini fazla sevmem. Proje bilim adamı işidir. Öncelikle herkes bilsin ki iş adamları, kamu ve halk menfaatine iyi bir gelecek planlamazlar. Yaptıkları hayır işlerini vergilerinden düşmediklerinden ve zekatlarını düzenli ödedikleri bilgisinden emin oluncaya kadar bu fikrim değişmeyecek.

Zenginler devamlı proje yaparlar ve her proje geleceği dizayn etmeye yöneliktir.

Geleceği Allah bilir... Sistematik bir şekilde gelecek tahmini yapanların hemen hepsi yuvarlak cümlelerle kehanette bulunurlar. Ya da ortaya çok bilinmeyenli bir denklem koyarlar ve o denkleme göre sonuçları sıralarlar.

Bakınca görmek, düşünmek ve anlamaya çalışmak önemlidir.

Bu konu hakkında oldukça hatırı sayılır araştırmalar gördüm.

Mesela...

Seçimden hemen önce borsa yükselişi normaldir. Beklenti bitince de satışlar gelir. Ancak bu yıl eylül ayına gelinceye kadar, piyasaların bir miktar daha satış yapmalarını bekliyorum. Eylül özel sektörün ve özellikle bankaların yüklü dış borç ödemesi var. Ekim onuncu parsel Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve İsrail doğalgaz sondajı planlıyorlar. Altıncı filo ve Türkiye... İlginç sonuçlar bekliyorum.

Biraz daha ilerilere bakarsak... Kuantum bilgisayarları... 2023 yılında hazır olması bekleniyor. Normal bilgisayarlardan binlerce misli hız ve kapasite söz konusu... Kuantum ile ne olur? Öncelikle insan beyni gibi işlem yapabilirler. Bitcoin konusu var bir de... Bitcoin madencilerinin işi biter ve piyasaya sahte bitcoinler sürülebilir... Tabii diğer sanal paralar da.

Bankaların dijital güvenliği konusu burada en hassas nokta.

Kuantum bilişim ile dolar ve dolayısı ile abd para sistemi de yavaş yavaş sarsılmaya başlar. Zaten dünya nüfusunun yarısı başta Çin ve Hindistan olmak üzere dolardan vaz geçmeyi şimdiden konuşuyor.

Günümüzdeki dolar operasyonlarına bir de böyle bakmak gerek.

Yakın bir gelecekte güç, iha-siha ve akıllı siha ekseninde olmalı. İnsansız teknoloji ve insanın riske edilmediği saldırı, geleceğin teknolojisi... Hatta sıradan teröristler bile siha ile eylem yapmaya başlayabilir. Kısaca terör ve anarşi gündemden düşmeyecek gibi.

15 yıl kadar sonra dünyanın cazibe merkezinin ABD ve Avrupa'dan, İpek yoluna ya da başka bir ifade ile BRİCS ülkelerine geçmesi bekleniyor. 2050 yılından önce bu bölge gücün ve paranın da merkezi olabilir.

Yeni silahlar... Genetiği ile oynanmış bitkiler ve böceklerle saldırılar daha da güçlenebilir. Labaratuvar ürünü salgın hastalıkları da unutmayalım.

Su... Küresel en stratejik unsur... 2050 yılında dünya nüfusu, 10 milyarı geçtiğinde, mevcut kaynaklara göre 4 milyara yakın insan susuz kalacak. Susuzluk aynı zamanda tarımda verimliliği de düşürecektir.

Kredi ve borçlanma ile insanlar modern köleler haline zaten şimdiden gelmiş durumda... Bu durum gittikçe daha belirgin hal alacak gibi görünüyor.

Bugün kısmen olduğu gibi dünyayı yine en büyük ölçüde çok uluslu şirketler yönetecek. Özellikle ulus devletler bu çuş (çok uluslu şirket) yönetiminden fazlası ile nasibini alacaktır.

Ulus devlet demek aynı zamanda az gelişmiş ve potansiyel silah alıcısı aptal devlet demektir... Sosyal devletin, sosyal yardımlaşmanın gittikçe yok olması ve gelir dağılımının daha çok bozulması demektir.

İşte tam bu noktada küresel çok uluslu şirket, sermaye ve emperyal ülkeler daha da küreselleşmeyi, bu ulus devletler üzerinden yapacaktır.

ABD veya Çin ya da Rusya ya da Türkiye... İsminin ne olduğu hiç farketmez. Giden ve son kullanım tarihini geçiren dolar ve ABD gibi gücün yerine, ehlileşmiş adaletli bir güç gelmedikçe, değişen hiç bir şey olmayacaktır.

Her geçen gün biraz daha masum insanın öldüğü, her gün daha fazla insanın açlığa mahkum olduğu ve tabiatın her gün biraz daha hor kullanıldığı mazlumlar dünyasında, etik değerleri olan bir ülke ve tanrısı para olmayan bir lidere fazlası ile ihtiyaç vardır.

Konuya Türkiye'nin özelinde bakarsak... 2006 yılından önce her yıl ortalama üç milyar dolar zarar eden kamu bankaları (2+1) vardı. Yani 70-80 yıldır her yıl kamu bankalarına geri dönmeyen yıllık ortalama üç milyar dolar... Bu para yıllarca o bankaları yöneten siyasilerin cebine girdi.

Şimdi ise o eksi üç milyar ve kâr olan dört milyar ve toplamda yedi milyar dolar para 12 yıldır siyasilerin cebine girmiyor. Eğer ki istense, kimsenin ruhu duymadan bu iktidar tarafından bu 7 milyar dolar yani 32 milyar lira (32 katrilyon) birilerinin cebine geçmiş 70 yılda olduğu gibi girerdi. İnanın hiç zor değil. Reis faktörü burada haddinden fazla etkin... Bizzat biliyorum.

Bu üstteki son iki paragrafı bir daha okuyun... Kamuya ait diğer kurumlardan bshsetmedim bile...

Parayı seven paraya doymaz... Tecrübe edilmemiş materyalist vaat sahiplerini bu kural ile değerlendirmek gerekir. Unutmayalım.

Kulluğu Allah'a olan insanların en güzel günlerindeyiz. Bin aydan hayırlı Leylei Kadrin saatlerde saklı olduğu zamanlardayız. Duaların makbulden daha makbul olduğu anlardayız.

Dualarımız makbul olsun.
Selam ve dua ile.

***

Şu çok üzücü:
"Gel bakalım buraya Muarrem" lakaplı adayı üçüncü defadır baştan sona izliyorum. (Arada uyuklamalarım dahil.) Tamamen aynı şeyleri kısaca aynı ezberi tekrarlıyor.

NTV...
Spiker, terör konusunu sordu. Söyleyecek fazla şeyi olmadığı için, polemikten kaçınan yuvarlak bir cümle kurdu. Peşinden...

"Zamanımız olmadığı için kısa kesiyorum."
"Hayır. Zamanımız var. 23.15'e kadar zamanımız var. Yarım saat daha."
"Ama ben kendimi 23'e göre ayarladım."

Evet, söyleyecekleri bu kadar, deniz bitti, ezber bitti.
Yazık.
Ve 22.50 reklamlar.

Durum bu.