İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger başkanlığında düzenlenen İzmir İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) Tanıtım Toplantısı’nda İzmir’in afet riskleri mercek altına alındı. Öncelikli hedefi afet olmadan önce tedbirleri hayata geçirmek olan İRAP, 27 hedef altında 10’u “kırmızı eylem” olmak üzere 227 eylemi içeriyor.

İzmir’de, İl genelindeki afet risklerinin belirlenerek bu tehlikelerin oluşturduğu riskleri azaltmak veya önlemek amacıyla hedefleri, eylemleri ve sorumlu kurumları tanımlayan İRAP Tanıtım Toplantısı, İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger başkanlığında Balçova’da 54 sorumlu kurum ve kuruluş ile 75 destekleyici kurum ve kuruluşun temsilcilerinin katılımıyla düzenlendi. Toplantıda, planın hazırlık aşamaları ve sonrasında yürütülecek olan izleme-değerlendirme çalışmalarına yönelik bilgilendirme sunumları yapıldı. İRAP kapsamında 27 hedef altında 10’u “kırmızı eylem” olmak üzere 227 eylem hazırlandığı belirtildi.

“Hem coğrafya hem jeoloji kaderdir”

Toplantıda konuşan Vali Köşger, “İbni Haldun, ‘Coğrafya kaderdir’ der. Biz de ‘Hem coğrafya hem de jeoloji kader’ diyebiliriz. Yakın denilebileceğimiz bir geçmişte büyük ve yıkıcı bir deprem felaketi yaşayan şehrimiz İzmir’de İRAP’ın ne denli önemli olduğunun bilince olduğumuzu tahmin ediyorum. Her ne kadar devletimizin imkanları, gücü, araç ve gereçleri, personelleri yeterli olsa da can kayıplarının önüne geçmek ve maddi kayıpları en aza indirmek adına bir plan dahilinde hareket etmenin de zaruri hepimiz biliyoruz. Ülkemizin deprem başta olmak üzere orman yangınları, sel ve heyelan felaketleri ile mütemadiyen karşı karşıya kaldığını hepimiz tecrübe ettik. Doğanın küçümsenmeyecek gücüne karşı vereceğimiz en önemli cevap tedbirli olmak. Gerek imar planlarımızla, gerek ulaşım ağımızdaki bilimsellik, gerek yerleşim yeri seçiminde göstereceğimiz bilinçli yaklaşımlar, gerekse alt ve üst yapı çalışmalarında sergilenecek özen, inanıyorum ki yer ve zamanı önceden kestirilemeyen tüm afetler için alınacak en önemli tedbirdir" dedi.

Bütünleşik afet yönetimi

"İnsanlığın afetlere hazırlıksız yakalanmasının maddi manevi sonuçlarını, tamiri çok güç kayıplara neden olduğunu bildiğimize göre bu afetlerle baş etmek için riskleri azaltma zorunluluğumuzu da aynı derecede idrak etmeliyiz" diyen Köşger, "Risk azaltma konusunda uluslararası normları benimseyen, yerel düzeyde uygulanabilir çalışmaları vakit kaybetmeden hayata geçirmeliyiz. Ülkemizde son dönemde yaşanan afetler ve sonrasında yapılan analizler, bizlere önemli referanslar vermektedir. İlimiz içim afet riskleri konusunda başta gelen konu depremdir. Bir daha aynı acıların yaşanmaması için güçlü ve uygulanabilir bir afet yönetim sistemine sahip olmalıyız. Günümüzün afet yönetim anlayışı, bütünleşik afet yönetimi döngüsü olarak adlandırılan afetin öncesi, sırası ve sonrasını da kapsamaktadır. Ülkemizde de tüm dünyada kabul gören ve gelişmeye açık yeni bir afet yönetimi olan bütünleşik afet yönetimi sistemi çerçevesinde, önceliğimiz acil durum yönetiminden risk yönetimine evrilmiştir. İRAP, bir amaç çerçevesinde 27 hedef altında 227 eylem içermektedir. Planın bundan sonraki aşaması eylemlerin hayata geçirilmesidir. Sonraki süreçte eylemlerle ilgili kurumlara büyük görevler düşüyor” diye konuştu. Vali Köşger, hayata geçirilen planın önemini vurgulayarak birçok afet riskinin bir arada görüldüğü İzmir’de İRAP’ın hazırlanmasında emeği geçen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve üniversiteler olmak üzere katkı veren tüm kamu, kurum ve kuruluşlarına, AFAD Başkanlığına, sivil toplum kuruluşlarına ve AFAD İzmir İl Müdürlüğüne teşekkür etti.

İzmir’de bir haftada 4 binin üzerinde deprem

Toplantıda konuşan AFAD İzmir İl Müdürü Kartal Muhcı, çığ hakkında sunum yaparak İzmir’de de çığ riski olduğunu belirtti. Çığ konusunda İzmir’in en riskli alanının, Ödemiş ilçesinin kuzey kısımları olduğunu kaydeden Muhcı, yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verdi. İRAP hakkında sunum yapan Muhcı, “İRAP komisyonu, bir yılda çalışmalarını yaparak İzmir’in risk haritalarını belirledi. İzmir, afetselliği çok yüksek olan bir bölge. Son bir haftada Ege Bölgesi ve Ege Denizi’nde 4 binin üzerinde deprem meydana geldi. İl sınırları içerisindeki 21 fay hattı bulunuyor. 30 Ekim 2020’deki depremin sonrasında 5 bin 29 artçı deprem meydana gelmiştir” dedi. Muhcı, İzmir’de depremin haricinde sel, çığ, heyelan, kaya düşmesi, su baskını, fırtına ve hortum, yangın gibi birçok afet meydana geldiğini sözlerine ekledi.

227 eylemden 10’u “kırmızı eylem”

İRAP’ın, yoğun bir çalışmayla yapıldığını söyleyen Muhcı, “Çalışmalarda hedefler, eylemler, sorumlu kurumlar belirlenmiştir. İRAP’ın hazırlık süreçleri, 8 Ocak 2021 tarihinde İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun başkanlığında başladı. Bütün kurumlarımızla ciddi bir çalışma yürütüldü. Ekipler birçok kez bir araya gelerek sürekli istişarede bulundu. Hazırlanan plan, yazılı ve dijital olarak kurumlara ulaştırılacaktır. İRAP afetten önce neler yapabilir düsturu ile çalışmıştır. Önlemleri almak üzerine oluşturulmuştur. Amacımız, afetleri olmadan önce engellemektir. Bu konuda 227 eylem belirlendi ve 10 tanesi kırmızı eylem olarak önceliklendirilmiştir. 2022-2026 yılında bu eylemlerin bütün hedeflerine ulaşmayı hedefliyoruz. Bugünden itibaren hedeflerle ilgili çalışmaya başlayacağız" sözlerine yer verdi.

“Deprem ürettiğinde 9 şiddetinde bir yıkıma neden oluyor”

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir de “İRAP, aslında bir toplumun doğal afetlere ve insan kaynaklı afetlere karşı dirençli hale gelmesi için yapılması gereken eylemleri ifade ediyor. Türkiye’de 81 ilde il afet risk azaltma planları yapılmış durumda. Bu çalışma kapsamında 5 modül incelendi. Bunlar işlenirken iki çalıştay gerçekleştirdik. Burada özellikle il olarak neredeyiz, nasıl bir coğrafi konuma sahibiz, bunlarla ilgili ortaya çıkan afetler bizi nasıl etkiliyor gibi verileri ortaya koyduk. İzmir’de en fazla riski olan 8 afetin başında deprem geliyor. Bu tehlikeleri öncelikle tanımladık. Tehlikeler yaşandığında neleri hangi ölçüde zarar gördüğü ile ilgili çalışıldı. Bu konuda güçlü ve zayıf yanlarımız neler, bunlar ortaya kondu ve afetler olmadan önce yapılması gereken çalışmalar istişare edildi. İzmir ilinin hem karada hem denizde fayları içermesi nedeniyle en yüksek afet riski deprem. Karadaki faylar, yerleşim yerlerinden geçiyor. Bununla ilgili 20 yıldır İzmir’de ciddi çalışmalar yapılmış durumda. Bunu da bir yıllık süre içerisinde daha iyi anladık. İRAP kapsamında diri fayların imar haritalarına işlenmesi ile ilgili çalışmalarımız da var. Hiçbir eyleme sıfırdan başlamadık. İRAP kapsamında her durum için senaryo yaptık. Tsunami için yaptığımız senaryoda 6.8 büyüklüğündeki depremin Karaburun ve dış Körfez dediğimiz bölge ciddi anlamda zarar göreceği görüldü. Senaryoya göre, Tuzla fayı 6.7 deprem ürettiğinde 9 şiddetinde bir yıkıma neden oluyor. Burada da yaklaşık 10 bin civarı bir can kaybından söz edebiliriz. İzmir fayı 6.6 büyüklüğünde deprem ürettiğinde de yaklaşık 10 bin civarı bir can kaybı olabilir” ifadelerini kullandı.

Tuzla fayında deprem riski yaklaşıyor

İzmir’in bir başka probleminin volkan patlaması olduğunu kaydeden Sözbilir, denizin içinde çok sayıda aktif volkan olduğunu dile getirdi. En güneydeki çok büyük ölçekli fay olduğunu söyleyen Sözbilir, bu fayların devreye girmesi halinde ciddi tsunamiler oluşabileceğini belirtti. Tsunaminin, İzmir için çok önceden bilinen bir tehlike olduğunu vurgulayan Sözbilir, şöyle konuştu: “Biz aslında çok önceden deprem olduğunda tsunami etkisinde kalabileceğimizi biliyoruz. Çalışmalarımıza göre geçmiş dönemlerde Konak ve Agora taraflarında ciddi yıkımlar saptadık. Hangi fay deprem üretirse neresi ne şekilde yıkılır bunu tarihsel depremlerden anlayabiliyoruz. Fayların üzerinde yapılan çalışmalarda, bir fayın kaç yılda bir deprem üretme aralığını anlayabiliyoruz. Tuzla fayının 2 binin yıldır kırılmadığı ortaya çıktı ve Tuzla fayının deprem üretme aralığı 2 bin yıl. Dolayısıyla yapı stokunu kontrol etmemiz gerekiyor. Deprem olduğunda 3 tane parametre var. Biri zeminden, biri binadan, biri de fayın kendisinden kaynaklanan problemler. Ana önlemleri alırsak, binaları kırılacak fay üzerine yapmazsak kimse ölmez. Tsunami konusunda da belli şanslara sahibiz. Deprem olduktan sonra dalga kıyıya varıyor. Bunu bilirsek insanları oradan kaçırma şansına sahibiz. 30 Ekim depreminde hem zemini tanımadan bina yapılmıştı hem de binalar olması gerektiği gibi yapılmamıştı. Yıkılan bina ve yıkılmayan bina da aynı yerdeydi. Demek ki burada sadece zeminden değil binalardan da kaynaklanan problemler var.”