Başkan Erdoğan'a açık mektup

Abone Ol
Sayın Başkanım;

Size ulaşabilen mektuplara mutlaka döndüğünüz, mutlaka ciddiye aldığınız ve çözüm için adım attığınız yönünde onlarca duyum alınca size bu mektubu yüce gönlünüze sığınarak yazmaya cesaret ettik. Bizler Türk-İslam geleneksel aile yapısına önem veren ve korunması için mücadele eden, kadının aile içinde olan mevki ve görevlerinin diğer bütün toplumsal statülerden önce gelmesi gerektiğine inanan kadınlarız. Bu yüzden bu mektubu kadınlar olarak bizim kaleme almamız, diğer bütün kalem sahiplerinden daha önemli diye düşünüyoruz.

Sayın Başkanım;

Seçim vaadleriniz arasında kadın istihdamını %40'a çıkarmak vardı. Herkes toplumsal hayatın içinde olsun, kimse eve kapatılmasın zaten günümüz şartlarında aksini iddia ve tesis etmek imkânsız ancak, evde kalan çocuklar içinde bir projeniz var mı merak ediyoruz? Bakıcılar ya da kreşler elinde büyütülen çocukların belki şimdi değil ama, bundan 20 yıl sonra toplumun başına bela olacağı görülemiyor mu? Süt izni, kreş/bakıcı yardımı gibi konuları halledince, anne şefkati ve sevgisinden mahrum büyüyen yavruların tüm sorunları halledilmiş olmuyor. İş hayatına atılan kadınların yüzde doksanı evine tekrar dönmek istiyor, ancak maddi sebepler ya da toplumsal baskılar yüzünden sabahın beşinde çocuklarını kreşlere bırakmak zorunda kalıyorlar. Bunları göze alamayan kadınlar evlenmekten ve çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor, bu da beraberinde nüfus artış sorunu dahil bir çok problemi beraberinde getiriyor. Kreşlerde kemalizm ve sekülerizm propagandası yapılması, ama ailelerin kalite anlamında seçeneklerinin kısıtlı olması, çözülmesi gereken başka bir konu diye düşünüyoruz. Özel sektöre verilen kadın istihdamı için verilen teşvikler, verimi artırmadığı gibi ekonomik olarak ekstra yük oluyor. Aslında istihdam edilen kadınlara sorsanız "eşlerinin maaşlarının artmasını ve evde kalmayı tercih ettiklerini" söylerler.

Sayın Başkanım;

"Pozitif ayrımcılık" adı altında devlet eli ile ailelerin dağılmasının önü açılıyor. Aslında sinirler yatışınca oturup konuşulabilecek ve çözüme bağlanabilecek her konu "6284" garabeti yüzünden kadınların elinde silaha dönüşüyor. Ufak bir ses yükselmesi yüzünden bile, komşularının gözü önünde adi bir suçlu gibi evinden çıkarılan, çocukları görme keyfiyeti kadın ve devlet yardımıyla elinden alınan erkekler, sinir patlamaları yaşıyor. Kadın cinayetlerinin artış sebeplerinden birisi budur. Kanunlar ve toplum haklıdan taraf olmuyor, kadın olduğu için mazlumdan (!) yana pozisyon alıyor. Evden uzaklaştırıldığı için çözüme kavuşturulacak çoğu konu malesef iletişimsizlik yüzünden kocaman sorun yumakları haline geliyor. Boşanmadan sonra kadına çocuk olmasa bile süresiz nafaka bağlanıyor. Yine pozitif ayrımcılık adı altında sürdürülen bu uygulama yüzünden kadınlar nafaka kesilmesin diye gayri meşru ilişkilere yönelirken, erkekler yeniden yuva kurmanın maddi mesuliyeti altına giremiyorlar. Çocuklar mahkemeden sonra %90 kadına veriliyor, anne şefkati açısından belki doğru bir uygulama ama erkekler çocuklarını haciz memuru eşliğinde görmek zorunda kalıyor. Babasından uzak annenin babaya öfkesi gölgesinde yetişen çocuklar ileride toplum için sorun teşkil ediyor.

Sayın Başkanım;

18 yaşından önce zina yapanların hoş görüldüğü ama 18 yaşından önce evlenmek isteyenlerin lanetlendiği günlerde yaşıyoruz. Hapishaneler zina yapmayı reddedip evlenmek istedi diye suçlu muamelesi gören erkekler ile dolu. Daha önce onların affı konusunda bir çalışma yaptığınız zaman, zinayı hayat felsefesi olarak benimseyen insanların tepkileri ile karşılaştınız, hepimiz takip ettik. Ancak neden evliliği oyundan ibaret gören bu insanların tepkilerini bu kadar ciddiye alıp yasa tasarısını geri çektiniz anlamadık. Çocukları ile evlerinde eşlerini bekleyen bu kadınların geçimi ve korunması için bir şey yapılıyor mu merak ediyoruz. Kanunların adalet tesis etmek için yapılması gerekirken, üç beş marjinali susturmak için yapılması toplum vicdanını yaralıyor. Ya da mevcut çıkarılması gereken kanunların, üç beş ergenin duyar kastığı sosyal medya yüzünden ertelenmesi ne kadar doğrudur sizin merhametinize bırakıyoruz.

Sayın Başkanım;

Mevcut kanunlar maalesef aile kurumunun devamını teşvik edici değil, bilâkis daha hızlı nasıl aileler dağıtılır ona hizmet ediyor. Devlet boşanmak isteyene avukat veriyor, nafaka bağlıyor, psikolojik destek sunuyor ama evliliğini devam ettirmek isteyen çiftlere bir şey yapamıyor. Daha önce proje aşamasında yarım kalan her mahalleye "Aile Danışma Merkezi" projeleri neden durduruldu bilmiyoruz. Her mahallede olan "Aile Sağlığı Merkezleri" gibi açılacak bu merkezlerin aile ruh sağlığı açısından çok güzel işler yapabileceğini düşünüyoruz. İnsanlar mahkemelere koşmadan önce bu merkezlerde rehabilite edilirse, sosyolojik açıdan bir çok toplumsal sorunun da önüne geçilmiş olur. Evlenmek isteyen gençlere yine bu merkezlerde eğitim verilip, ruhsal sağlık raporu alma zorunluluğu getirilirse, başta kadın cinayetleri olmak üzere bir çok suç unsuru işlenmeden önlenmiş olur.

Sayın Başkanım;

"Pozitif ayrımcılık" olsun diye çıkarılan "kadın beyanı esastır" kanunu kadınların elinde silaha dönüşmüş durumda. Geçen günlerde babası para vermedi diye babasını "beni taciz etti" diye şikâyet eden sonra bundan dolayı pişman olan kızın haberini izledik. Öğretmeni istediği notu versin diye bu kanun ile tehdit edenlerden tutun, istediği terfiyi alamayınca patronuna iftira atanlara kadar bir çok şeyi bu toplumda yaşayan fertler olarak duyuyor, şahit oluyoruz. Taciz ve tacavüzün tanımlamasının doğru yapılması, ikisinin aynı şeymiş gibi kanun nezdinde aynı torbada "cinsel istismar" torbasına atılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Tecavüz ispat edilebilir bir şey iken, tacizin tesbiti kadının vicdanına bırakılmamalı. Eğer amaç adaleti tesis etmek ise bu adalet iki taraf için "pozitif ayrımcılık" yapılmadan tesis edilmeli.

Sayın Başkanım;

Son olarak ailelerin eğitim sistemi konusunda ciddi sıkıntıları var, bu güne kadar devamlı değişen milli eğitim bakanlarının istikrarı sağlayamaması yüzünden aileler bu konuda sabır taşına dönmüş durumda. Her sene değişen sınav sistemi, her sene değişen müfredat, her sene değişen öğretmen kadroları yüzünden aileler çocuklarının heba olup gittiğini düşünüyor. Bu konuda bundan sonra ne yapılabilir akıl vermek bizim haddimiz ve birikimimiz dâhilinde değil. Ancak şuan eğitim için en güzel modeli bile getirseniz bunun meyvesini en erken 15 sene sonra toplayacağımızı biliyoruz. Hangi modele karar verilirse verilsin aileler eğitim de "istikrar" bekliyor. Çocuklarının bir ideolojiye göre yetiştirilmesi ve bu konuda bir şey yapılmaması sıkıntılı oldukları bir diğer konu.

Saygılarımızla...