Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği (ESÇEVDER), halkı sulak alanlarına, sulara, toprak ve ormanlara sahip çıkmaya çağırdı.

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısı ile yapılan açıklamada, sulak alanların korunması amacı ile 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine Türkiye’nin imza attığı ve 172 ülkenin sulak alanların korunacağını taahhüt ettiği belirtildi. Bu taahhütler sonucunda sulak alanların korunacağına yönelik yasal düzenlemeler yapılmasına, koruma programları geliştirilmesine rağmen Türkiye’nin de dâhil olduğu pek çok ülkede sulak alanların yok oluşunun durdurulamadığını anlatılan açıklamada şöyle denildi;

"Balık Damı’na sahip çıkarak onun da kurumasına, yok olmamasına çaba sarf etmeliyiz"

"Sulak alanlar, yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına rağmen dünyanın en çok tehdit altında olan ekosistemlerdir. Ormanlardan 3 kat daha hızla yok olmaktadır. 1700’lü yıllardan bu güne yeryüzündeki sulak alanların yüzde 80’i son 70 yılda yüzde 60’ı, son 50 yılda ise yüzde 35’i yok olmuştur. Eskişehir’i incelediğimizde Musaözü, Kunduzlar, Çatören, Sarıyer, Gökçekaya ve Porsuk barajlarındaki; Yukarı Kartal, Karaören, Kanlıpınar, Yukarı Söğüt, Aslanbeyli, Kızılcaören gibi göletlerin su seviyelerinin çok düştüğünü üzülerek ve kaygıyla gözlemiyoruz. Eskişehir’in gözbebeği, kuşların, balıkların ve canlıların üreme alanı Balık Damı’na sahip çıkarak onun da kurumasına, yok olmamasına çaba sarf etmeliyiz. Eskişehir Çevre Derneği olarak sulak alanların korunması konusunda elimizden geleni yaptığımıza ve yapacağımıza, halkımızın yanında yer alacağımıza söz vermekteyiz. 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle sulak alanlarımıza, suyumuza, toprağımıza, ormanlarımıza sahip çıkmaya tüm halkımızı çağırıyoruz. Eskişehir Çevre Derneği olarak çevreye olan sevgi, saygı ve hoşgörünün tüm bireylere yansımasını ve tüm halkımızın çevre kirliğinin önüne geçilmesi ve geri dönüşümün önemini kavrayarak geleceğe yaşanabilir bir Türkiye bırakmak olduğunu ve tüm halkımızı çevreyi kirletmemeyi ve kirletenleri uyarmayı kendilerinde görev olarak görmeleri gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.