Babası Krallık mühürdarı siz ona Adalet Bakanı da diyebilirsiniz Francis Bacon ,anası tarafından da I. Elizabeth’in Başbakanı William Cecil’in akrabasıydı. Devlette dayısı olan bu arkadaş, dayıları (!) vasıtası ile mi bilinmez 1573’te Cambridge’de o dönemin önemli okullarından Trinity College’a girdi okumak için.

O dönemler kafasının epey karışık olduğunu girdiği felsefe okulundan ayrılmasından daha sonra da hukuk okumak için bir başka okula girmesinden ama onu da bırakıp daha sonra Paris’e gitmesinden anlıyoruz.

Siz gençlik deyin ben şımarıklık diyeyim anlaşalım.

O dönem beş yıl içinde iki önemli okula girip ikisini de bırakıp Fransız Büyükelçiliği maiyetinde Paris’e gitmek için zengin şımarıklığı biraz da ne istediğini bilememe hali gerekiyor bunlar da kendisinde fazlası ile vardı.

Ekmeğini çok yediği babası ölünce Paris’ten geri dönünce hukuk eğitimini tamamlayıp avukat olan Bacon, babasının nüfusunu kullanıp sarayın hukuk danışmanı olarak atandı ve işler çok başka boyut kazanmaya başladı.

Francis Bacon’un Bundan Sonraki Hayatı Hep Yancılık İle Geçmiş

Önce danışmanlığını da yaptığı Essex Kontu’nu kullanarak başsavcı olmaya çalışmış ama koltuğu Sir Edward Coke’a kaptırmış. Bu defa başka makamlar için başvuru yaptırmış ama Kont bile elemana yer ayarlayamamış.

Bacon, başka kanalları kullanarak saraya danışman olarak girmeyi başarıyor ama bu defa işler biraz karışıyor.

Önce İspanyol hazine gemilerinin yolunu kesmede başarısızlığa uğrayan koruyucusu Essex kontunu İrlanda’daki Katolik ayaklanmasını bastırma işini üzerine alması için özendiriyor. Bacon’un gazlaması ile “Ulan ben bu Katoliklere yapacağımı bilirim!” diyen Kont, ne yapacağını bilemeyip topuklayınca da onu ilk satan yine Bacon oluyor.

Essex Kontu yargılanırken aleyhine tanıklık yapıp “iyi yurttaş” olmanın “iyi insan” olmaktan önce geldiğini belirterek koruyucusunu suçlamaktan kaçınmaz.

Kont ile işi bittiği için ya da başka yancılar bulduğu için olabilir.

1601 yılında sonunun geldiğini anlayan her kişi ve kurum gibi son bir ayaklanma başlatan Essex Kontu yakayı ele verince, onu vatan hainliği ile suçlayan yine en yakın arkadaşı Bacon olur ve hakkında ilk resmi raporu hazırlar. Burada şöyle bir eleştiri gelebilir: “E adam ne yapsın? Suçlu arkadaşı diye onu kayırmak zorunda mı, kanunlar ne dediyse onu uygulamış!” Valla o zaman “Olm şu Katolikleri en iyi sen durdurursun hem de sarayın gözünde prestijin artar” diye gazlamayacaktı Bacon efendi.

En büyük hayali başsavcı olmak olan Bacon koltuğu Coke’a kaptırmıştı ya hani? Heh! Daha sonra Coke’u koltuğundan edip, arkadaş hayallerine kavuşuyor. Essex Kontu’nu bitirince birileri tarafından ödüllendiriliyor da diyebiliriz biz buna.

Coke hukukun üstünlüğünü savunurken Bacon krallığın üstünlüğünü savunur. Coke kimse hukuk karşısında imtiyaz sahibi olamaz derken Bacon kraliyet ailesinin imtiyaz sahibi olması gerektiğini söylüyor. Yalama çabaları Kraliyet ailesinin gözünden kaçmıyor ve Coke görevden alınıp Mühürdar yapılırken yerine Bacon Başsavcı olarak atanıyor.

Eden Bulur Diyen Atalarımız Haklı Olabilir

Tabii daha sonra mazlumun ahı çıkar aheste aheste. Kimsenin de yaptığı yanına kar kalmaz. Damlaya damlaya da göl olur ama şuan bunun konumuz ile bir alakası yok.

Tüm dalkavukluk yaptıkları ölünce yerine gelenler de buna güvenmeyince ipi çekilir. Bacon yalnız kalır ve 1621’de rüşvetçilikle suçlanıp yargılanır. O dönem savunma yapmak için zaman ister. Ama hem hasta olması hem de zaten gözden düşmüş olmasından dolayı özür dilemek ile yetinebilir. Yaptığı onca yalakalık artık para etmeyince gözden çıkarılan Bacon, 40 bin sterlin para cezasına çarptırılır ve Londra Kulesi’ne hapsedilir. Daha sonra serbest bırakılır ve büyük sıkıntılar içinde yaşar.

İşte asıl ünlü yapıtlarını en sıkıntılı döneminde vermeye başladı. Akıllandı mı diyelim yoksa olgunlaştı mı diyelim bilemiyorum ama 40 bin sterlin verince bi aklı başına gelmiş yani.

Nedir Bu Bacon Felsefesi?

“Bilim eski bilgileri tekrarlamak ile değil doğayı özümsemek ve onu anlamak ile ilerler!” diyen Bacon’un bu sözü 21.yy için basit bir keşif olarak görülebilir ama 16. yy insanı için ‘vaay adam haklı beyler’ diye karşılanmış olmalı. Cadı kazanlarının kurulduğu bir Avrupa’dan bahsedince bilim konusunda bu kadar söz söylemek sizi önemli biri yapıyordu o dönemler. Geçmişinde yaptığı tüm şerefsizlikleri ‘kim yapmıyordu ki?’ diye hafifletirsek Bacon’u önemli bir bilim adamı olarak kabul edebiliriz.

Bilimsel çalışmaların ancak tümevarım yöntemi ile sonuca ulaşabileceğini iddia eden Bacon’u eleştiren de çok olmuş destekleyen de. Hatta Darwin’in Bacon’u çalışmalarından çok yararlandığı da söylenir.

Ötenazi kavramını günümüzdeki anlamına yakın içerikte ilk kez Francis Bacon kullanmıştır. Hekimin görevinin, acısına son vererek hastayı tedavi edip iyileştirmekle sınırlı olmadığını, bunun başarılamadığı durumlarda ona rahat ve kolay bir ölüm sağlamayı da içerdiğini savunmuştur.

Francis Bacon’un 4 İdolü Nedir?

Bacon’u asıl Bacon yapan şeyler arasına giren ilk beşten birisi onun İdoller önermesidir.

Bacon’a göre insanın hakikati anlamasını etkileyen 4 etken var. İnsan bu etkenler yüzünden hakikati gerçek manada kavrayamaz.

1- Soy İdolleri

Bunlar insanoğlunun doğal yapısında bulunan doğal zayıflıklar ve eğilimlerdir. Bacon’a göre bu idoller doğuştan getirildikleri için tam anlamıyla bunlardan kurtulmak mümkün değil. Bu idoller sadece yeni baştan düzenlenebilir veya telafi edilebilirler. Bacon’ın verdiği örneklerden bir tanesi, insanların duyularına güvenme eğilimidir ki aslında bunlar tabiatı gereği yayan ve kolaylıkla aldanabilir niteliktedir.

Soyun bir diğer putuysa insanların doğal olay ve görüngülerde, hakikatte var olandan daha fazla düzen algılama (hatta onlara böyle bir anlam yükleme) eğilimidir. Bacon, insanların aslında tekillik olan yerde benzerlik, aslında rastlantı olan yerde düzenlilik gibi şeyler bulmaya meyilli olduğuna işaret etmiştir. Örnekse, belli bir şehirde bir kişi piyango çekilişini kazandı diye o şehirdeki diğer kişilerin de benzer bir şansı olacağını düşünebilirsiniz, halbuki gerçekte, olaylar arasında böyle bir bağlantı söz konusu değildir.

Bacon’a göre, insanlarda gerçek olmasını istedikleri şeylere inanma, bunları doğru kabul etme, hatta bunların var olduğunu kanıtlama meyli söz konusudur. Sonuçta, insanlar (adım adım, yavaş ve zahmetli bir şekilde kanıt biriktirmek yerine) doğrudan sonuca atlamaya ve vaktinden erken yargılarda bulunmaya eğilimlidir.

Mesela televizyonda bir futbol maçı seyrettiğinizi düşünün. Sunucu, penaltı atışını kullanacak olanfutbolcunun önceki iki dış saha maçında penaltıdan iki başarılı vuruş yaparak gol attığını fark ediyor ve şöyle diyor, “Semih dış saha maçlarında başarılı penaltı atışları kullanıyor.” Sonra da oyuncunun yine iyi penaltı atışı yapacağını ima ederek, “Bugün de bir dış saha maçını izliyorsunuz.” diye söze devam ediyor. Bacon olsa muhtemelen sunucunun burada, hiç var olmayan bir bağlantı gördüğünü ve işte bunun da soy idollerinden biri olduğunu söyler.

2. Mağara İdolleri

Francis Bacon’a göre tüm insanoğlu için geçerli olan soy idollerinin aksine, mağara idolleri kişiden kişiye farklılık gösterir. Bunlar bireylerin aile geçmişleri, çocukluk deneyimleri, eğitimleri, yetiştiriliş tarzları, cinsiyetleri, dinleri, sosyal sınıfları ve benzeri özelliklerine bağlı olarak maruz kaldıkları ferdi bozukluklar, tahribatlar, önyargılar ve inançları yansıtır. Buna göre, belli bir zaman ve mekanda —örneğin, 11 Eylül 2001’den sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde— dünyaya gelen bir kimse, bu zamandan olmayan birine göre, savaş konusunda daha agresif bir tutum benimseyebilir. Ya da kişi “basmakalıp” bir zihniyet geliştirebilir. Yani olay ve olguları kendi dar yetiştiriliş tarzı ve disiplini içinde değerlendirerek olduğundan daha aza indirgeme veya sınıflandırma eğilimi geliştirebilir.

3. Çarşı İdolleri

Bunlar insanların “birbirleriyle olan temasları ve ilişkilerinden” doğan ve net ya da mantıklı düşünmenin önünde engel teşkil eden unsurlardır. Burada sorun, dildir. Bacon, günlük konuşma dili veya argodan ziyade, çeşitli akademik topluluk ve disiplinler tarafından kullanılan özel sözcük dağarcıkları ve jargonlardan bahseder.

Ona göre, anlama ve algıda kelimelerle dayatılan idoller iki türlüdür: Bunlar ya var olmayan şeylere verilen isimlerdir (örneğin, Aristotelesçi kozmolojinin kristal küreleri ya da hayaletler ve diğer hayal ürünü varlıklar) ya da var olan şeylere verilen hatalı, muğlak veya yanıltıcı isimlerdir (Bacon’a göre, örneğin rutubetli, faydalı gibi soyut nitelikler ve değer bildiren terimler özellikle kafa karışıklığına sebebiyet verebilir.)

4- Tiyatro İdolleri

Mağara idolleri gibi tiyatro idolleri de kültürel olarak kazanılır, doğuştan gelmez. Tiyatroyla kastedilen kurgu ya da drama değildir. Bunlar daha çok, esasen büyük felsefe sistemlerinden gelen idollerdir.

Bacon’ın aklındaki üç felsefe türü şöyledir: Orta Çağ döneminde yaygın olan Skolastik felsefe gibi deneyci olmayan, spekülasyona son derece açık ve soyut sofistik felsefe; eldeki bilgilerden yola çıkılarak sonradan genellemelere dönüştürülen çok az sayıdaki fikre dayalı deneyci felsefe; teolojiyle felsefenin sıkıntılı evliliği yüzünden dayanaksız olan batıl felsefe ki buna, örneğin sayıların incelenmesine adanmış dini inançlarıyla Pisagor’da veya hatta bilimsel çalışmaları Tanrı’nın yaratımı hikayeleriyle süsleyen günümüzün yaratılışçılarında da rastlanmaktadır. İnsanlar bilgiye ulaşabilmek için tüm bu idollerden kurtulmalıdır. İdoller bilginin önünde engeldir.

“Bunlar tıpkı pencerenin üzerinde birikmiş ve gerçekliği net bir manzara halinde görmenize mani olan pislik tabakası gibidir. Dünyayı daha iyi anlayabilmek için bu idolleri defetmemiz şarttır” diyor.

Şimdi doğal olarak 21.yy ile bakarsanız yukarıda saydığım görüşler “E ne var bunları sabah programlarında ki yeni mezun uzmanlar da söylüyor” diyebilirsiniz. Ama işte herif bunu 400 sene önce söylemiş.