Üç kitap fazla okudu, niçe'nin adını bakmadan Nietzsche olarak yazabiliyor, yabancı müzik dinlediği için kendini Kazancı Bedih dinleyenlerden daha üstün gören bir tanıdığım, seçim dönemi çok siyasi paylaşım yapınca benimle konuşmak istemişti.

Kuzguncuk ve Cağaloğlu arasında kendine kurduğu steril hayat yüzünden gerçek hayatı o kadar kaçırıyordu ki, sohbetin bir yerinde "ne yani torunları ile resim paylaşan, hayat üniversitesinde okuyan adamlarla mı muhatap olacaksın" demişti.

O cümleden sonra kendisine hayatta başarılar dileyip engellemiştim.

Türk elitisti böyledir, birilerini aşağıladığı kadar yüceldiğini, yerini sağlamlaştırdığını zanneder.

Batı'nın biricik köpeği olmayı ve efendisi olan batılı beyaz tarafından bir tasma ile ödüllendirilmeyi her şeyden çok isteyen bu sevimsiz tür, ne yazık ki en çok Türkiye'de yaşamaktadır. Nihâî gayesi, kendisini ''o'' yapan her şeyden vazgeçerek, tüm kültürünü, medeniyetini, inancını, siyasetini batılıya peşkeş çekmek, kültürünü takas etmek en sevdikleri hobileri arasındadır.

Mardin'in bir köyünden gelmesine rağmen Buckingham sarayında yaşayan "royal family" tadında bir elitizme sahip olurlar. Sanki kraliçe bunları çaya davet etse "gelmiyim cnm yhaa çay dokunuyor bana" diyecek kadar cool imaj çizseler de, kraliçe sümüklü mendil hediye etse çerçeveletip duvara asacak kadar hayranıdırlar.

İntermediate ingilizcesi ile Erasmus'a Polonya'ya gittikten sonra bar çıkışı kavgaya şahit olsa "Evropa'nın medeniyet algısı" üzerine akademik yazılar yazabilecek kalibrede olduğunu düşünür, fake profilinden tweet atarlar.

İslâm'la alâkalı olabilecek (olan demiyorum) her şeyden istisnasız nefret eder, bu konuda otorite pozları atarlar. Geneli ateisttir ama nefret ettikleri tek din İslam'dır. Tevrat'taki çelişkiler, İncil'de olanlar, hıristiyan katliamları, yahudi bağnazlıkları Türk elitistini ilgilendirmez. Hayatta ki tek gayesi "sakız orucu bozar mı sorusu" üzerinden geyik çevirip sohbetin sonunda ne kadar da çağdaş olduğuna ikna olmaktır.

Dünyadaki hemen hemen tüm seküler diktatörleri ve aşırı sağcıları sevip, Erdoğan'dan nefret ederler. Bazen Hitler'i haklı bulur, bazen Stalin güzellemesi yapar hepsine çok hayran ve "zamanın gereği öyle olmasını salık vermiş" cümleleri ile savunmaya geçerler.

Üzerinde kızıl haç olan bez çantalar ile gezmeyi bir gelişmişlik ve olmuşluk addeder, ama aynı olmuşluğu Filistin bayrağı ile gezerek gösteremezler. Yurt dışına gitmek ve gittiğini göstermek dışında hiç bir işlevi olmayan bir çanta üzerinden bile konumunu sağlamlaştırma derdine düşer. Kanadalı ülkede ev alsa gurur duyar kendini iyi hisseder ama İran'lı ev alsa "her yer Arap doldu" diye laf eder.

"Entelektüelin Kutsal Kitabını" okuyup entelektüel olduğunu zanneden, ortamda iki tiyatro hakkında yorum yapabildi diye heykeli dikilmesi gerektiğine karar veren bu tipler, genelde üniversite kantinlerinde üçü bir arada kahve içerken siyasal şizofren tadında siyasi yorumlar yaparlar. Sohbetler genelde "onlar makarna seviyor demek ki akepeli ama biz sahilde bira içiyoruz demek ki oylar cehepeye" sonucundan öteye gidemez.

Hayatta en nefret ettiğim ve asla konuşamayacağım insan tipi bu insanlar.

Yoksa başka bir tartışmada başka bir arkadaşın üstüne o suyu yanlışlıkla (!) ben de dökmek istemezdim.

Bunlar hep kader...