Afrika Uzmanı Huriye Yıldırım Çınar, Mali’deki askeri darbe ve arka planına ilişkin senaryoları değerlendirdi.

Afrika Uzmanı Huriye Yıldırım Çinar, Mali’de askeri darbeye varan siyasi hoşnutsuzluğun Mart ayındaki parlamento seçimleri sonrasında patlak verdiğine dikkat çekti. Çınar, "İmam Mahmoud Dicko liderliğindeki ’June 5 Movement’ (M5-RFP) adlı muhalifler koalisyonunun öncülüğünde başlayan protestolarda Mali halkı Başkan Keita’nın istifasını talep etmiştir. Başkan Keita yüz binlerce kişilik bu protestolara karşı geri adım atmamış ancak Mart’tan Temmuz ayı sonuna kadar da bir hükümet kuramamıştır. Temmuz ayı sonlarında ise ülkedeki krizi sonlandırmak için yeni bir kabine oluşturduysa da bu girişim sonuçsuz kalmıştır. Fransa ile yakın ilişkileri olan Keita yönetimine karşı hoşnutsuzluk giderek artmış, Mali halkı yönetim değişikliği için taleplerini ısrarla dile getirmeye devam etmiştir. Böyle bir atmosfer Kati’deki albayların Keita iktidarını devirip yönetimi devralarak halkın taleplerini yerine getireceğini vaat etmesi için oldukça elverişliydi" ifadelerini kullandı.

Mali’nin 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazandıktan sonra 32 yıl diktatörlükle yönetildiğini hatırlatan Çınar, "1992 ve 1997 yıllarındaki ilk iki demokratik seçimi kazanan Alpha Konare, 2002 yılına kadar devlet başkanlığı görevini yürütmüştür. 2002’de iktidara gelen Amadou Toumani Toure’nin görevi, 2011’de Libya’dan dönen Malililerin kuzey illerinde başlattığı huzursuzluk sonrasında Mart 2012’de bir darbeyle sonlandırılmıştır. Sonrasında ise ECOWAS gibi uluslararası girişimler sonucunda geçiş döneminde Diocounda Traore görevlendirilmiştir. Ocak 2013’te eski kolonyal güç olan Fransa, Mali’deki istikrarsızlığı sonlandırmak ve El Kaide bağlantılı terör gruplarıyla mücadele etmek için çok sayıda askerini bölgeye göndererek Serval Operasyonu’nu başlatmıştır. 1 Temmuz 2013’te ise BM Barışgücü Misyonu Fransız güçlerinden görevi devralarak ülkedeki güvenliği sağlayıp demokratik seçimleri sağlamak için çalışmalara başlamıştır. 2013 başkanlık seçimlerinde yüzde 77’lik bir oy alan Ibrahima Boubacar Keita, ikinci tura gerek kalmadan iktidara gelmiştir" dedi.

Keita iktidarı döneminde ülkedeki güvenlik sorunları ve ekonomik gelişme için sürdürülen çabaların başarıyla sonuçlanmadığını anlatan Çınar, "Haziran 2015’te kuzeydeki isyancılar ile merkezi hükümet arasında bir barış imzalanmışsa da ülkedeki gerginlikler henüz dindirilememiştir. Ekonomik açıdan ise Mali, dünyanın en fakir 25 ülkesinden biridir. Ülkenin 2017’deki gayrisafi milli hasılası yaklaşık olarak 40 bin 98 milyar dolardır. Mali ekonomisinde yüzde 5’lik bir büyüme gözlemlendiyse de hızla artan nüfus göz önüne alındığında bu oldukça yetersiz kalmaktadır. BM raporlarına göre ülkede yaklaşık 4,5 milyon insan açlık tehlikesi ile karşı karşıyadır. 17,8 milyonluk nüfusun yüzde 36’sı yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürmektedir. Ülkenin başlıca geçim kaynağı olan altın madenciliği ve tarım yoğun genç nüfusa yeterince iş imkanı sağlayamamaktadır" şeklinde konuştu.

Konuyla ilgili çeşitli senaryolar ortaya atıldığını kaydeden Çınar, "Bu iddiaların arasında en çok vurgulanandan birisi Fransa destekli Keita yönetimine karşı Rusya destekli albayların darbe girişiminde bulunduğudur. Çünkü darbeci liderler arasında bulunan Malick Diaw kısa bir süre önce Rusya’daki eğitiminden geri gelmiştir. Ayrıca darbe girişimi öncesinde de gerçekleştirilen protestolarda bazı grupların ’Mali’nin umudu Rusya, çare Putin’ yazılı dövizler taşıdığı görülmüştür. Daha ilginç bir iddia ise darbe girişimcilerinin Türkiye tarafından desteklendiği yönündedir. Bilhassa sosyal medyada aşırı milliyetçilik vurgusu ile dile getirilen bu iddianın gerçeklik olabilirliği son derece düşüktür. Bazı sosyal medya kullanıcılarının Mali’deki Kara Kurtlar adlı gençlik oluşumuyla Türkiye’deki ülkücüler arasında kurmaya çalıştığı ilişkinin sağlam bir temele dayandırılması imkansızdır. Keza Türkiye son yıllarda Afrika ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye başladıysa da henüz Mali’de Türkiye yanlısı bir grubun oluşacağı seviyede bir diyalog iki ülke arasında mevcut değildir" diye konuştu.

Olaylar sonrası Mali’de Fransa’nın elinin güçlenebileceği değerlendirmesinde bulunan Çınar, "Her ne kadar darbenin Fransa yanlısı bir yönetime yapıldığı vurgulansa da geçtiğimiz 7 yılda başarısız olarak değerlendirilen bir başkanlık rejimi ile ismi anılan Fransa’nın içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için Mali’de bir yönetim değişikliğini desteklemesi muhtemeldir. Bu değişiklik yaratılırken demokrasi ile bağdaşmayan bir yöntem olarak askeri darbenin ise bölgesel rekabete girdiği Rusya gibi aktörler tarafından desteklendiği algısının yaratılması yine Paris yönetiminin lehine olacaktır. Nitekim Rusya’nın 2000’li yılların başından bu yana süregelen büyüyen ekonomisi ve imkanları dahilinde Afrika’da artan askeri varlığı ABD ve Fransa gibi Avrupalı eski kolonyal güçler tarafından endişe ile karşılanmaktadır. 2018 yılının sonlarında Ulusal Güvenlik Danışmanı olan John Bolton, Afrika’ya yönelik yeni Amerikan stratejisinin Rusya ve Çin’e karşı buradaki mevcudiyeti arttırmak olduğunu açıklamıştır. Ancak bir süre sonra Trump yönetiminin Afrika’daki Amerikan askeri unsurlarının azaltılacağı açıklaması üzerine Savunma Sektereri Mark T. Esper buradan gerçekleştirilecek bir çekilmenin Rusya ve Çin’in işine geleceğini vurgulamıştır. Aynı doğrultuda Fransız Savunma Bakanı Florence Parly de Esper ile gerçekleştirdiği toplantıda kıtada varolan 4 bin 500 Fransız askeri birliğine Amerikan desteğinin devamı için Pentagon’un ikna edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca Fransa, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki artan Rus askeri varlığına karşı BM Güvenlik Konseyi’ne bir öneri taslağı hazırlamıştı. Bu taslakta ülkedeki BM Barışı Koruma Misyonu sayısının arttırılması gerektiği üzerinde durulurken, Rusya Fransa’nın bu girişiminden endişe duymuştur. Neticede tasarının onaylanmasında Rusya ve Çin çekimser oy kullanarak Fransa’nın bu hamlesini sonuçsuz bırakmıştır" dedi.

Fransa’nın eski bir sömürgesi olan Mali üzerindeki etkinliğini kaybetmemek için 2012’den beri Serval Operasyonu ve Barkhane Operasyonu gibi askeri girişimlerle burada varlık gösterdiğini anlatan Çınar şunları kaydetti:

"Bu askeri girişimler ülkedeki ve çevresindeki istikrarsızlığı bertaraf etmede yetersiz kaldığı gibi halihazırdaki radikalizm ve terörizm temelli sorunları daha da çetrefilli bir hale sokmuştur. Askeri alanda bu durum meydana gelmişken, bazı Batı ve Afrika ülkelerinin Fransız Milli Bankasına bağlı CFA Frank Bölgesi’nden ayrılma ve eko para birimini devreye sokma niyetleri de Paris hükümetini de tedirgin etmiştir. Bu ülkelerde ekonun tedavüle girmesiyle Fransız Milli Bankasının 2012’den bu yana yüzde 50 seviyesinde tutmaya devam ettiği döviz kaynakları serbest kalacak, Afrika Para Birliği idaresine Fransa bir temsilci gönderemeyecektir. Bu nedenlerle Fransa yerli halk üzerinde oluşan Fransa yanlısı yönetimlerin başarısızlığı algısını ortadan kaldırıp, diğer rakiplerinin yolunu kesecek stratejiler üzerinde durmaktadır. Bu stratejiler başta Doğu Akdeniz ve Libya’daki Fransız çıkarlarıyla doğrudan bağlantılı olmak yanında bölgede bolca bulunan uranyum kaynaklarıyla da ilişkilendirilebilinir. Keza bu hususlar Serval ve Barkhane operasyonlarının başlatılmasında da etkili olmuştur. Bilindiği gibi Mali ve çevresindeki Cezayir, Niger, Fas, Gine, Moritanya gibi ülkelerde önemli miktarda uranyum rezervleri bulunmaktadır. Fransa ihtiyacı olan nükleer enerjinin hammaddesi olan uranyumun önemli bir kısmını Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Gabon’dan ithal etmektedir. Mali bu uranyum kaynaklarının tedariği açısından çok önemli bir konumda bulunduğu için Fransa buradaki etkisini kaybetmemeye çalışmaktadır. Diğer yandan son yıllarda Rusya’nın da bilhassa Orta Afrika Cumhuriyeti, Nijerya gibi ülkelerle uranyum kaynaklarıyla ilgili kurduğu temaslar Fransa’nın çıkarlarını zedeleyebilecektir."