Hayat; derler ya hani bir yapboz parçası gibi. Doğuyoruz, bomboş bir karton ama sınırları çoktan çizilmiş, yani genel anlamda kime anne-baba  diyeceğimiz belirlenmiş, nerde yaşayacağımız belirlenmiş ve tam ortasına biz yerleşmişiz. Artık belirlenmeyen tarafları çeşitli aşamalardan geçerek bulup yerleştirmek bize kalmış.

Belkide sırf bu yüzden tesadüf diye addedilen şeye inanmıyorum ben. Yaşamımızda her şey için bize sunulmuş yollara ve tercihlere inanıyorum. Anne babamızı belki biz seçmedik, keza yaşadığımız hayatı da; lakin nasıl bir evlat olacağımızı ya da yaşamımızı nasıl şekilllendirmemiz gerektiğini kendimiz seçebiliyoruz doğrusuyla yanlışıyla.

Son günlerde gerek 31 Martta yapılacak seçimin karmaşası, gerek 269 günlük yaşam mücadelesini kaybeden Berkin'in haberleri çevremizi dört koldan sarmış vaziyette. Birçok siyasi legal ve illegal örgütler meydanlarda, televizyonlarda ve en önemlisi beynimizin içinde umarsızca dolaşıp duruyorlar. Herkes bir haklı ve karşısına da bir haksız bulma çabası içinde. Aslında şöyle biraz geriye çekilip bakıldığında herkes kendi düşüncesini savunmakta gayet haklı. Ama garip bi durum da var ki; kimse karşıt düşüncenin de haklı olabileceğini düşünmeksizin tek taraflı haklı.

Hepimizin bildiği gibi Berkin'in ölümünün sebebi Gezi Parkı olayları sırasında  polis tarafından atılan gaz kapsüllerinden birinin Berkin'e isabet etmesi. Olay örgüsü çok basit; Berkin daha 14 yaşında, Berkin'e polis kapsül attı ve ölümüne neden oldu. -Suçlu kim? -Polis! - Haklı kim? - ortada haklı kimse yok... Ortada olan bariz bir abartı. Yerli yersiz herkes sokaklarda. İşin garip bir tarafı daha var, hükümet protesto ediliyor ama polisle çatışılıyor. Ve yediden yetmişe bir polis kini yeşeriyor millette. Bu da hükümetin ne kadar umurunda bilinmez tabi.

Geçmiş bir zaman, hatırlamıyorum tarihini. Ortalık sakin, bir meydanda arkadaşlarımı bekliyorum. Çevik kuvvet ekipleri de toplanmış orda bekliyor. Merakımdan daha fazla dayanamayarak bir polis memuruna sordum neden buradasınız gibisine. Bir grubun basın toplantısı yapacakları haberini aldıkları için orda beklediklerini söyledi.  Kısa bir süre muhabbet etme şansımız oldu. İktisat fakültesini bitirmiş, gelmiş polis memuru olmuş! Neden kendi mesleğini icra etmediğini polisliği seçtiğini sorduğumda kanayan bir yaraya dokunduğumu farkettim. Başladı anlatmaya, Dört senelik bir lisans eğitimi gördükten sonra bir kaç defa kamu personeli olmak için uğraşmış. Sonrasında polis olmaya karar vermiş. Bu sürecinde ağrılı geçtiğine değindi söz ucuyla. Asıl benim aklımda kalan ve o an konuşurken anlamayıp sonradan idrak ettiğim bi kaç cümlesi kaldı aklımda. "Devlet eliyle piyonlaştırıldık..", "vali emri veriyor sen görevini yapıyorsun. Amacın geçimini sağlamak ve bir emek vermişsin. Halkın ise seni artık düşman bilip tiksinerek bakıyor, kabullenilecek gibi bir durum değil.", Ben 7/24 göğsümde taşıyorum albayrağı, bile isteye kendi insanıma nasıl kıyarım?" Piyonlaştırma kelimesine ister istemez takıldım.  Bu neydi şimdi? Benim bildiğim piyon ; satranç oyununda karşı tarafa sunulan fedaiydi. Ne yani bizim polisimiz kendini fedai olarak mı görüyordu? Ya da kime karşı kim feda ediyordu? Muhabbet bitmesine rağmen hala bu sorularla beynim allak bullak olmuştu. Kime karşı kimi kışkırtıyorlardı? Biz bir elin parmakları değilmiydik?

Ben inanmıyorum ki o kapsülü atan polis bir çocuğu öldürmek için attı. Ve yine inanmıyorum ki polis sadece hükümet için var. Polis dediğin belki abin, belki baban, belki eşin, belki de sensin. Hayat ne getirir bilemezsin ki. Polis dediğin iktidar ya da muhalefet yandaşı olmak zorunda mıdır? Veyahut her gördüğün yerde her çıkan olayda taş atıp, molotof atıp, küfredebileceğin, hükümete olan kinini, öfkeni kusabileceğin bir stres mekanizması mıdır? Hiç birisi değildir. Hiç birisi olamaz, olmamalı.

Ben bu duyarsızlığa ve umarsızlığa katlanamaz hale geldim. Bir yanda daha ömrünün çeyreğini görmemiş bir çocuk ölüyor, alıyorlar onu siyasi propagandaya dönüştürüyorlar. 21 yaşında polis memuru şehit ediliyor onu da alıp aynı oyuna alet ediyorlar. İnsan hayatı bu basit gösterilere harcanacak kadar ucuz mu dersiniz? Kim ne derse desin arkadaş, ateş düştüğü yeri yakıyor gerisi yalan. Alet edenlerse en adii yalancı. Millet olarak bize biraz sağduyu lazım, vicdan lazım, mantıklı düşünen beyinler lazım. Ortada dolaşan vesveselere karşı; düşünen fikir üreten bireyler lazım. Sağı olsun solu olsun bu vatan bizim. 91 yıldır bu fikre alışamayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Görüşü ne olursa olsun, görevi ne olursa olsun Ölüm istemiyoruz! Hiç bir neden insan hayatından önemli değildir.

Albayrağı sinesinde taşıyan polisimin ailesinin başı sağolsun!
Berkin çocuğumuzun ailesinin başı sağolsun!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başı sağolsun.
Ve artık bunlar son olsun!